55.Meclis ALLAH'IN TAKDİRİNE RAZI OLMAK, Ölümü hatırlamak insan hayatında hangi değişimlere yol açar?




55.Meclis
ALLAH'IN TAKDİRİNE RAZI OLMAK 

Bu konuşma Cuma sabahı medresede yapıldı. 
Konuşma tarihi: Hicrî 17 Ramazan 545, Milâdî 1150. 

Ölümü hatırlamak insan hayatında hangi değişimlere yol açar? 
Başa gelen musibetlere karşı nasıl davranmak gerekir? 
Allah'a şükretmek ve sabırlı olmak ne gibi faydalar sağlar? 
Gam, keder ve günah içinde bulunmaktan nasıl kurtulabiliriz? 

O kimse ki, Allah'ın hükmüne rıza duygusuna sahip olmayı diler, ona gerektir ki; ölümü düşünmeye devam ede! Ölümü düşünmek, bela ve musibet acılarını hafifletir. Nefsine, malına ve yavruna taraf çıkarak Hak Teâlâ'yı itham etme. Sana gereken; 
“Bu işi Rabb’im daha iyi bilir” demektir. 
Sana düşen budur. Buna devam edersen, razı olmanın tadı sana gelir; uyar olmayı sevmeye başlarsın. Âfetlerin parçası da aslı da temelden sökülüp gider. Onların karşılığı, nimet ve güzellik olarak sana gelir. 
Her ne zaman ki, uyar oldun ve bela içinde razı olmanın tadını aldın, her yandan ve her yerden nimetler sana doğru akmaya başlar.
Sana yazık oluyor, ey gafil, başkasını aramak suretiyle O'nu bırakma. O'ndan daha ne kadar rızık genişliğini dileneceksin? Olur ki, bu isteğin fitneler çeker. Hâlbuki sen O'nu anlayamazsın. Biz hayrın hangi yolda olduğunu bilemeyiz. 
Bu sebeple sus; O'ndan razı olmayı dile. O'nun yaptığı işleri itirazsız kabul etmeyi bil. Diğer hâllerinde ise şükür yolunu tutmayı arzula. Şükür yolu tutulmadan, bol rızık istemek fitnedir. 
Sabır olmazsa rızkın darlığı da fitnedir. Şükür, elindekini artırır, seni Rabb’ine yakın kılar. Sabır ise, kalp bağına ve iman bağına kuvvet verir, manevî yolda yardım eder. Sabrın sonu çok hayırlı olur. 
Dünya ve âhiret iyiliği getirir. Hak Teâlâ'ya itirazda bulunmak, kalbi ve yüzü karartır. Hakk'a itiraz haramdır. 
Ey cahil, Hakk'a itirazla meşgul olma, nefsini itiraza alıştırma. Hakk'a duacı olmaya bak. Nefsi duâ ile meşgul et ki, bela acıları gide. Afet ateşleri söne. Aksi hâlde sana yazık olur. 

Ve ey iddiacı, senin hâline gelince, Hakk'ın iradesi, ilâhî rahmet hazinelerine vâkıftır. İlâhî rahmet ise o iradeye bağlıdır. O iradeyi iste; iddiayı bırak. Eğer yolda yürümek istiyorsan, ona girmeden önce: 

“Hayrette kalanların delili, bana delil ol!” de. 

Tecrübe yollu bir belaya uğrarsan ve sabırdan yana acı içinde olursan şöyle yalvar: 

“Allah'ım, bana yardım et, sabrımı arttır. Bu sıkıntılı hâli benden al.” 

Ama vuslata erer ve vuslat hâli kalbinde yerleşirse, Hakk'ın yakınlık duygusunu bulursun; istemek kalmaz, dil yok olur; ama iş oraya varmakta. Belki de senin için, orada en uygunu sükût olur. Müşahede âlemine geçer, misafir olursun. Misafir herhangi bir iştihaya kapılmaz; iyi edepli olur ve oturur, önüne geleni yer; takdim edileni alır. Ancak “İştahlı ol!” denirse o dem emre uyar; iştah ve arzuya kapılır. Bu arada kendine has bir arzuya kapılmaz. İnsan, herhangi bir şeyden ayrı olunca ister. Aradığı şeyi bulunca neyi isteyebilir ki? Susar. 

