Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

61. meclis, Sözlerimdeki tuzağa düşmeye çalışınız. Oturmam ve konuşmam birer tuzaktır. Sizden herhangi birinin oraya düşmesini beklerim


Bu anlatılan şeyler akılların ötesine aittir. Yalnız kudret işidir ve ilâhî iradenin tesirinden başka değildir. Bunu bilmek ve anlamak, Hakk'ın, kulları arasından seçtiği fertler içinde bazı kimselere nasip olur. Sözlerimdeki tuzağa düşmeye çalışınız. Oturmam ve konuşmam birer tuzaktır. Sizden herhangi birinin oraya düşmesini beklerim. Önünüze serdiğim sofra Hakk'a aittir, benim bir şeyim yok. İlâhî rahmete ermek için davetime geliniz ve bana uyunuz ki, sizi Hakk’ın kapısına götüreyim. Doğru odur ki, Hakk'a çağırır. Yalancı odur ki, şeytana çağırır. Hak da görünür, bâtıl da her biri başlı başına birer şeydir. İman nuruyla nazar eden iman sahibi ikisini de görür ve bilir. 

Ey Bağdat ehli, akıllı ve zeki olduğunuzu iddia edersiniz. Hâliniz öyle gariptir ki, yalancı ile doğru birbirine karışır da ayırt edemezsiniz. Hak hangisi, bâtıl nerede, bilemezsiniz. Hakk'ı tekzip etmenizin cezasını yine siz çekeceksiniz. Benim için bu önemli değil. Hakk'ı dileyen, cenneti ummaz, cehennemden korkmaz, yalnız Hakk'ı diler. Bu dilek de ona yeter. Hakk'ı dileyen, ondan yakınlık umar ve uzak kalmaktan korkar.

Sen şeytana esir oldun. Boş arzular çevreni sardı. Dünya, hâlini perişan etti. Tabiî arzular seni yıktı. Bunlardan haberin yok. Kalbin kötü tuzağa düştü, ama halâ anlamıyorsun. Allah'ım, o çaresizi tam manasıyla kurtar; bizi de kötü işlerden halâs eyle. Biraz gayretli olunuz, kolay işleri bırakınız; size bu yaraşır. Bir kimse, gayreti bırakır, kolay işler peşine takılırsa, yolunu kaybetmesinden korkulur. Gayret sahibi olup, çalışmak, erkeklere hastır; çünkü onda bazı güçlükler vardır. Emir almak ve kolay işlere girişmek ise, kadınlara yarar, çocukların harcıdır; çünkü bunda güçlük yoktur. 

* Ey evlat! Ön safa geç. Kahramanlar ve bahadır kişiler orada bulunur. Geride kalma, orası korkak olanlara has bir yerdir. Nefsini hizmetçi eyle. Onu gayret gereken işlere sok. Ona yük vurmazsan, en ağır yükü o sana vurur. Onun başından sopayı kaldırma. Sopa kalktığı an uyur ve sırtındaki yükü yere vurur. Ona dişlerin beyazlığını gösterme, gözlerini ona açarken heybet göster ki, bakıp içindeki beyazlığı görmeye. O kötü bir köledir, yalnız sopa zoruyla iş tutar. Onu doyurma, ancak doyurmakla onu azdırmayacağına inanırsan doyur istediği kadar yesin. Yediği gibi iş görmesi de gereklidir. 
Süfyân-ı Sevrî, çok yer ve ibadet ederdi. O, midesini doyurduğu zaman bir zenci gibi yerdi. Onu gören doymak bilmeyen bir yaratığa benzetirdi. Sonra ibadete kalkar, sonsuz hazzını ondan alırdı. Bazı büyükler, Süfyân-ı Sevrî'nin yemek yiyişini gördükleri zaman kızdıklarını ve ibadet anındaki ağlamasını, sızlamasını gördükleri zaman da acıdıklarını söylerler. Sen ona yemek işlerinde uyma; ibadet bahsinde onu izle. Sen Süfyân gibi olamazsın. O nefsini doyurduğu için sen de doyurma. O nefsine hâkim olurdu, ama sen belki olamazsın. 

Haram işlerden kaçınmaya devam et, helâlin de oldukça azını al. İmanın kuvvet bulduğu an, her şeye karşı bir yeterlik duygusuna sahip olmaya bak. Hele ikan derecesine gelince bu hâli daha çok taşı. Söylediklerimi yaparsan Allah'ın tam kullarından olursun. Zâhidlik hâlin iyi olursa Hak sana, dilerse vasıta ile, dilerse Tekvin sıfatı tecellisi yolu ile vereceğini verir. Bu durumda maddi bir gayret sarfı olmadan kalp elin alacağını alır. 
Ne konuşursun, henüz Allah'ın has kullarından olmadın ki! Halkın değil, Hakk'ın has kulu oluncaya dek ses etme. Hele sebepler... Onların da bendeliğinden çıkmak gerek. 
Bu yolda sana kolayca söz hakkı tanımaz; tâ ki, dünyaya kul olmayasın. Şehvetler ve şeytanlar çevreni sarmaya. Kulların yanında bir şöhret kapma hevesi seni yere sermeye. Onların varışı ve terki sen bağlamaya. Övmeleri ve zem eylemeleri yolunu Hak’tan çevirmeye. 

