Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

Tefsir dersi 3, Kur'an ve Sünnette Alimin Talebenin ve ilmin Fazileti


Konu: Kur'an ve sünnette ilmin önemi, bir öğretmen olarak Hazreti Peygamber (sav), Dârülerkam, Ashâb-ı Suffe, kadınların ve çocukların eğitimi, İslam'da öğretmenlik mesleğinin değeri nedir?


اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ


صَلُّوا عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ


صَلُّوا عَلَى طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّد


صَلُّوا عَلَى شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ


رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ لِى اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِى يَفْقَهُوا قَوْلِى


سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ


سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَ ادُ الْكَرِيمُ


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم بسم الله الرحمن الرحيم


İlim, bilgisizliğin zıddı anlamında bir şeyi gerçek yönüyle kavramaktır. Kur’ân-ı Kerîm’de ilim kökünden türeyen kelimelerin yaklaşık 750 yerde geçtiği görülmektedir. Bu sayı, bilginin ve bilmek faaliyetinin Kur’ân mesajı bakımından önemini ortaya koymaktadır. İslam medeniyeti ilim üzerine inşa edilmiştir.

Rabbimiz âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e ilk indirdiği ayetlere “oku” ile başlamaktadır:


Alak Suresi 1.ayeti kerime de
اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذ۪ي خَلَقَۚ

İkra/ bi-ismi rabbike-lleżî ḣalak(e)
Meâli şerifi: Yaratan Rabbinin adıyla oku!

(yaratan) الَّذ۪ي خَلَقَۚ  (Rabbinin)رَبِّكَ(adıyla) بِاسْمِ(oku)اِقْرَأْ


Alak suresi 2.ayeti kerimede

خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ
Ḣaleka-l-insâne min ‘alak(in)
Meâli şerifi: O, insanı bir kan pıhtısından “alak”dan yarattı.
 
(alaktan)مِنْ عَلَقٍۚ (insanı)الْاِنْسَانَ (O yaratıcı)خَلَقَ


Alak suresi 3.ayeti kerimede

اِقْرَأْ وَرَبُّكَ الْاَكْرَمُۙ
İkra/ ve rabbuke-l-ekram(u)
Meâli şerifi: Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
 (en buyuk kerem sahibidir)الْاَكْرَمُۙ (ve Rabbin)وَرَبُّكَ (oku) اِقْرَأْ


Alak suresi 4. ayeti kerimede

اَلَّذ۪ي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ
Elleżî ‘alleme bil-kalem(i)
Meâli şerifi: O, insana hem okumayı hem de yazmayı kalemle öğretti

 (kalemle) بِالْقَلَمِۙ(öğretti)عَلَّمَ(O ki)اَلَّذ۪ي 

Alak suresi 5.ayeti kerime

عَلَّمَ الْاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْۜ
Alleme-l-insâne mâ lem ya’lem
Meâli şerifi: İnsana bilmediğini öğretendir.

(bilmediği)لَمْ يَعْلَمْۜ(şeyi)مَا (insana)الْاِنْسَانَ(öğretti)عَلَّمَ




AYETLERİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

1.خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ: Bu, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e yöneltilmiş ilk ilahi hitaptır. Bu hitapta okuma, yazma ve ilme çağrı vardır. Çünkü ilim, İslam dininin simgesi ve sembolüdür. Yani Ey Peygamber! Bütün mahlukatı yaratan ve bütün alemleri meydana getiren Yüce Rabbinin adıyla başlıyarak ve O'ndan yardım dileyerek Kur'an'ı oku. Bundan sonra Yüce Allah, insanın şanının yüce olduğunu göstermek için bu yaratma olayını şöyle buyurarak açıkladı:

2.خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ:Allah, mahlukatın en şereflisi ve güzel şekilli bu insanı alakadan yarattı. Alaka, küçük kurt (embriyo) demektir. Modem tıp isbat etmiştir ki, insanın yaratılmış olduğu meni, gözle görülmeyen, ancak mikroskopla görülebilen, başı ve kuyruğu olan küçücük spermleri ihtiva etmektedir. En güzel yaraha olan Allah yücedir.[Bkz, et-Tıb Mihrabu'l-İman, 2/53.]
Kurtubi şöyle der: Yüce Allah, insanın şerefini göstermek için burada özellikle onu zikretti. Alaka, sıvı kan parçasıdır. Rutubetli olduğu için, üzerinden geçtiği şeye yapıştığından dolayı ona bu isim verilmiştir. [Kurtubi, 19/119.]

3.اِقْرَأْ وَرَبُّكَ الْاَكْرَمُۙ:Ey Peygamber! Oku, Rabbin yüce ve kerem sahibidir. Hiçbir kerem sahibi O'na denk olamaz ve denklikte O'na yaklaşamaz. Kullara, bilmedikleri şeyleri öğretmesi, O'nun kereminin sonsuzluğunu gösterir.

4.اَلَّذ۪ي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ:O, kalemle yazıp çizmeyi öğretendir. İnsanlara, bilmedikleri ilim ve bilgileri O öğretmiştir. Onları cehalet karanlıklarından ilim aydınlığına çıkaran O'dur. Yüce Allah kalemle yani bir vasıtayla öğrettiği gibi, her ne kadar okuma-yazma bilmeyen bir ümmi olsan da, vasıtasız olarak da sana öğretecektir. Kurtu bi şöyle der: Yüce Allah, okuma-yazmayı öğrenmenin fayda ve faziletine dikkat çekti. Çünkü onda, insanın kavra yamayacağı kadar büyük faydalar vardır. Yazmakla ancak ilimler tedvin edilmiş, hikmetler kayda geçirilmiş, öncekilerle ilgili haberler ve onların sözleri zaptedilmiş ve Allah tarafından indirilmiş olan kitaplar yazılmıştır. Yazı olmasaydı ne dünya, ne de din işleri düzelirdi. [Kurtubi, 19/120.]

Allah (c.c.) bu ayetlerle Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in şahsında bütün Müslümanlara okumayı emretmiş, devamındaki ayetlerde de onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir.
İlk vahyin “oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve bilmenin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Bir gün evinden çıkıp mescide giden Hz. Peygamber (s.a.s.), orada halka olmuş iki toplulukla karşılaşmıştı. Bunların birinde Kur’an okuyorlar ve Allah’a dua ediyorlardı, diğerinde ise ilim öğreniyor ve öğretiyorlardı. Sevgi ve rahmet dolu bakışlarıyla onlara ilgi gösteren Resûl-i Ekrem:
“Her biri hayır üzeredir. Şunlar Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyorlar; Allah dilerse onlara verir, dilerse vermez. Bunlar ise ilim öğreniyor ve ilim öğretiyorlar. Ben de muallim olarak gönderildim.” buyurdu ve onların halkasına katıldı.
[İM229 İbn Mâce, Sünnet, 17; DM357 Dârimî, Mukaddime, 32]
Efendimizin bu izah ve beyanatı ilmin İslam'da ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.


İslam cehaleti kabul etmez. Kur'an'ı kerimde Bakara suresi 67.ayeti kerimede Allâh-u Teâlâ şöyle buyurur:


قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ
kâle e’ûżu bi(A)llâhi en ekûne mine-lcâhilîn(e)
Meâli şerifi: Musa kavmine "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi. 
Bu ayetle Allâh-u Teâla cehaleti yermiştir.

(cahillerden)مِنَ الْجَاهِل۪ينَ(olmaktan)اَنْ اَكُونَ(Allah'a)بِاللّٰهِ(sığınırım)اَعُوذُ(dedi)قَالَ

ÂYETİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

1.وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةًۜ:Ey İsrailoğulları! Peygamberiniz Hz. Musa'nın "Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor" dediği zamanı hatırlayınız. 
قَالُٓوا اَتَتَّخِذُنَا هُزُوًاۜ :Siz utanmadan peygamberinize "Ya Musa, bizimle alay mı ediyorsun?" diye cevap verdiniz. قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ:Musa da "alaycı, cahil zümreden olmaktan Allah' a sığınırım" dedi.

