Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

Fahreddîn Razi, KADR SÛRESİ HAKKINDA BİLGİLER ,konusu, fazileti 1.ayetin Tefsiri



Kadir Sûresi Hakkında

Kadir sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 5 âyettir. Kadir gecesinden bahsettiği için bu ismi almıştır. Mushaf tertîbine göre 97, iniş sırasına göre ise 25. sûredir.

Kadir Sûresi Konusu

Kadir gecesinin faziletinden, Kur’ân-ı Kerîm’in o gecede inzâle başlanmasından ve o gece tüm kâinatı saran selâmet ve esenlikten bahseder.

Kadir Sûresi Nuzül Sebebi

Abese sûresinden sonra, Şems sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Bir rivayete göre müfessirlerin çoğu Medine’de indiğini söylemişlerdir (bk. Şevkânî, V, 554).

Rivayete göre Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’e ümmetinin ömrü gösterilmişti. Efendimiz, bunu önceki insanların ömrüne nispetle çok kısa buldu. Ümmetinin, onlar kadar sâlih amel işlemekten mahrum kalacağını düşündü. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, ona ve ümmetine, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini lûtfetti. (Muvatta’, İ‘tikâf 15)

Diğer bir rivayet de şöyledir: Bir gün Allah Resûlü (s.a.s.) ashâbına, İsrâiloğulları’ndan bir kişiyi anlatmıştı. Şem’ûn-i Gâzî isimli bu zât, bin ay Allah yolunda silah kuşanarak cihâd etmiş, gecelerini de ibâdetle geçirmişti. Müslümanlar hayretler içinde kalarak ona gıpta ettiler. Bunun üzerine Allah Tealâ, ümmet-i Muhammed’e olan lütuf ve merhametini beyân etmek üzere Kadir sûresini indirdi. (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 486)

Kadir Sûresi Arapça Yazılışı


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ

1.اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةِ الْقَدْرِۚ

2.وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِۜ

3.لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍۜ

4.تَنَزَّلُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۚ مِنْ كُلِّ اَمْرٍۙۛ

5.سَلَامٌ۠ۛ هِيَ حَتّٰى مَطْلَعِ الْفَجْرِ


Kadir Sûresi Türkçe Meali (Ömer Çelik)


Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1.Biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik.

2.Sen Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin?

3.Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.

4.O gecede melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle her türlü iş için yeryüzüne iner de iner.

5.Bütünüyle esenliktir o gece, tâ şafak atıncaya kadar.



Fahreddîn Razi'nin Tefsirinden Kadir Sûresi

1"Gerçekten, biz onu Kadir gecesinde indirdik" .

Bu ifadeyle ilgili olarak birkaç mesele vardır:

Kur'ân Kadir Gecesi İndirildi

Müfessirler, ayetin bu ifadesiyle "Biz Kur'ân'ı Kadir gecesinde indirdik" manasının kastedildiğini, ne var ki, bu, "Kur'ân" kelimesinin açıkça zikredilmediği, zira, Kur'ân'ın metnindeki bu ifadenin, şu üç bakımdan, Kur'ân'ın büyüklüğüne delalet ettiği hususunda müttefiktirler:

1) Cenâb-ı Hak, Kur'ân'ı indirme işini, Kendisine nisbet etmiş ve bu işi, başkasına değil sadece Kendisine tahsis etmiştir.

2) Kur'ân'ı, zahir ismi ile değil, onu, ona raci olacak amir ile getirmiştir ki, bu, Kur'ân'ın çok yüce ve şöhretli bir kitab olduğuna; isminin açıkça zikredilmesine gerek duyulmadığına, Cenâb-ı Hak tarafından bir şehadettir. Baksana, bir önceki sûrede de, Ebû Cehil'in ismi geçmemiştir. Fakat meşhur ve maruf olduğu için, herkes, o ifadelerle Ebû Cehil'in kastedildiğini anlamıştır. Cenâb-ı Hak, "Hele (can) boğaza gelince..." (Vakıa, 56/83) buyururken de, meşhur olduğu için, "ölüm" kelimesini açıkça zikretmemiştir. İşte burada da böyledir.

3) Kur'ân'ın indirildiği vakti tazim için...

Allah'ın “İnni” İle “İnnâ” Tabirini Kullanması

Cenâb-ı Hak, bazı yerlerde, “Muhakkak ki ben yeryüzünde bir halife yaratacağım...” (Bakara, 2/30) ayetinde olduğu gibi, "İnni: ben..." “Gerçekten biz onu Kadir gecesinde indirdik.” (Kadr: 97/1) “Muhakkak ki Zikri biz indirdik...” (Hicr: 15/9) “Muhakkak ki Nuh'u biz gönderdik” (Nuh, 1) “Muhakkak ki biz sana Kevser'i verdik.” (Kevser, 108/1) gibi yerlerde de, "İnnâ: biz..." şeklinde ifade buyurmuştur.

Azamet İfadesi İçin İnnâ Tabiri

Bil ki, Cenâb-ı Hakk'ın “İnnâ” "Biz..." ifadesi ile bazan "tazîm" manası kastedilmektedir. Bu gibi ifadeleri çoğul anlamına almak imkansızdır. Çünkü deliller, Yaratan'ın tek bir olduğuna delalet etmektedir. Bir de, ilahlarda çokluk olsaydı, herbirinin rütbesi, ilah olmaktan aşağı olurdu. Çünkü, bunlardan herbiri, mükemmel olmayı elde etmiş olsaydı, o zaman yine her biri, birbirinden müstağni olurdu. Bunların herbirinin birbirinden müstağni oluşları, diğeri hakkında bir noksanlık olmuş olurdu. Böylece, hepsi de noksan olmuş olurdu. Yok bunlardan her biri, kemal noktasına ulaşamamışlarsa, zaten noksan demektirler. Böylece biz, "Biz" ifadesinin cem'e değil, tazim manasına alınması gerektiğini anlamış bulunuyoruz.

Kur'ân'ın Nüzul Keyfiyeti

Şayet, "Kur'ân'ın parça parça indiği bilinip dururken, onun Kadir gecesinde indirilmesi de ne demektir?" denilirse, biz deriz ki: Bu hususta şu izahlar yapılabilir:

Şa'bî, "Bu, onun Kadir gecesinde inmeye başlaması anlamındadır. Çünkü ba's (peygamber olarak gönderilme işi), Ramazan'da olmuştur" demektedir.

✔ Ibn Abbas da şöyle der: "Kur'ân, Kadir gecesinde, en yakın semaya toptan indirilmiş, daha sonra da, parça parça yeryüzüne tenzil olunmuş, indirilmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak da, "Nücûm'un (parça parça inen ayetlerin) iniş zamanlarına kasem ederim ki..." (Vakıa, 56/75) buyurmuştur.

Biz bu meseleyi, “Ramazan ayı ki, Kur'an onda indirilmiştir.” (Bakara, 2/185) ayetinin tefsirinde ele almıştık. Buna göre, "Peki Cenâb-ı Hak niçin, "Biz onu semaya indirdik..." dememiştir. Zira, "Onu indirdik..." ifadesi mutlak bir ifade olup, bu ifade Kur'an'ın yeryüzüne indirildiği zannını da uyandırabilir" de denilemez. Çünkü biz diyoruz ki, Kur'ân'ın en yakın semaya indirilmesi, onun yere indirilişi gibidir. 
Çünkü, Cenâb-ı Hakk'ın, bir işe başlayıp da, sonra onu tamamlamaması düşünülemez. Ve bu ifade, yabancı birisinin, bir beldenin kıyısına geldiğinde, "Falanca geldi" denilmesi gibidir. Yahutta, Kur'ân'ın yaklaştırmasının ve onun, en yakın semaya indirilmesinin gayesinin, mü'minlerin onun nüzulüne şevk ve iştiyak duymalarını temin etmek olduğu da söylenebilir. Ve bu tıpkı, babasına yahut annesine ait bir haber ve açıklamanın geldiğini duyan bir kimsenin, onu görüp, okuyup anlamayı çok istemesi gibidir. 
Nitekim şair de, "Yurtlar ve beldeler birbirlerine yaklaştıklarında, bir gün, içinde bulunduğum o iştiyak ve özlem halini terkedeceğim..." demiştir. 
Bu böyledir, zira semâ, bizimle melekler arasında ortaklaşa kullanılan bir yer gibidir. Çünkü, sema, melekler için bir mesken; bizim için de bir tavan ve zinettir. 
Nitekim Cenâb-ı Hak da, "Biz semayı, korunmuş bir tavan yaptık” (Enbiya, 21/32) buyurmuştur. O halde Kur'an'ı oraya, dünya semasına indirmek, yeryüzüne indirmek gibidir. Bu hususta bir üçüncü cevabımız da şu olabilir. Ayetteki takdirî mana, "Biz, Kur'ân'ı, Kadir gecesinde, yani Kadir gecesinin fazileti ve şerefinin beyan hususunda indirdik..." şeklindedir.

Kadr Kelimesi ve Kur'ân'da Kullanılışı

"el-Kadru" “Kadrera- yekdiru” ifâdelerinin masdarıdır. “Kadran” Ki, bununla, Allahü teâlâ'nın, onaylayıp yürürleğe koyduğu şeyler kastedilmektedir. Çünkü Cenâb-ı Hak, “İnnâ kulle şey'in bikaderin” "Muhakkak ki biz, her şeyi bir takdir ile yarattık..." (Kamer, 54/49) buyurmaktadır. el-Kaderu ile el-Kadru, aynı anlamdadır. Ancak ne var ki, sükûn ile olanı masdar, fetha ile olanı ise isimdir. 
Vahidî şöyle der: "Arapça'da el-Kadru, takdir anlamındadır. Takdir ise, bir şeyi, ne fazla ne de eksik olmaksızın, başka bir şeyin dengi kılmak, onun misli kılmaktır."

Kadr İsminin Kullanılması

Alimler, bu geceye, neden Kadir gecesi denildiği hususunda ihtilaf ederek şu izahları yapmışlardır:

✔ Bu gece, işlerin ve hükümlerin takdir edildiği gecedir. Nitekim Atâ, İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: 
"Allahü teâlâ, bu yıl içinde yağmur, rızık, diriltme, öldürme vs. gibi olabilecek şeyleri, gelecek yılın bu gecesine kadar takdir eder." Ki bunun bir benzeri de, Cenâb-ı Hakk'ın, "Her hikmetli iş nezdimizde bir emr ile o zaman ayrılır..." (Duhân, 44/4) ayetidir. 

Bil ki, Allah'ın "takdîr"i, bu gecede oluyor, meydana geliyor değildir. Çünkü Cenâb-ı Hak, olabilecek her şeyi; ta gökleri ve yeri yaratmazdan önce, ezelde takdir etmiştir. Tam aksine, bu ifadeyle,
"Bunları Levh-i Mahfuza yazmaları sebebiyle, takdir edilen bütün bu işlerin o gecede meleklere açıklanması" kastedilmiştir. Ki bu görüş, bütün ulemanın tercih ettiği bir görüştür.

 Zührî'nin şöyle dediği nakledilmektedir: “Leyletu'l-kadri” ifâdesi, azamet ve şeref sahibi gece, manasına gelip, bu ifade Arabların, "Falancanın, falanca nezdinde kıymet ve şerefi vardır" manasındaki “Lifulânin kadru ınde fulânin” ifâdesine varıp dayanır. Bunun delili ise, Cenâb-ı Hakk'ın, "Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır" (Kadr, 97/3) beyanıdır. Sonra, bu, şu iki manaya gelebilir:

a) Bu kıymet ve şeref, fail ile ilgilidir. Yani, "Kim o gecede, taatta bulunursa, kıymetli ve şerefli olur..." demektir.

b) Bu, fiil ile ilgilidir. Yani, "O gecede yapılan taatların kadr u kıymetleri daha fazladır..." demektir. 

Ebû Bekir el-Verrak'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bu geceye Kadir gecesi denilmesi, o gecede kıymetli bir kitabın kıymetli bir meleğin lisanı üzere, kıymetli bir ümmete inmiş olmasındandır. Belki de Cenâb-ı Hak, "Kadr" lafzını, bu sûrede, işte bu sebepten dolayı üç kez tekrar etmiştir."

✔ Leyle-i Kadir, "Darlık gecesi" anlamındadır. Çünkü, o gece, yeryüzü, inen melekleri istiab edememekte, yeryüzü dar gelmektedir.

Kadr Gecesinin Gizli Kalmasının Hikmetleri

Allahü teâlâ, şu sebeplerden dolayı, bu geceyi gizli tutmuştur:

1) Allahü teâlâ, diğer şeyleri gizli tuttuğu gibi, bunu da saklı tutmuştur. 
Çünkü Cenâb-ı Hak, 
Herkes bütün taatlara rağbet etsin diye, rızasını taatlarda; 
Günah sayılabilecek bütün şeylerden sakınsınlar diye, gazabını masiyetlerde; 
Herkese saygı duysunlar diye, iyi gözle baksınlar diye, evliyasını, insanlar arasında; 
Bütün dualarda alabildiğine çaba sarf etsinler diye, kabul ve icabetini, bütün dualardan; 
Bütün isimlere saygı duysunlar diye, ism-i a'zamını; 
Her namaza, alabildiğine devam etsinler diye, "salât-ı vüstâ"yı; 
Her çeşit tevbeye devam etsinler diye, tevbenin kabulünü ve 
Her mükellef sakınsın diye de, ölüm vaktini gizli bıraktığı gibi, 
Ramazan'ın tüm gecelerini tazim etsinler diye de, bu geceyi saklı tutmuştur.

2) Cenâb-ı Hak sanki şöyle demek istemiştir: "Ben sizlerin günahlara karşı ne kadar cür'etkâr olduğunuzu bildiğim için, Kadir gecesini muayyen ve belirli bir hale getirmiş olsaydım, sizin bu geceye olan güveniniz, sizi, çoğu kez günah işlemeye sevkedebilir, böylece de sizler günah işlemiş olurdunuz. Binâenaleyh sizin bile bile günah işlemeniz, bilmeyerek işlemenizden daha ağırdır. İşte bundan dolayı bu geceyi size saklı tuttum..."

Rivayet olunduğuna göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), 
Mescid'e girdi ve uyuyan bir kimse gördü. Bunun üzerine, Hazret-i Ali'ye, 
"Onu uyandır, abdest alsın" dedi. Hazret-i Ali de, onu uyandırdı. Sonra da, 
"Ey Allah'ın Resulü, sen, hayırlar konusunda hep öndesin. O halde sen niçin uyandırmadın?" deyince de, 
Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), 
"Çünkü, onun sana, "Kalkmıyorum" demesi, küfür olmaz. İşte bu sebeple, diretmesi ve itiraz etmesi halinde, onun suçunu gizli tutasın diye böyle yaptım" buyurdu. 
Şimdi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in rahmeti bu olduğuna göre, Rab Teâlâ'nın rahmetini var sen buna kıyas et. 
Buna göre Cenâb-ı Hak adeta, 
"Kadir gecesini bilip de, onda taat edersen, bin aylık mükafaat elde etmiş olursun. Eğer, onda günah işlersen, bin ayın cezasını hak etmiş olursun. (Bunun için saklı tuttum...). Halbuki, cezayı savuşturmak, mükafaatı celbetmekten daha evladır" demiştir.

3) "Mükellef, o geceyi araştırmada iyice gayret göstersin ve böylece de sa'y ü gayretine mukabil mükafaat kazansın diye, Ben, bu geceyi saklı tuttum" demektir.

4) Kul, Kadir gecesinin hangi gece olduğunu kesinkes bilmediği zaman, içinde bulunduğu gecenin Kadir gecesi olduğu ümidi ile, Ramazan'ın tüm gecelerinde taatta bulunmaya sa'y ü gayret gösterir. Böylece de, Cenâb-ı Hak bu kullarıyla meleklerine karşı övünür ve, 
"Siz, bunların yer yüzünü ifsad edip kan akıtacaklarını söylüyordunuz. Ama, bilinmeyen bir gece hususundaki gayretlerini görünüz; nasıldır!.. Ya ben o geceyi onlara bildirmiş olsaydım, o zaman gayretleri nasıl olurdu?!.." der. 
Bu durumda da, Cenâb-ı Hakk'ın, "Ben, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum" (Bakara, 2/30) ayetinin sırrı teselli olmuş olur.

Kadir Günü

Alimler, bu gecenin gündüzünün de gece gibi olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden olarak Şa'bi, "Evet, bu gecenin gündüzü de gecesi gibidir" demiştir. 
Belki de, bunun sebebi, geceleyin zikredilmesiyle gündüzlerin de anlaşılmış olmasıdır. Bir kimsenin, iki gece "itikafa girmeyi nezretmesi halinde, bizim, bu kimseye, o iki gecenin gündüzünü de itikafta geçirmesini gerekli görmemiz, işte bu hususa dayanır. Çünkü Cenâb-ı Hak, "Gece ile gündüzü birbiri ardınca getirendir..." (Furkan, 25/62) buyurmuştur. Bu, "Gece gündüzün, gündüz de gecenin-yerini tutar, onun peşinden gelir" demektir.

Kadir Gecesinin Fazileti Devam Ediyor Mu?

Bu gece halâ devam etmekte midir? Halîl, 
"Bu gecenin faziletini, Kur'ân'ın kendisinde nazil oluşuna bağlayanlar, bu gecenin sona erdiğini ve onun, bir kereye mahsus olduğunu söylerler. Ama ulemanın ekserisi, bu gecenin halen devam ettiği kanaatindedirler" demektedirler. Bu görüşe göre, bu gece, sadece Ramazan'a mı mahsustur, yoksa Ramazan'ın dışında da söz konusu mudur?
 İbn Mes'ûd'un, "Kim bir yılı bu niyetle geçirirse, ona isabet edip o geceye rastlar..." dediği rivayet edilmiştir. 
İkrime ise bu geceyi, Cenâb-ı Hakk'ın, "Biz onu mübarek bir gecede indirdik..." (Duhan. 44/3) ayetini tefsir ederken, "Berâe" (Berat) gecesi diye tefsir etmiştir.

Ama, ulemanın ekserisi, bu gecenin Ramazan'a mahsus olup, "Bunun delilleri "Cenâb-ı Hakk'ın “Ramazan ayı ki Kur'an onda indirildi.” (Bakara, 2/185) ayeti ile, "Biz onu, Kadir geces'inde indirdik..." (Kadr, 97/1) ayetidir. Binâenaleyh, bir çelişkinin olmaması için, Kadir gecesinin, Ramazan'ın içinde olması gerekir" demişlerdir. Bu görüşe göre, 

Kadir gecesinin hangi gece olduğu hususunda da ihtilaf ederek sekiz görüş ileri sürmüşlerdir: Bu cümleden olarak 
İbn Rezîn, Kadir gecesinin, Ramazan'ın ilk gecesi olduğunu söylerken, 
Hasan el-Basrî yirmiyedinci gecesi olduğunu söylemiştir. 
Enes'den de, "merfû" olarak, bu gecenin yirmidokuzuncu gece olduğu rivayet edilmiştir. 
Muhammed ibn İshâk, yirmibirinci gece; 
İbn Abbas, yirmi üçüncü; 
İbn Mes'ûd, yirmidördüncü; 
Ebû Zer el-Gifarî, yirmibeşinci; 
Ubeyy İbn Ka'b ile bir grup sahabe, yirmiyedinci ve bazıları da yirmidokuzuncu gece olduğunu söylemişlerdir.

Kadir gecesinin, Ramazan'ın ilk gecesi olduğunu söyleyenler şöyle demektedirler: 
"Vehb, 
Hazret-i İbrahim'in Suhuf'unun, Ramazan'ın ilk gecesinde, 
Tevrat'ın da, İbrahim'in Suhuf'undan yedi yüzyıl sonra, Ramazan'ın altıncı gecesinde, 
Davud'a inen Zebur'un, Tevrat'tan beşyüz yıl sonra, Ramazan'ın onikinci gecesinde; 
İsa'ya indirilen İncil'in de, Zebur'dan altıyüz yirmi yıl sonra, Ramazan'ın onsekizinde nazil olduğunu, 
Kur'ân'ın ise, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, bir seneden diğer seneye kadar olan her Kadir gecesinde indiğini, Cebrail (aleyhisselâm)'in Kur'ân'ı, Beytü'l-İzze'den, yedinci kat gökten, en yakın semaya indirdiğini, böylece de Cenâb-ı Hakk'ın, Kur'ân'ı yirmi yıl, yirmi ayda inzal buyurduğunu rivayet etmiştir. 

Şimdi bu ay, bu kadar yüce şeylerin kendisinde meydana geldiği bir ay olunca, hiç şüphesiz ki bu ay, son derece kıymetli, şerefli ve muazzam olmuş olur. Dolayısıyla da, bunun ilk gecesi Kadir gecesi olmuş olur."

Hasan el-Basrî'ye gelince, o, bu gecenin sabahında, Bedir Savaşı olup bittiği, meydana geldiği için, bu gecenin Ramazan'ın yirmiyedinci gecesi olduğunu söylemektedir.

Bu gecenin, Ramazan'ın ondokuzuncu gecesi olmasına gelince, bu, Enes'in bu konuda bir hadis rivayet etmesinden dolayıdır.

Bu gecenin yirmiyedinci gece oluşuna gelince Şafiî (radıyallahü anh), "su ve çamur" (Hazret-i Adem, su ile çamur arası bir şey iken, Hazret-i Peygamber'in Nebî olması...) hadisinden dolayı bu görüşe meyletmiştir.

Büyük bir kesim ise, bu gecenin, Ramazan'ın yirmiyedinci gecesi olduğu kanaatindedirler. Bunlar bu hususta zayıf bir takım şu ipuçlarını ileri sürmüşlerdir:

1) Bir hadiste Ibn Abbas, "Bu sûre, otuz kelimedir. “Hiye” kelimesi ise, yirmiyedinci kelimeyi teşkil etmektedir" demiştir.

2) Rivayet olunduğuna göre, 
Hazret-i Ömer, bu meseleyi sahabeye sormuş, sonra da Ibn Abbas'a dönerek, 
"Ey ilimler dalgıcı, bu konuya bir gir, dal" demiş, bunun üzerine de 
Zeyd ibn Sabit 
"Muhacirin çocukları burada bulunduruldu da, bizim çocuklarımız burada bulundurulmadı" deyince de, 
Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), 
"Sen bu sözünle, İbn Abbas'ın bir çocuk olduğunu söylemek istiyorsun, ama ne var ki, onda bulunan (ilim) sizde yoktur" buyurdu. 
Bunun üzerine İbn Abbas söze şöyle girdi: 
"Allah'a en sevimli sayı, tek olan sayıdır. Tek olan sayıların en sevimlisi ise, yedidir. İşte bundan dolayı o, yedi kat göğü, yedi kat yeri, yedi günden oluşan haftaları, yedi tabakalı cehennemi, sayısı yedi olan tavafı ve yedi uzvu zikretmiştir. Böylece bu, bu gecenin Ramazan'ın yirmiyedinci gecesi olduğuna delalet eder.

3) İbn Abbas'ın şöyle dediği de nakledilmiştir: “leyletü'l-kadr” "Kadir gecesi" tabiri dokuz harftir. Bu tabir, bu sûrede üç defa geçmektedir. Binâenaleyh, (çarpma işlemi yapıldığında = 3x9) yirmiyedi olmuş olur.

4) Osman Ibn Ebi'l-Âs'ın, bir kölesi vardı. Bunun üzerine o köle, "Ey efendimiz, denizin suyu, bu ayın bir gecesinde tatlılaşıyor" deyince, Osman, "O gece olduğunda beni haberdar et..." dedi. Bir de ne görsünler, bu gece, Ramazan'ın yirmiyedinci gecesidir.

Bu gecenin, Ramazan'ın en son gecesi olduğunu söyleyenler ise şöyle demektedirler: 

"Çünkü, bu gece, bu aya ait taatların kendisinde tamamlandığı bir gecedir. Daha doğrusu, Ramazan'ın bu işi, tıpkı Hazret-i Adem (aleyhisselâm), sonu da tıpkı Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) gibidir. İşte bundan ötürü, bir hadiste, "Ramazan'ın sonunda, başından itibaren bu güne kadar, cehennemden azad edilen nefisler sayısınca, sadece, bu gecede azad edilir..." buyurulmuştur. Daha doğrusu Ramazan'ın ilk gecesi, bir oğlu olan kimse gibidir. Binâenaleyh bu gece, şükür gecesidir. En son gecesi de, bir çocuğu ölen gibi, ayrılık gecesidir. Binâenaleyh bu son gece de, sabr gecesidir. Şimdi sen, herhalde sabırla şükr arasındaki farkı anlamış bulunuyorsun.
Fahreddîn Razi KADR SÛRESİ hakkında bilgiler ve 1.ayetin Tefsiri 

Yorum Gönder

0 Yorumlar