Bu hâller, sâlih kullarda olmaz. Kalbini Hakk'a bir adım bile attırmadan; nefsinle, değersiz arzunla oturmakta ve tabiî isteklerine uymaktasın. Ömrün asra yakın. Bütün ömrü, halka bağlanmak, sebeplere güvenmekle geçirmektesin ki, bu hâlini görmekteyim. 
Onlara dayanmakla daha nice ömür tüketeceksin? Bana gel, onların kaydından halâs yolunu sana göstereyim, öğreteyim. 
Ey cahil, kalbin Hakk'ı nasıl görebilir ki, halk onu doldurmuş. Cami kapısını nasıl görebilirsin ki, evinde oturmaktasın. Evinden çıkarken yavrularını, ehlini bir yana atar, camiye doğru yol alırsan o caminin kapısını görürsün. 
Demek ki, bir grubu arkaya atmadıktan sonra ikincisini görmek kabil olmuyor. Halkla olduktan sonra Hakk'ı görmen mümkün olmaz. Dünyayı gördükten sonra âhireti bilmen nasip olmaz. Bir yanında dünya bağı, öbür yanında âhiret sevgisi olursa, onları Yaratan'ını bulmayı nice umarsın? 
Her fâni varlıktan tamamen sıyrılırsan, sır âlemin Rabb'inle karşılaşır. Bu dıştan anlaşılmaz, iç âlemin hâlleridir. Yapılan iyi işler kalbe yarar, mâna âlemini bulmak sırra hastır, Allah yolcuları, kendi yaptıkları iyi işi görmezler. Yaptıkları güzel işe onlar karşılık beklemez. Şüphesiz bu hâlle onlar, en güzel makama erdiler; Hakk'ın fazlı yetişti, onları yüce makama götürdü. O makamda ne bir yorgunluk ne de bir geçim derdi bulunur. İnsan orada ne kesiklik bilir ne de bir zayıflama... Orada kazanç derdi ve çalışma yoktur. 

“O makamda, bize nasab değmez.” (el-Fâtır, 35/35) 

Bu âyetteki “nasab” kelimesini, bazı tefsirci zâtlar: 
“Ekmek gailesi, onu kazanma derdi ve ayal geçindirme sıkıntısı...” olarak açıklarlar. Cennet, faziletle, hayırla doludur. Rahat, oranın ayrılmaz vasfı sayılır. Orada hesapsız ihsan yapılır. 
Bütün mesele, kalbin huzura ermesindedir. Bu huzur, dünyaya âhirete dayanan bir iş için olmamalı. Hele halka ait bir dilek için hiç olmamalı. 
Kalbin tam huzura varması için ölüm gerek. Hakk'ın zikrinde hakikate varmak lâzım. Hakk'ı zikirde öyle bir hakikat bulunur ki, neye baksan onu asıl şekli ile görürsün. Herhangi bir şeyi düşünmek de öyledir. Devamlı ölümü düşünsen, baktığın her şeyde onu görürsün; işittiğin her şeyde onu duyarsın. 
Asıl ölümü düşünmek ayıklığın tâ kendisidir; bunu da unutma. Ölümü düşününce, şehvet arzun azalır. Herhangi bir aşırı ferah anında duygularına sahip olabilirsin. Size düşen daima ölümü düşünmek, çünkü ondan kurtuluş yoktur. 
Kalp sağlık bulursa Hakk'ın Zât’ından başkasını unutur. Bilir ki, ezelî, ebedî, daimî var olan yalnız Hak'tır; O'nun Zât’ından gayri her şey sonradan yaratıldı. Kalp sağlık bulunca konuştuğu her kelâm hak olur, doğru olur. Onu kimse reddedemez. Onda kalpten ileri bir kalp konuşur. Sırrın sırrı hitap eder. Açıktan açık konuşur. Mânanın mânası, özün özü, doğrunun doğrusu onun varlığından kelâm eder. İşte bu zattan çıkan sözler, kalplere işler. Onun her sözü yerine ekilen bir tohumdur. O tohumun ekildiği yerler, yumuşak topraklı ve mümbit bir arazidir; ona saçılan hiçbir tohum boşa gitmez. 
Sağlığını bulan kalpte bir ağaç olur; onun dalları, yaprakları ve meyveleri bulunur; halk ondan faydalanır. Bir kalbin ki, sağlığı olmaz, o hayvanattaki kalbe benzer... İçi olmaz, dışı olur. İçinde su taşınmayan ibrik o kalbe misal getirilir. İnsan olsun, melek olsun, sağlam kalbi bulmadıktan sonra, meyvesiz ağaç gibidir. Kuşu olmayan kafes, içi boş eve benzer. İçinde altın, gümüş dolu olan ve kimseye verilmeyen hazine ne ise sıhhati olmayan kalp de öyledir. 
Kalbi sağ olmayanlar, ruhsuz cesede benzer ve kuru taş gibidir. Taşın dış görünüşünden gayri neyi olabilir ki? Allah'tan yüz çeviren ve Hakk'ı inkâr eden bir kalp esas şeklini yitirmiştir. Allah kâfirlerin kalbini taşa benzetti ve şöyle buyurdu:

“O taş gibidir; hayır, ondan da katıdır.” (el-Bakara, 2/74) 
Bu âyet-i kerime, Beni İsrail'i anlatır. Onlar Tevrat ahkâmına göre amel etmedikleri için Hak Teâlâ onların şeklini değiştirdi; rahmet kapısından uzak etti

Ey Muhammed ümmeti, siz de Kur'ân'a göre amel etmez ve onun hükmünü benimsemezseniz kalbiniz iyi şeklini yitirir; Hakk'ın rahmet kapısından uzak olursunuz. Bildiği şeyler yüzünden sapıtanlardan olmayınız. Allah, birçok kimseleri ilim yolunda şaşırttı; sizi onlara karıştırmaması için dua ediniz. 


Yorum Gönder

0 Yorumlar