FAYDALI BİLGİLER:
قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ: "Musa: "Cahillerden olmaktan Allah' a sığınırım" dedi. Bu ayet-i kerime, dini konularla alay etmenin büyük bir cehalet olduğuna dikkat çekmektedir. Muhakkik alimler ayet-i kerimelerin mizah ve şaka yerinde darb-ı mesel olarak getirilmesini men etmişler ve: "Kur'an sadece tefekkür ve itaat için indirilmiştir. Şaka, mizah ve efkar dağıtma için inmemiştir," demişlerdir.



Mücadele suresi 11.ayeti kerimde de


وَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍۜ
velleżîne ûtû-l’ilme deracât(in)(c)
Meâli şerifi: Ve kendilerine ilim verilenler çok yüksek derecelerdedir.


(derecelerle)دَرَجَاتٍۜ(ilim)الْعِلْمَ(verilenleri)اُو۫تُوا(ve kendilerine)وَالَّذ۪ينَ

ÂYETİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

1.يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا:Bu, Yüce Allah'ın mü'minlere en değerli bir vasıf ve en güzel bir ifade ile yaptığı bir sesleniştir. Yani, ey Allah ve Rasulünü tasdik edip insanın süsü olan iman ile süslenmiş olan siz mü'minler! Herhangi biri size, "meclislerde genişleyin" dediğinde, genişleyiverin ve ona yer açın. Bu meclis, ister Peygamber (s.a.v.)'in bulunduğu meclis olsun, ister başkasının meclisi olsun durum aynıdır. يَفْسَحِ اللّٰهُ (genişlik versin)Böyle yaparsanız, Rabbiniz sizin için rahmetini ve Cennetini genişletir. 
Mücahid şöyle der: Sahabe (r. anhum), Peygamber (s.a.v.)'in meclisinde oturmak için yarış ediyorlardı. Dolayısıyle, birbirlerine yer açmaları emredildi. [Kurtubi, 17 /296.] 
Hazin de şöyle der: Yüce Allah mü'minlere, alçak gönüllü olmalarını ve Peygamber (s.a.v.)'in yanında oturmak isteyenlere yer vermelerini emretti ki, insanlar eşit derecede Rasulullah (s.a.v.)'tan nasiplerini alsınlar. Hazin, /50. Hadiste şöyle buyrulmuştur: Sizden biri, başkasını oturduğu yerden kaldırıp da sakın kendisi oraya oturmasın. Fakat genişleyip yer açın ki, Allah da size genişlik versin. [Buhari, Cuma 20; Müslim, Selam 39/27, 28 Tirrnizi, Edeb, 9; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned 2/ 17] 
Fahreddin Raz'i şöyle der:  يَفْسَحِ اللّٰهُ "Allah size genişlik versin" ayeti mutlak olup, insanların genişliği istediği yer, rızık, kalp, kabir ve Cennet gibi her şeyi kapsar. Bil ki bu ayet gösteriyor ki, Allah'ın kullarına hayır ve rahatlık kapılarını açan herkese, Yüce Allah dünya ve ahiretin hayırlarını genişletir. Hadiste şöyle buyrulmuştur: Kul, kardeşine yardımcı olduğu müddetçe, Allah, kuluna yardım eder. [Razi, 29 /269]
وَاِذَا ق۪يلَ انْشُزُوا فَانْشُزُوا:Ey mü'minler! Size, başkasına yer vermek için "meclisten kalkın" denildiğinde kalkın,
[Büyük alim İbn Kesir, bu ayet-i kerimeyi tefsir ederken, "Gelen kimse için ayağa kalkma"nın hükmünü şöyle anlatır: Fakihler, gelen kimse için a:yağa kalkmanın caiz olup olmadığı hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir kısmı, "Liderıniz için ayağa kalkın" hadisini delil getirerek buna ruhsat verir. Bir kısmı ise, "Kim, insanların kendisi için kalkıp ayakta durmalarını isterse, ateşten yerine hazırlansın" hadisini delil getirerek bunu yasaklar. Bir kısmı da, meseleyi daha geniş ele alır ve : "Seferden gelindiğinde ve hakim hüküm venrken ayağa kalkmak caiz olur" der. Çunkü Sa'd b. Muaz'ın başından şu olay şeçmiştir: Peygamber (s.a.v.) Sa'd'ın, Kurayzaoğulları hakkında hüküm vermesini istediğinde Sa d gelince, Rasulullal' (s.a.v.): "Lideriniz için ayağa kalkın, buyurmuştu. Bu, hükmünde daha etkili olduğu içindir ... Ibn Kesir devamla şöyle der: Fakat bunu adet haline getirmek Farslar'ın şiarındandır. Sünen' de Rasulullah (s.a.v.)'ın, oturduğu yer meclisin başı olurdu]

