Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

50. Meclis, DÜNYANIN DERTLERİNDEN SIYRILMAK, Cuma sabahı medresede yapıldı, Hicrî 18 Şaban 545, Milâdî 1150.


50. Meclis
DÜNYANIN DERTLERİNDEN SIYRILMAK 
Bu konuşma Cuma sabahı medresede yapıldı. 
Konuşma tarihi: Hicrî 18 Şaban 545, Milâdî 1150. 

Dünyanın tasalarından nasıl kurtulabiliriz? 
"Elinizden geldiğince dünyanın tasalarından sıyrılınız" hadisi şerifin manası nedir? 
Kurtuluşa, felaha ermek için neler yapmak gerekir? 
Dünya ve ahiret hayırlar görmek nasıl mümkün olur? 
Bir musibete maruz kalınca nasıl davranmamız gerekiyor? 


Kötü hâllerini islâh et, iyi olmaya bak. Özünden ve sözünden dedikoduyu at. Bunu Peygamberimiz emreder ve şöyle der: 
“Gücünüzün yettiği kadar, sıkıntı veren dünya işlerini bırakınız.” 

Ey dünyayı bilmez! Dünyanın içini bilseydin onun kötü şeylerini almaya bakmazdın. Onun bütünü bir derttir; gelse insanı yorar, gelmeyecek olsa üzer. 
Hakk'a karşı irfan sahibi olsaydın, her şeye O'nun emri ile bakardın. Lâkin O'na karşı cahilsin. Ne Rasûl (s.a.v) Efendimizi, ne de diğer nebileri iyi tanıyorsun. Hele O'nun velî kullarını hiç bildiğin yok. Yazık sana, senden önce gelenlere dünya neler etti, çoğunu bilmektesin; ama hiçbirinden öğüt aldığın yok. 
Dünyanın içinden çıkılmaz sıkıntılı işlerinden kurtulmaya bak. Allah'tan bunu iste. Dünyanın verdiği kisveyi çıkar ve hemen kaç. 
Nefse ait libası (giysiyi) da çıkar. Hakk'ın kapısına yürü. En güç iş, nefsin elinden kurtulmaktır; ondan kurtulunca, masiva (Hakk'ın zâtından gayri her şey) da kendiliğinden silinir. Bu hâl, sivayı nefsin özü olarak anlarsan olur. Böyle ise nefsi bırakınca Rabb’ini oracıkta bulursun. Orada, hemen nefsini O'na teslim et. O'na teslim olunca selâmeti bulursun. 

* Bütün işlerini Hak uğruna yap, hidayeti bulursun. Şükür yolunu tut, nimetin artar. Halkı ve bütün varlığını O'na bırak. Hakk'a, sana yapılan işlerde itirazcı olma. Allah yolcuları, Aziz ve Celil olana karşı herhangi bir talepte bulunmazlar. O'nun arzusuna karşı herhangi bir arzu izhar etmezler. Onlar dünyadan nasip almak için hırsa kapılmazlar. Başkalarının kısmetine de bakmazlar. O yolculara katılmayı dilersen dünya ve âhirette onlarla olmayı arzularsan, sözde ve işte onlarla ol. Onların arzusuna ve dileğine uy. 

Her şeyi aksine yapar oldun, işleri ters ettin. Hakk'a muhalefet ve O'na karşı çekişme sana âdet oldu. Gece ve gündüz hâlin böyle... 
Sana emir veriyor ve “Şu işi yap!” diyor. 

Fakat yapmıyorsun. Bir acayip hâl aldın. Sanki O kul ve sen efendi! Bu ne hâldir! Böyle bir cesareti nereden alıyorsun? 
Hakk'ın hilmi olmasaydı sana acımadan vururdum, hiç acımazdım. Arzu ettiğin her şeyin aksini benden bulurdun. Kurtuluş istiyorsan O'nun önünde eğil; içini ve dışını huzura boğ. Kötü hâllerin bende saklı; bir ruhsat hâli sayıyorum, yoksa hâlin fena olur. 
Emri yap, yasaktan kaç, kadere uy. Hakk'ın huzurunda olduğunu bil, hiç konuşma, içini de sakla, dışını da... Bunları yaparsan dünya ve âhiretin iyiliğini bulursun. Halka avuç açma; onlar âciz ve ihtiyaç içinde kıvranan kimselerdir. 
Kendileri için bir şey yapmaya güçlü olmadıkları gibi başkaları içinde yapamazlar. Her şeye Hak'la sabret. O'ndan bir şey istediğinde acelece olmasını dileme. O bir şeyi geç verince, cimrilikle ithama kalkma. Ve töhmet etme. O sizi sizden daha iyi düşünür. Sen kendini O'nun düşündüğü kadar düşünmezsin. Bazı büyükler, Hak Teâlâ'nın kuvvetini, kudretini kendi özlerinde sezip anladıktan sonra:
 “Bana ne iş kaldı?” derler. Yâni: 
“Bütün tasarruf O'nun; beni benden iyi düşünüyor. Bana ne güç kalıyor ne kuvvet.” demek isterler. 
Size düşen, Hakk'a uyar olmaktır. O size yarayanı sizden daha iyi bilir. O, içinde iyilik bulunanı size bildirmez, ama kendisi bilir. 

Hak Teâlâ bu hâli anlatmak için şöyle buyurur: 
“Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (elBakara, 2/216) 

Bir kimse Hak yola girmek isterse önce nefsini terbiye etmeli. Nefis, kötü edeplidir ve her zaman kötüyü emreder. Hakk'a karşı huzurun nasıl, O'na nasıl yol almaktasın? 
Nefsini terbiye et ve hâlini düşün. Nefis Hakk'a boyun eğinceye kadar çabala. Hakk'a uyarsa yanına al, Hak kapısına götür. Sakın nefse uyma; ancak çeşitli yollardan islâh ettikten sonra… 

Ve Hakk'ın vereceği mükâfat ve cezaya inandıktan sonra... Nefis, Hakk'ı görmez... Sağırdır ve aklı bir şeye ermez. Ayrıca Yaratan'ın kudretini de bilmez ve O'na düşman olur. Devamlı çalışma ile onun gözlerini açmak kabil olur. 
Devamlı mücadele, nefsin kulağına Hakk'ı duyurur ve diline de söyletir. Mücahede iledir ki nefis, akla erer ve cehli yok olur; Yaratan'ına karşı düşmanlığı kaybolur. Nefsinle cenk için azmet, sebata ve mertliğe ihtiyaç vardır. Mücahede, anbean günbegün ve senebesene sürekli olmalıdır. 

Bir zaman mücahede edip sonra serbest olmak neye yarar? Bir gün akşamlı sabahlı mücadele edip bir an başı boş bırakmak, her şeyi yıkar, ele bir şey geçirmez. Hem bu çalışma, bir disiplin de sayılmaz. Nefse açlık kamçısını vur, kötü isteklerinden alıkoy. Hakkı olanı da ver. Onun sırtına bin, kılıcından ve bıçağından korkma. Onun kılıcı kuru ottur, çelikten değildir. 
Nefisten korkma, o kuru gürültü ile lâf atar. Yalan söyler, doğruluk etmez. Ahdi vardır, vefası bulunmaz. Onda sadakatle sevgi eseri olmaz. Nefsin bütün hâli akar gider. Devleti, saltanatı olmaz. Nefsin şahı iblistir. Doğru olan hiçbir iman sahibine iblisin dişi batmaz. Ne muhalefet edebilir ne de düşmanlık... İblisin hâli böyle olunca emrinde gezen nefis, nasıl iman sahiplerine dokunabilir? 
İblisi kendi kuvvetiyle cennete girdi ve Âdem Peygamber’i oradan çıkardı sanma. Aziz ve Celil olan Hak, ona kuvvet verdi ve bu çıkarma işine sebep kıldı. Esasta onun geçerli kuvveti yoktur, hepsi Hakk'ındır. 

Ey akıldan az nasip alan, Aziz ve Celil olan Hakk'ın kapısından kaçma. Sana verdiği tecrübe yollu bela, O'na karşı gönlüne soğukluk düşürmesin. Sana yarayanı O daha iyi bilir. O'nun sana gönderdiği belâ bir hikmet ve kaideye bağlıdır. Belâ gelince olduğun yerde kal ve hatalarını ara; bulunca, tevbeyi, istiğfarı arttır. 

Sabır iste, tevbeyi tutmak için sebat dile. O'nun kudret eli önünde dur, rahmet eteklerine yapış; o dar hâlin gitmesini dile ve o hâlde bulunan iyiyi ara. Kurtulup ararsan, Allah'ın hükmünü bilen zâtı bul. Onun bilgisi sana bilmediğini öğretir, terbiye eder ve Hakk'a giden yolu tanıtır. Hak yola gitmekte olana bir önder ve delil gerek. Hak yolcusu, akrep ve âfetlerle dolu, susuzluğu çok, yırtıcı hayvanları bol bir sahradadır. 
Önder o yolcuyu alır; suyu, ağaçları ve meyvesi bol olan yere götürür. Yalnız başına yola çıkan hemen herkesin, yırtıcı hayvan, yılan ve akrep nevinden haşarata rastlaması mümkündür ve birçok âfetler insanı sarabilir. 

* Ey dünya yolunda giden, sakın kervandan ayrılma; delili ve iyi arkadaşlarını bırakma. Aksi hâlde malını ve mülkünü verdiğin gibi canı da elden çıkarırsın ve sen ey âhiret yoluna revan olan, önderi bırakma; gideceğin yere kadar onun peşini takip et. Ona karşı iyi davran. Onun sözünden çıkma. Onun görüşünü benimse. O sana her şeyi belletir ve Hak Teâlâ'nın yakınlığına vardırır. Sonra kendisi aradan çıkar, seni vekil eder. 

Bunlara sebep temiz olman, doğru olman ve işlere sükûtla bağlanmış olmandır. Ve arz edilen sebepler yüzünden sen de yolculara emir olur, cümle kervan ehline sultan kılınırsın. Kafile delili, seni vekil tayin eder, bineğine seni bindirir, Peygamber’in kapısına varıncaya kadar ondan indirilmezsin. Ayan gözüyle Peygamber’e teslim edilirsin; Peygamber’e tam yakınlık nurunu taşıyanlardan olursun. 

Daha sonra kalplere sultan olursun. Hâllerin tercümanı, mâna âleminin tefsircisi ve Hak'la kullar arasında bir elçi olursun. Bu hâller devam ederken Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in nurunda, terbiye edilen bir köle olursun. Bir defa kullara gelir, sonra Yaratan'a uçarsın. Bu yüce varlık arasında varlığını kaybeden bir fâni olursun. Anlattığımız şeyler, dış temizliği ve boş temenni ile olmaz. 

Kalplere yerleşen nur var ya, işte onunla olur. O nurun yerleşmesi için kalbi temiz etmek gerek. Onun temizliğini de amel gösterir. Amelin, yâni yapılan işin tasdikinden geçmeyen kalp temizliği boş ümitten başka bir şey değildir. Canı ve başı ile Hak yoluna koyulmuş olanlar, kabileler halkı arasında paylaşılmaz bir kıymet olur. Onu çıkaran, milyon kabileden biri olabilir. Nefsin veya nefesin sonu gelince, cihan ancak bir zat yetiştirebilir. O büyük zâtlar, Hak kelâmını kalp yönünden işitirler, mâna âleminde duyarlar. Ve onu, duygularını işe vermek sureti ile benliklerine tasdik ettirirler. 

Ey cahiller, tevbe yolu ile Allah'a dönünüz. Doğru zâtların geçtiği caddeye iç âleminizden yöneliniz. Sözde ve işte o büyüklere tâbi olunuz. Yolunu sapıtan ve nereye gittiğini bilmeyen içi bozuklara bağlanmayınız. Âhireti bırakıp dünyaya talip olan kimselerin bataklığına dalmayınız. Onlar Hak caddeyi bir yana bırakanlardır. Onlardan önce gelen iyilerin yoluna koyulmadılar. Solu takip edip gittiler, olmayınca geri döndüler. Bir türlü önce gidenlerin doğru yoluna koyulmadılar. 
Geçen büyük zâtların yolu, Hak Teâlâ'nın kurmuş olduğu büyük caddedir. Asıl marifet onu bulup gitmektedir. Esas caddeye girdikten sonra o yolu bulmak da güç değildir. 

* Ey evlat! Şu dünyada içlerine girip hoşbeş ettiğin kimseleri yarın görmen kabil değildir. Onlarla aran açılacak. Bu hâli görmeden kötü arkadaşlarından ayrılmak istemezsin. O kötü kişiler, seni Hak'tan ayıranlardır. Hakk'ın yabancısı olan onlardır. Mutlaka halkla temas gerekli ise şüpheli işleri dahi yapmayan, zâhid, irfan sahibi ve bildiği ile amel edip Hakk'ı dileyenleri ara. Ve Hakk'ın arzu ettiği zâtları bul. Seni kullardan kurtaran ve Hakk'a götüren kimselerle ol; Hak yakınlığını sağlayan kimseleri bul. Seni kim bataklıktan çıkarır, doğru yola koyarsa onu dile. 
Gözlerini dünyadan çeviren ve âhirete açtıran zâtı sor. Dünyanın katlarını gözünden silip öbür âlemin köşklerini göstereni iste. O kimse ki, seni perişan hâlinden çeker ve nurlu âlemin hoşluğuna götürür, işte sana o yarar. Saydığımız vasıtaları benliğinde taşıyan kimseleri ara ve arkadaş ol. Sözleri acı da gelse dayanmayı bil. 
Emrini ve yasağını kabullen; hayrın peşinini ve geleceğini hemen görürsün. 

Kahraman ol, sabırlı kişi kahramandır. Şecaatin, bir anlık sabırdan ibaret olduğu malûmdur. Seleyi sepeti al, amel kapısında otur. Çünkü bugün yaptığın iş kadar yarın işleme tâbi tutulursun. 
Sebeplerin hakkını öde. Tevekküle düş, işler nerede yapılıyorsa oraya koş ve orada kal. Elinde taşıdığın ve üzerinde tuttuğun şeyleri alıp karşılığını vermezlerse üzülme. Yerinden kıpırdama. Seni bir bayağı kimse işine çağırırsa kendini tevekkül denizine at. Sebeple, onları Yaratan'ı bir gör. 

Hocana karşı iyi edepli ol; sessiz hâlin, sözünden çok olsun. Bu hâl, öğreneceğin şeyler için daha yararlı olur; sana bilmediğini öğreten zâtın kalbine daha yakın kılar. İyi edep seni arzularına daha yakın kılar, kötü edep ise uzak kılar. Sen bu hâlinle edebi nasıl bulabilirsin ki, hiç edep sahipleriyle bir olduğun yok. 
Hocanı memnun etmiyorsun. Neyi öğrenebilirsin ki. Onun için kalbinde iyi duygu beslemiyorsun.

Esseyyid Abdulkâdîr Geylâni (ks)
Fethu'r-Rabbânî

Yorum Gönder

0 Yorumlar