Allah yolcuları, Hakk'ın zâtından başkasını bilmezler ve onlar için putlar yakılmıştır. Sebepler, onların kalbinden silinir. Onlar, günlerce, hatta aylarca yemeseler, içmeseler, aldırmazlar ve renkleri değişmez. Çünkü onların gıdasını Hak manen verir; hangi gıdayı arzu ediyorsa, o sevgili kullara yedirir. Herhangi bir kul, Allah sevgisini iddia etse, sonra da başkasından dilense, sevgisinde yalancı olur. Herhangi bir kimse, sevilmiş ve ermiş olursa ona, yakınlık derecesi olan bir konuk muamelesi yapılır. Onun varlığı Hak varlığına karışır ve kendisine şöyle denir: 
“İstek duy; arzu ettiğini söyle. Hürsün, istediğini yaparsın. Seven tutulur. Sevilmiş olan hür olur. Seven için mahrumiyet olabilir, sevilmiş için asla.” 
Ona verilir. Kul sevgi içinde oldukça, şaşkınlık, dağınıklık, parçalanmak, çalışmak daima karşısında durur. Hele çalışmak... Onun vazifesidir. Gün gelir, nöbet değişir, sevme hali sevilmiş olursa, hakkında yürütülen hüküm de değişir. 
Naz devri başlar. Refah gelir. Sükûn hâsıl olur. Rızık genişler, kullar hizmetine koşar. Bunların hepsi, sevgi hâlindeki sebatından ötürü verilir. Hak Teâlâ'nın kuluna olan sahipliği ve sevgisi, bayağı bir kimsenin diğerine olan sevgisine ve sahip olmasına benzemez. Rabb’imiz Aziz ve Celil'dir. O'na benzeyen yoktur. Gören ve işiten O'dur. O, insanlar anlasın diye birçok misaller getirir. O'ndan anlayış isteyin ve kalplerinizin O'nunla hoş olmasını taleb edin. Çünkü kalp güzelliğini dilediği kimseye bolca ihsan eder. O dilediği kimse için, kalbe dair gıdaları çoğaltır..

Allah Teâlâ'nın sevdiği kullar arasında birinci gelenin öyle geniş kalbi vardır ki, semâ ve zemin bütünü ile oraya konsa, yine boşluk kalır. O kimsenin kalbi, tıpkı Musa Peygamber’in asasına benzer. Musa Peygamber’in asası ilk zamanda bir hikmet eseri idi; sonra kudret eseri oldu. Musa, yükünü taşıyamadığı zaman ona yüklerdi. Yürümekten yorulduğu zaman yine o asaya binerdi. Musa'ya, oturma hâlinde ve uykuda bir eza gelse, o asa def ederdi. Bir meyve dilerse, hemen ondan alır yerdi. Güneşte uyuduğu zaman ona gölgelik ederdi. Allah Teâlâ kudretini ona asada gösterdi. Ve o vasıta ile Musa'ya ünsiyet ve ülfet hâlini bahşetti. Vakta ki, Hak Teâlâ Musa'yı peygamber etti, ona yakınlık verdi, konuştu ve birçok şeyler teklif etti. Hak Teâlâ ile arasındaki konuşma şöyle oldu: 

“Elindeki ne ola, yâ Musa?” 

“Asamdır; ona dayanırım, koyunlarıma yaprak dökerim ve onunla daha birçok işlerim var.” 

“Onu yere at, yâ Musa!” 

Onu yere attı; aniden korkunç bir yılan oluverdi. Ondan kaçmaya başladı. 

Bu kez, Hak Teâlâ şöyle buyurdu: 

“Onu al, korkma; yine eski hâline çevireceğim.” (Tâhâ, 20/17-21) 

Hak Teâlâ'nın böyle yapmasından kastı, kudretini peygamberine göstermek. Firavun'un fâni mülkünü, peygamberinin gözünde küçültmek idi. Firavun ve kavmine karşı nasıl harp edileceğini öğretmekti. Hak onların katli için Musa'yı hazırladı ve harika olan birçok âdetleri ona öğretti. Musa Peygamber’in kalbi, ilk devrede dardı ve gönlü sıkıntılı idi. Ona peygamberlik verdi, bilgi öğretti, kalbini açtı. 

Ey cahil, kudreti böyle olana, isyan edilir ve unutulur, öyle mi? Seni unutmayanı unutma. Bir an bile senden uzak olmayan için gaflete düşme. Ölümü düşün, ölüm meleği, bütün canlıların ruhunu almak için Hakk'a vekâlet eder. Gençliğin, malın ve bugün içinde bulunduğun bolluk seni aldatmasın. Yakında bütün bunlar elinden çıkacak. Tembelliğini düşün; şu güzel günleri boşa harcadığını hatırla, pişman olacaksın, ama faydası olmayacak. Yakında ölürsün ve sözlerimi kabirde hatırlarsın. O kabirde benim için dersin: 

“Yanında olsaydım onun ve sözlerini dinleseydim... Ah!..” 