 İbn Abbas şöyle der: Yani, size "kalkın" denildiğinde kalkın. 
Ebû Hayyân da şöyle der: Onlara önce meclisi genişletmeleri emredildi. İkinci olarak da kendilerine emredildiğinde, bu hususta emre uymaları istendi. [el-Bahr, 8/237] Ayrıca bu hususta kendilerinde bir aşağılık hissetmemeleri de emredildi.
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۙ وَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍۜ:Böyle yaparsanız, bilin ki Allah, kendisinin ve Peygamberi'nin emirlerine sarılmalarından dolayı mü'minleri, özellikle inanan alimleri en yüce mertebelere yükseltir ve onlara Cennette en yüksek dereceleri verir.
İbn Mesud şöyle der: Yüce Allah bu ayette alimleri övdü. Ey insanlar! Bu ayeti iyice anlayın. Bu ayet sizi ilme teşvik etmelidir. Çünkü Yüce Allah diyor ki: Allah alim mü'mini, alim olmayan mü'minden kat kat üstün kılar. Kurtubi de şöyle der: Yüce Allah bu ayette, Allah katında üstünlüğün, meclislere önce gelip başa oturmakla değil, ilim ve iman ile olduğunu açıkladı. 
Hadiste şöyle buyrulmuştur: "Alimin abide üstünlüğü, dolunay gecesindeki ayın, diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir". [Kurtubi, 17 /300.] 
Yine Rasulullah (s.a.v.)'tan şöyle rivayet edilmiştir: "Kıyamet günü üç zümre şefaat edebilecektir Peygamberler, alimler, sonra şehitler."[Kurtubi, 17 /300.] 
Bu ne büyük bir rütbedir ki, bu rütbe, peygamberlik ile şehitlik rütbeleri arasında yer aldığı Allah'ın Rasulü'nün şahitliğiyle bildirilmektedir. وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌYüce Allah lütuf ve sevaba müstehak olan ile olmayanı bilendir.

وَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍۜ Buyurmakla ilmin şerefini yüceltmiştir. Aleyhisselatuvesselam efendimiz bir hadislerinde Dârimî’nin naklettiği bir rivâyete göre Hz. Peygamber; 
“Âlimin âbide yetmiş derece üstünlüğü vardır. Her iki derece arasında, sema ve yeryüzü arasındaki mesafe kadar bir ara vardır.”
[Dârimî, Mukaddime, 32. Aclûnî, II, 86. Suyûtî, II, 213. (Hadis No: 5861)]

İslam=İlim İslam=Bilgi İslam=kavrayış

Şeyh Ahmed el Kâdiri şöyle der: "Bizde ehl-i tasavvuf olarak nurun ala nur olması için zikrullahtan önce sohbet yapar her ikisini biraraya getiririz."


KUR’AN-I KERİM’DE İLMİN ÖNEMİ


Allah-u Teâla’nın sıfatlarından bir tanesi de ilimdir.  
Fatır suresi 35/28.ayeti kerimede

اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ
 innemâ yaḣşa(A)llâhe min ‘ibâdihi-l’ulemâ(u)(k)
Meâli şerifi: Ancak ve ancak hakkıyla Allâh-u Teâlaya saygıyı alimler gösterir. 
Buyurarak iman ile bilgi arasındaki güçlü ilişkiyi dikkat çekmektedir.

 
 (kulları) عِبَادِهِ(içinden)مِنْ  (Allah'tan) اللّٰهَ(gereğince korkar )يَخْشَى (ancak)اِنَّمَا
 (alimler)الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ


ÂYETİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَٓابِّ وَالْاَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ كَذٰلِكَۜ: Allah, insanlardan hayvanlardan ve davarlardan, meyve ve dağların farklılığı gibi, renkleri farklı varlıklar yarattı. Bir kısmı beyaz, bir kısmı kırmızı, bir kısmı siyah. Bunların hepsi Allah'ın yarattıklarıdır. Yüce Allah, ayetlerini, kudretinin alametlerini, sanatının eserlerini ve farklı cinslerde yarattıklarını saydıktan sonra ardından şöyle buyurdu.

اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ:Allah' tan ancak alimler korkar. Çünkü alimler Allah'ı hakkıyle bilirler. İbn Kesir şöyle der: Allah'tan ancak Onu tanıyan alimler hakkıyle korkar. Çünkü Yüce Allah tam olarak tanınıp mükemmel bir şekilde bilinince, O'ndan korkmak da daha çok ve büyük olur. [Muhtasaru İbn Kesir, 3/146]
اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ غَفُورٌ:Allah, büyüklüğü ile herşeyden üstündür. Kullarından tevbe edip O'na dönenleri çokça bağışlayıcıdır. Bundan sonra Yüce Allah, kendisinden korkanların ve rahmetini umanların sıfatlarını anlatmak üzere şöyle Fatır Suresi 29.ayette buyurdu:
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ:Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün ,. ,. .. ,. etrafında Kur'an okumaya devam edenler ve namazı, vakitleri içerisinde huşuu, adabı, şartları ve rükünleriyle eda edenler. وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً mallarının bir kısmını, Allah yolunda ve O'nun rızasını kazanmak maksadıyle, gizli ve açık olarak harcayanlar var ya, işte onlar, 
يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ bu amellerin karşılığında kazançlı bir ticaret umarlar. Ki bu ticaret asla kesada uğramaz ve zararla yok olmaz.

EDEBİ SANATLAR 
اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ:Kulları içinden, ancak alimler Allah'tan korkar" ayetinde, sıfat mevsufa kasredilmiştir. "Korkmak", alimlere tahsis edilmiştir.
يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ: Kesada uğramayan bir ticaret umarlar" cümlesinde istiare vardır. Ticaret, sevabını elde etmek için Allah'la yapılan muamele yerinde müstear olarak kullanılmıştır. Bu ticaret, kazanç elde etmek maksadıyle halk arasında yapılan alışveriş . işleminden ibaret olan dünyevi ticarete benzetilmiş, sonra da
لَنْ تَبُورَۙ kesada uğramayan" kaydıyla, istiare-i müreşşaha haline getirilmiştir.

يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ * اِنَّهُ غَفُورٌ * بِالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ *
فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ۟ gibi ayet sonlarında uygunluk vardır. Bu durum sözün güzelliğini, parlaklığını ve ruha etkisini arttırır. 


Zümer suresi 39/ 9.ayeti kerimede Allah şöyle buyuruyor.

قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟

kul hel yestevî-lleżîne ya’lemûne velleżîne lâ ya’lemûn(e)
Meâli şerifi: “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”


 (bilenlerle)يَعْلَمُونَ(kimselerle)الَّذ۪ينَ  (eşit) يَسْتَوِي(midir) هَلْ (de ki) قُلْ

  (bilmeyenler)لَا يَعْلَمُونَۜ(ve kimseler)وَالَّذ۪ينَ

ÂYETİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِدًا وَقَٓائِمًا: Bu, ifadeden anlaşıldığı için cevabı söylenmeyen bir sorudur. Yani, yoksa gece saatlerinde, namazda secde edip ayakta durarak Rabbine ibadet eden itaatkar kimse, Allah'a şirk koşup onun ortakları olduğunu kabul eden kimse gibi midir? 
Kurtubi şöyle der: Yüce Allah, mü'minin, yukarda anlatılan kafire benzemediğini açıkladı.  [Kurtubi, 15/238]
يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ:O mü'min, ahiret azabından korkarak ve Rabbinin rahmeti olan Cenneti umarak ibadet eder. İşte bu takva sahibi mü'min, o günahkar kafir ile bir olur mu? Allah katında bunlar eşit olmaz. Yüce Allah buna bir misal vermek üzere şöyle buyurdu:
قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ :De ki: Alim ile cahil bir olur mu? Bu ikisi nasıl eşit değilse, itaat edenle isyan eden de aynı şekilde eşit olmaz. [Bkz. Beyzavi Haşiyesi, 3/194]
اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟:Ancak akl-ı  selim sahibi kimseler öğüt ve ibret alır. 
Fahreddin Razi şöyle der: Bilin ki, bu ayet bir çok hayret verici sırrı göstermektedir. Yüce Allah ayetin başında ameli anlattı, sonunda da ilmi anlattı. Amele gelince o; ibadet, secde ve kıyamdır. İlim ise, Yüce Allah'ın, "bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" kelamında anlatılmıştır. 
Bu gösteriyor ki, insanın olgunluğu sadece bu iki maksada bağlı kılınmıştır. Zira amel başlangıçtır. İlim ve bilgi ise sonuçtur. Ayette hazif vardır takdiri şöyledir: İfadeden anlaşıldığı için bu hazif güzel olmuştur. Çünkü Yüce Allah, bu ayetten önce kafiri anlattı. Sonra da, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını misal verdi. Burada ilmin üstünlüğüne, önemli bir şekilde dikkat çekilmektedir. [et-Tefsiru'l-kebir, 26/250]

Bu ayet-i kerimede de bilginin, ilmin değer ve üstünlüğüne vurgu yapılmıştır. Uhud'da sahabeler şehit düşünce Resûlullah aleyhisselam iki kişiyi bir kabire koydu. 
Ve şöyle dedi:

حدثنا عبد الله بن يوسف: حدثنا الليث قال: حدثني ابن شهاب، عن عبد الرحمن بن كعب بن مالك، عن جابر بن عبد الله رضي الله عنهما قال:

كان النبي صلى الله عليه وسلم يجمع بين الرجلين من قتلى أحد في ثوب واحد، ثم يقول: (أيهم أكثر أخذا للقرآن). فإذا أشير له إلى أحدهما قدمه في اللحد، وقال: (أنا شهيد على هؤلاء يوم القيامة). وأمر بدفنهم في دمائهم، ولم يغسلوا، ولم يصل عليهم.



[-1343-] Cabir İbn Abdullah r.a. şöyle anlatır:


Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud şehitlerinden ikişer kişiyi bir elbise ile kefenliyor sonra

"Bunların hangisi Kur'an'ı daha çok öğrenmiştir?" diye soruyordu. Onlardan birine işaret edilirse onu lahde daha önce koyardı. 

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem daha sonra şöyle buyurdu:

"Ben kıyamet gününde bunlara şahidim."

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud şehitlerinin kanları ile gömülmesini emretti. Onlar yıkanmadı, namazları da kılınmadı.

Tefsirin devamı

Yorum Gönder

0 Yorumlar