Dünyada ve âhirette benimle olmak dilersen, sözlerimi dinlemeye ve amel etmeye çabala. Sözlerimin faydasını almak dilersen hakkımda iyi düşün. Nefsinden başka herkes için iyi zanda bulun. Nefsin kötülüğünü düşün. Böyle yaparsan fayda bulur, yararlı hâle gelirsin. Başkaları da senden faydalanır. Hakk'ın zâtından gayri şeylerle olduğun süre, dertten ve kederden salim olamazsın. Şirkten ve ağır yükten kurtulman kabil olmaz. Halkı kalbinden at, Hak'la bir ol. Göreceksin ki, hiç kimsenin hatırlamadığı, hiçbir gözün görmediği ve hiçbir kulağın ismini duymadığı şeyler sana verilmiştir. 
Mademki bu kötü hâldesin, işlerin hiç tamam olmaz. Ne yazık ki, temel sağlam değil. O temel bir mezbele hâline gelmiş; işlerin onun üzerinde yükselmekte. Allah'a dön. Bulunduğun uygunsuz hâlin değişmesini O'ndan iste... İçinde bulunduğun dünyalık talebinin ve âhirete dair şeylerin gitmesini Hak'tan dile...

Yazık, Hak Teâlâ senin için fakri daha iyi buluyor. Hâlbuki sen, zengin olmak için çırpınırsın. Bilmiyorsun, Hakk'ın seçtiği şeyi kötü görmektesin. Bu ne hâldir? 
Hak Teâlâ'nın seçtiği şeyleri kötü görenler, nefis, şeytan, kötü arzu, iyi olmayan arkadaşlardır. Bunları bırak. Çünkü bunlar, Allah'ın arzusuna uymaz. Onlara sakın uyma. Onlara ne dönüp bak ne itirazlarına aldırış et. Onların Hakk'a darılmasına bakıp onlar gibi olma. Kalbine ve iç âlemine dön, O ne derse öyle yap. Kalp ve sır, iyiliği söyler, kötülüğü yasak eder. Bugün içinde bulunduğun fakirlik hâline dayan; ona sabırla dayanman zenginliğin tâ kendisidir. 
Bu hâl masumluk hâlidir. Sen onu takdir edemezsin. Arzu ettiğin şey karşına çıkarsa, belki hatalarla dolar ve helak olursun. Hak seni fakir ederse, hatalara karşı âciz olur, bir şey yapamazsın. Haberin olmadan Hak seni esirgemiş olur. Hakk’ın arzusu üzerine sabra devam edersen, O'nun katında sana öyle iyilik olur ki, onu saymaya ve anlamaya gücün yetmez. Hatta Hakk’ın arzusuna uyman sonunda alacağın kazancı, bütün yer ehli toplansa yine hesaplayamaz. 

Acelecisin. Acele eden kimse, eline ne gibi şeylerin gireceğini bilemez ne istediğini anlayamaz. Aceleyi şeytan verir. Dikkatli hareket, Hak tarafından ilham olunur. Aceleci olursan şeytanın askeri olursun, onun birliğine girersin. Olanlara uyar, bulunduğun hâle sebatla bakar, sabra devam edersen, Rahman'ın askeri olur, Hak topluluğuna katılırsın. Takvanın iç yüzü, Hakk'ın fiil tecellisine uyarak emrini yapmak, O'nun “yapma!” dediği şeyleri yapmamak... 
O'nun bütün işlerine, kaderine ve sair belalarına, afetlerine sabretmektir. Siz yalnız halksınız, her yanınız nefis olmuş. Tabiatla dolmuşsunuz. Ne Allah Teâlâ’dan ne de O'nun irfan sahibi kullarından haberiniz var. İrfan sahiplerine nispetle siz deliler gibisiniz. Onlar akıl sahibidirler. Onların Hak uğrunda cinnete tutuldukları olur. Hak uğrunda cinnete düşenin hâli had safhaya varınca o hâlden kurtulur. O bir harekettir. Hareketin sonunda sükûn gelir. Hastalık gider, yerini sıhhat ve hikmet alır. 

Sen âhiretten ayrı ve dünya ile dolusun. Hâlin beni üzüyor. Hele sâlih kullarla arandaki fark beni düşündürüyor. Hele onların meclisini bırakıp kendi görüşünle yetinmen, beni ne hâle getiriyor, bir bilsen... 
Bilmiyor musun ki, görüşü ile giden mutlak batar. Hiçbir âlim yoktur ki, bir başka âlime muhtaç olmasın, ilminin artmasını istemesin. Hangi ilim sahibi olursa olsun, mutlaka ondan daha âlim vardır. 

Hak şöyle buyurur: 

“Size, ancak ilimden azı verildi.” (el-İsrâ, 17/85) 

Sana o büyüklerin topluluğu lâzımdır. Ve onların erdiği Sevad-ı A’zam makamı gerektir, onu ara... Hakikî yola gir. Yolun hakkını ödemek için uyar ol, ayrılığı bırak. Uyunuz; Hakk’ın emri dışında yeni icatlar çıkarmaya kalkmayınız. Yeterlik hâlini böyle bulursunuz. 

Bu yola, nefisle ve kötü arzu ile gidilmez. İlim ve hikmet bu yolun malzemesidir. Gücü, kuvveti terk etmek bu yolun icabıdır. Bu yolda cehalet göstermek olmaz. Teslim olmak, O'nun önünde serilip kalmak, acele etmemek, teenni sahibi olmak, bu yola girenler için elzem olur. Bu hâl öyle bir şeydir ki, acele ile olmaz. Yola giren bir tutanağa ve er kişiye muhtaç olur. Sabır, güçlüğe dayanma ve mücahede, bu yolun gerçeğidir. Üzerinde taşıdığın ağır yükü vermen ve marifet âlemine geçmek için irfan sahipleri ile olman gerekir

Bir zaman, o zâtın dizinde yoluna devam edersin. Rahatsız olursan sırtına alır, arkasına alır, yola devam ettirir. Sevgi ehli isen arkada gidersin. Sevilmiş biri isen önde ve köşkte yürürsün; öbürleri senden sonra gelir. Bu hâli ancak tadan bilir. 

Ehliyet sahibi kimselerle oturmak bir nimettir. Ağyar ile oturmak, beladır ve sıkıntılıdır. Hele nifak ehli arasında oturmak... Sana her an için vazife olan, Hak yakınlığını düşünmek ve daima onu murakabe etmek... Hakk’ın ve halkın hakkı olanı nefisten istemek... Nefsin yapması vacip olan şeyi yaptırmak... 

Dünya ve âhiretin hayrını bilmek dilersen, bunun yolu, Hak Teâlâ'nın seni iyi bildiğini düşünmek ve nefsi amele koşmaktır, derim. 
Nefisten, Allah'ın emirlerini yapmasını iste. Yasaklarından kaçmasını talep et. Âfetler geldiği zaman, onu sabra alıştır. Kaza ve kaderin hükmü gelince razı olmayı ona öğret. Nimet geldiğinde ise şükrü bellet. Bunları yaparsan, Hak yolda önüne çıkan mâniler zail olur, Hak yoldaki sohbetin iyi bir istikamete girer. Yolunda iyi arkadaş bulur, yardımcıya rastlarsın. 

Ve öyle bir hazineye kavuşursun ki, hangi yöne dönsen o seni takip eder. Artık o hazineye erdikten sonra aldırma, nerede olursan ol. Çünkü sen, yitirdiğini aynı yerde bulursun. İlim, hikmet, kader, ins, cin, melek, sana hizmetçi olur. 
Allah'tan korktuğun için her şey senden çekinir. Allah'a itaat ettiğin için her şey sana itaat eder. Allah'tan korkan kimseden her şey korkar. Allah'tan korkmayan, her şeyden ürker. Allah'a hizmet edene herkes hizmet eder. Allah, hiçbir kulun yaptığını karşılıksız bırakmaz. Ne edersen onu bulursun. Nasıl olursanız idarecileriniz de öyle olur. Allah'ım, bize keremle, ihsanla, hatalarımızdan geçmekle muamele eyle... 
Dünya ve âhirette bize lütuf ver. 

“Dünyada iyilik ihsan eyle, âhirette yine iyilik ver. Ve bizi ateş azabından koru.” (el-Bakara, 2/201) 

Âmin!

Esseyyid Abdulkâdîr Geylâni (ks)
Fethu'r-Rabbânî

Ehl-i Kalem

Yayınlamadan önce mutlaka okur ve bilgilerimi güncellemiş olurum.. Rüya te'vili ve tefsiri özel ilgi alanımdır. Favori kitaplarım tasavvuf ve tefsir ağırlıklıdır.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski