Sözlükte “büyüklük” anlamına gelen kibir (kibr-ﻛﺒﺮ), tevazuun karşıtı olarak “kişinin kendini üstün görmesi ve bu duyguyla başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunması” demektir;
Kur’an’da kibir kelimesi terim anlamıyla bir âyette geçmektedir aynı anlamda (sekiz yerde değişik isim ve fiil kalıplarında tekebbür) kırk dokuz yerde de istikbâr kavramları yer almıştır.
Kur’an’da bu tür kavramların genelde câhiliye dönemi anlayışıyla benzer soyluluk, zenginlik, siyasî-içtimaî statü üstünlüğü gibi motiflerle beslenen zorbalık ve barbarlık ruhunun yansımaları olarak ortaya konulduğu görülür.
Kur'an'ı Kerim de Kibrin Zararları Şöyle Anlatılır
Bakara Suresi 34 ayet-i kerimenin sebeb-i nüzulu:
Yine bir zaman meleklerimin, Âdeme secde etmelerini istedim. Meleklerin hepsi Ademe secde ettiler. Fakat İblis secde etmekten kaçındı. Bana itaat etmekten kibirlendi ve nimetime nankörlük edenlerden oldu.Allahın emirlerine boyun eğmeyen ve ona itaate teslim olmayan ve başkalarına karşı olan vazifelerini yerine getirme hükmüne razı olmayan kavimlerden biri de Yahudilerdir. Yahudiler, Resulullah'ın hicret ettiği topraklarda yaşamalarına, hahamlarının Resulullah'ın sıfatlarını daha önceden bildirdikleri için onun hak peygamber olduğunu anlamalarına rağmen, onun Peygamberliğini kabul etmeye karşı böbürlenmişler ve sırf kıskançlıklarından dolayı Allah'ın emirlerine boyun eğmemişlerdir.
İşte Allah Teâlâ, kıskanması ve
kibri yüzünden Adem'e secde etmeyen İblisi bu Yahudilere örnek göstererek
onların da kıskanma ve böbürlenmelerinden dolayı, Hz. Muhammedin (s.a.v.) hak
Peygamber olduğunu itiraf etmediklerini bildirmekte, onları da, İblis gibi
cezalandırılmakla tehdit etmektedir.
İblis, Allah'ın kendisine verdiği, nimetlere karşı nankörlük etmiş, rabbinin emrine boyun eğmemiş, Yahudiler de kendilerine ve önceki atalarına verilen kudret helvası ve bıldırcın eti gibi çeşitli nimetlere karşı nankörlük etmişler. Hz. Muhammed'in hak Peygamber olduğunu kabullenmemişlerdir. [ Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/181-184.]
(iyi işler)الصَّالِحَاتِ(ve yapanlara)وَعَمِلُوا
(mükafatlarını)اُجُورَهُمْ(eksiksiz ödeyecektir)فَيُوَفّ۪يهِمْ
Elmalılı Tefsirinde Nisa suresi 171-172-173 ayetler ile ilgili sebeb-i nüzul olarak şöyle yazar. Onlar görevlerini yapıp kendisine tevekkül ederek ve dayanarak işlerini ona havale ettikleri takdirde, onları düzeltmek, arzu ve emellerini tatmin etmek için kendilerini başka bir vekile muhtaç da etmez. Özetle O, bütün yaratıkların işlerini düzeltmeye ve kendisine dayanmasına yeterlidir ve işinde bir vekile muhtaç değildir. O, her şeyin yerini tutar, hiç bir şey O'nun yerini tutamaz ve O'na dayanmadan duramaz. Şu halde Allah'ın mülkü dışında bir şey, Allah'ın yerini tutacak bir çocuk, yerini dolduracak bir vekil, Allah'tan başka işleri havale edecek bir merci, bir mabud düşüncesi muhal (mümkün olmayan)in tasavvurudur. Bu gibi şeyler, ancak faniler ve acizler hakkında düşünülür. "Peygamber" denildiği zaman da bir "vekil" değil, ancak sözü nakleden bir emir kulu anlamalıdır. Buna karşı ey hıristiyanlar, "Mesih nasıl kul olur?" demeyiniz. Mesih, hiç bir zaman Allah'a kul olmaktan çekinmez.
(ve büyüklenenler)وَاسْتَكْبَرُوا(ayetlerimizi)بِاٰيَاتِنَا
(sürekli kalacaklardır)خَالِدُونَ
A'râf suresi/40: Taberi Tefsirinde şöyle izah edilmektedir. Şüphesiz ki âyetlerimizi, delillerimizi yalanlayan, onlara uymaya ve onlara karşı boyun eğmeye kibirlenenlerin amellerine, dualarına ve ruhlarına göklerin kapılan açılmayacaktır. Onlar, deve iğnenin deliğinden geçmedikçe, Allah'ın, müminlere hazırlamış olduğu cennete giremeyeceklerdir.
Âyet-i Kerime'de geçen, "Göğün kapılan açılmaz" ifadesi
Taberi'nin tercih etmiş olduğu görüşe göre ve demiştir ki:
"Kâfirler Öldükten sonra onların ruhları için göklerin kapılan açılmayacağı gibi hayatta oldukları zamanda da onların sözleri ve amelleri için göklerin kapıları açılmayacaktır. Çünkü onların amelleri murdar şeylerdir. Halbuki Allah Teâlâ, ancak güzel sözlerin ve salih amellerin, kendisine yükseleceğini belirtmiştir.
Taberi bu görüşü tercih etmesinin sebebi olarak ayet-i kerimenin ifadesinin genel bir ifade olduğunu zikretmiş bir de Resulullah'tan bu hususta Bera b. Âzîb ve Ebu Hureyre'den hadisler nakledildiğini söylemiştir.
Bera b. Âzib diyor ki:
"Resulullah (s.a,v.) ile beraber Ensar'dan bir adamın cenazesinde bulunduk. Kabre vardığımızda kabrin henüz lahdi yapılmamıştı. (İçi tam olarak hazırlanmamıştı.) Resulullah (s.a.v.) oturdu. Biz de onun çevresinde, başlarımızda sanki kuşlar varmış gibi sükunetle oturduk. Resulullah'ın elinde bir ağaç parçası vardı ve onunla yeri eşeliyordu. Başını kaldırdı ve şöyle buyurdu:
Bunun üzerine su kabından bir damlanın akması gibi ruh vücuttan akıp çıkar. Melek onu alır ve diğer Melekler o ruhu, ölüm Meleğinin elinden, göz açıp kapayıncaya kadar bile bekletmeksizin alırlar. Cennetten getirdikleri o kefenin ve kokunun içine koyarlar. O ruhtan, yeryüzündeki en güzel misk'in kokusu gibi bir koku çıkar. Ve Melekler bu ruhu alıp yukarı çıkarlar. Hangi Melek topluluğuna uğrarlarsa onlar:
"Bu, falan oğlu falandır." derler. Nihayet o ruhla birlikte dünya göğüne varırlar ve kapının açılmasını isterler. Kapı onlara açılır. Her katta bulunan ileri gelen kimseler o ruhu bir üst kata kadar yolcu ederler. Nihayet yedinci kat göğe ulaşırlar. Orada Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Bu kulumun amelini yüksek katlarındakinin içine yazın. Ve kendisini yeryüzüne gönderin. Çünkü ben onları oradan yarattım ve oraya döndürürüm. Tekrar oradan çıkaracağım."
Bu kişinin ruhu tekrar vücuda döndürülür. İki Melek gelip yanma oturur ve ona şu sorulan sorarlar: (Aralarında şu konuşma geçer)
— Rabbin kimdir?
— Rabbim Allah'tır.
— Dinin nedir?
— Dinim İslamdır.
— Size gönderilen bu adam kimdir?
— O Allah'ın Peygamberidir.
— Amelin nedir?
— Allah'ın kitabını okudum. Ona iman ettim ve onu tasdik ettim.
Bunun üzerine gökten:
Kâfir bir kulun, dünyadan kopup âhirete yönelme vakti gelince de onun yanma gökten, siyah yüzlü Melekler iner. Yanlarında bir paçavra vardır. O Melekler can vermekte olan kişinin gözünün görebileceği kadar bir uzaklıkta otururlar. Sonra ölüm Meleği (Azrail) gelir, onun başucuna oturur. Ve şöyle der:
"Ey habis can, bedenden çık ve Allah'ın gazabına uğra. "Bunun üzerine ruh, kişinin vücudunun her tarafına yayılır. Melek o ruhu, ıslak yünün içinden kebap şişini çekercesine çekip alır. Ve diğer Melekler, göz açıp kapayıncaya kadar bile bekletmeksizin onu Ölüm Meleğinden alırlar. Ve onu, getirdikleri paçavranın içine koyarlar. O paçavradan, yeryüzündeki en pis kokulu leşten çıkan koku gibi bir koku çıkar. Melekler onu alıp yukarı çıkarırlar. Hangi Melek topluluğuna uğrarlarsa onlar "Bu habis ruh kimin?" diye sorarlar, O ruhu taşıyan Melekler,. kişinin dünyada çağırıldığı en kötü adını söyleyerek. "Bu falan oğlu falandır." derler. Nihayet o ruhla dünya göğüne varırlar ve onun için kapıların açılması istenir. Fakat kapı ona açılmaz."
Resulullah (s.a.v.) sözünün bu noktasından şu âyet-i kerimeyi okudu. "Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp kuşlar tarafından kapılmış veya rüzgarla uzaklara sürüklenmiş gibidir. [ Hac suresi, 22/31]Ve sonra şöyle buyurdu: "Bu adamın ruhu vücuduna döndürülür. İki Melek gelip yanma oturur ve ona şöyle derler. (Aralarında şu konuşa geçer)
— Rabbin kimdir?
— Ha, ha, bilmiyorum.
— Dinin nedir?
— Ha, ha, bilmiyorum.
— Size gönderilen bu adam kimdir?
— Ha ha bilmiyorum.
"Seni, hoşuna gitmeyecek bir şeyle müjdeleyeyim. İşte sana vaadedilen gün bugündür." der. Ölen kişi de ona şöyle der:
"Sen kimsin? Yüzün bile kötülüğü ifade ediyor." O da: "Ben senin pis amelinim." der. Ölen kişi: "Ey rabbim, sen kıyameti koparma." der. [Ahmed b. Hanbel, Müsned, C:4, S:287 / Ebu Davud, K. es-Sunne, bab: 27 HN:4753]Ayet-i kerimede geçen ve "Deve iğnenin deliğinden geçmedikçe onlar cennete giremezler" şeklinde tercüme edilen ifadesi, müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir:'Bunun sebebi ise burada zikredilen ve "Deve" diye tercüme edilen kelimesinin çeşitli şekillerde okunmasındandır.
Ey, dünyada büyüklük taslayan mal sahipleri, dünyada iken, zayıf kullara bakarak: "Allah, rahmetine kavuşturmayacak." diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? Ben onları lütfumla ve merhametimle bağışladım. Onlara: "Girin cennete" cezalandırılacağınıza dair bir korkunuz olmasın. Sizler, dünyada geçen şeylerden dolayı üzülecekte değilsiniz." diyorum.
Müfessirler, âyet-i kerimenin tümünün Allah Teâlâ tarafından mı söylendiği yoksa ilk bölümünün melekler son bölümünün de Allah Teâlâ tarafından söylenmiş olduğu hususunda iki görüş zikretmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas, Dehhak, Süddi ve Huzeyfetül Yeman'dan nakledilen bir görüşe göre âyetin tümü, Allah Teâlâ'nın konuşmasıdır. Allah Teâlâ bu âyetle, cehennemlikleri kınamış ve onların, A'rafta bulunan insanlar için, dünyada iken Allah'a yemin ederek Allah'ın rahmetine kavuşmayacaklarını söylediklerini hatırlatmış, A'rafta bulunanlara da, korkusuz ve üzüntüsüz olarak cennete girmelerini buyurmuştur.
Bu hususta Huzeyfetül Yeman'dan özetle şunlar rivayet edilmiştir. "A'rafta bulunan kişiler, günanlan ile sevapları eşit olan bu yüzden cennete de cehenneme de gidemeyen kimselerdir. Kullar arasında hüküm verildikten sonra bunlara kendileri için şefaatçi bulmalarına dair izin verilecektir. Bunlar da sırasıyla Hz. Âdem'e, Hz. İbrahim'e, Hz. Musaya ve Hz. îsaya, şefaat etmeleri için baş vuracaklar bu Peygamberlerden her biri kendi özel durumlarıyla meşgul olduklarını ve onlara şefaatçi olamayacaklarını söyleyeceklerdir. Nihayet onlar,
Hz. İsanın yol göstermesiyle Hz. Muhammed (s.a.v.)'e gidecekler Resulullah, onlar için şefaatçi olacak onlar, hayat suyunda yıkandıktan sonra parlayan yıldız halini alacaklar, göğüslerinde beyaz benler oluşacak, onlar bu benlerle tanınacaklardır. Onlara, "Cennetin miskinleri" denilecektir.
b- Ebu Micleze göre ise bu âyet-i kerime'nin ön kısmı, cehennemliklerin cehhenme girmelerinden sonra meleklerin onları ayıplamaları ve dünyada iken müminlere söylediklerini hatırlatmalarıdır.
Âyetin, "Girin cennete, sizin için bir korku yoktur. Mahzun da olmayacaksınız." bölümü ise, Allah Teâlâ'nin cennetliklere söyleceği sözdür. [ Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/55-56.]
سَاَصْرِفُ عَنْ اٰيَاتِيَ الَّذ۪ينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ
A'râf suresi 146.ayet-i kerimeTaberi Tefsirinde şöyle izah edilmektedir. Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar, her âyeti görseler yine ona iman etmezler. Doğru yolu gördükleri zaman onu kendilerine yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu gördüklerinde onu kendilerine yo! edinirler. Bunun sebebi ise, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kalmalarıdır.
Bizim, onları, âyetlerimizi düşünüp ibret almalarından mahrum etmemiz, âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlara kayıtsız kalmalarındandır.
Âyet- kerime'de geçen ve "Âyetlerimden uzaklaştıracağım" diye tercüme edilen ifadesi, iki şekilde izah edilmiştir.
İbn-i Uyeyne'ye göre bu ifadenin mânâsı şöyledir. "Yeryüzünde haksız yere böbürlenen kâfirlerin kalbinden Kur'ân'ı anlama kabiliyetini çekip olacağım ve onları, ayetlerimi anlamaktan uzaklaştıracağım. Çünkü onların, iman etmeyecekleri kesindir. Buna göre âyet, Resulullah dönemindeki ve günümüzdeki kafirlere hitab etmektedir.
İbn-i Cüryc ise bu ifadenin şu manayı içerdiğini zikretmiştir. "Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri gerçekleri gösteren delillerden öğüt ve ibret almaktan uzaklaştıracağım. Onlar, göklerin ve yerin yaratılışındaki delillerden ve onlardan bulunan çeşitli alemetlerden uzak kalacaklar, düşünüp ibret almayacaklardır." Bu izaha göre âyet, bütün kafirlere hitab etmektedir.
Taberi bu son görüşün âyetin genel ifadesine uygun olması hasebiyle daha evla olduğunu söylemiştir. Çünkü Allah Teâlâ, kullarına emrettiği ibadetlerin hak olduğunu gösteren, kendisinin birliğini ve âdil olduğunu ortaya koyan delil ve alametlerini, yeryüzünde haksız yere böbürlenenlerden uzaklaştıracağını, onların artık iman etmeyeceklerini beyan etmiştir. Elbetteki, gökler, yer ve bütün yarattıklar, Alllah'ın, bu türden olan delillerindendir. Kur'an-ı Kerim de bu delillerden biridir. İmam etmeyecekleri kesinleşen kâfirler, bunların hiç birinden ibret olmazlar. [Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/118-119.]
A'râf Suresi 147.ayet-i kerimeTaberi Tefsirinde şöyle izah edilmektedir. - Âyetlerimizi ve âhiret gününe kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa gitmiştir. Onlar, yaptıklarından başka şeyle mi cezalandırılacaklardır?
Yeryüzünde haksız yere böbürlenenlerin ve Allah'ın delillerini ve âyetlerini yalanlayanların, öldükten sonra kıyamet gününde dirilip Allah'ın huzurunda varılacağını inkâr edenlerin amelleri boşa gitmiştir. Çünkü onlar, Allah'tan başkası için amel işlemişler, kendilerini, Allah'ın razı olmadığı şeylerle yormuşlar, böylece amelleri, aleyhlerine bir vebal olmuştur. Bu gibi insanlar, yaptıkları amellerin karşılığı olan şeyler dışında başka şeylerle mi cezalandınlacaklardır? Hayır, onların amelleri, Allah'a ittat değil şeytana itaat idi. Karşılığı da çevresi surlarla çevrilmiş olan cehennemdir. [Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 4/119.]
Allah teala bu âyet-i Kerimede, böbürlenmeyi, yürürken çalımlı yürümeyi yasaklıyor, bunları yapan bir insanın, Allah teâlanın, kâinata koymuş olduğu kanunlarda herhangi bir değişiklik yapamayacağını, dolayısıyla kendisini yormaktan ve günah işlemekten başka bir iş yapmış olmayacağım beyan ediyor.
Peygamber efendimiz (s.a.v.), böbürlenen insanlar için şöyle buyuruyor.
"Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kişi cennete giremez." Resulullahın bu sözünü duyan bir adam:
Mü'min Suresi 69.ayet-i kerimeyi Taberi Tefsirinde şöyle izah edilmektedir. - Ey Muhammed, Allah'ın âyetleri üzerinde münakaşa edenleri görmez misin? (Haktan) nasıl da çevriliyorlar.
Ey Muhammed, Allah'ın âyetleri ve delilleri hakkında seninle tartışan kavminin şu müşriklerini görmez misin? Haktan nasıl yüz çeviriyor ve olgunlaşmadan uzaklaşıyorlar.
Muhammed b. Şîrîn bu âyet-i kerimenin, kader hususunda tartışanlar hakkında nazil olduğunu söylemiş, İbn-i Zeyd ise bu âyetin, müşrikler hakkında nazil olduğunu söylemiş, Taberi de bu görüşü tercih ederek bundan sonra gelen âyetlerin bu hususu açıkladığım söylemiştir. [Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/236-237.]
Mü'min Suresi 70.ayet-i kerimeyi Taberi Tefsirinde şöyle izah edilmektedir. Onlar, Kur'anı ve peygamberlerimizle gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Yakında bileceksiniz.
Allah'ın âyetleri hakkında tartışanlar, Allah'ın kitabı olan Kur'an'ı ve peygamberlerimizle gönderdiğimiz Tevhid inancını ve öldükten sonra dirilmeyi yalanlayan kimselerdir. Allah'ın âyetleri hakkında tartışmaya giren ve Allah'ın kitabını ve peygamberlerinin getirdiği tevhid inancını yalanlayan bu kimseler yakında neyin ne olduğunu bilecekler ve senin haber verdiğin şeylerin gerçek olduğunu anlayacaklardır.
Bu âyet-i kerime, Allaha ortak koşanları tehdit etmekte, bundan sonra gelen âyetler ise geleceği haber verilen azabın nasıl olacağını bildirmektedir. [ Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/237.
Mü'min Suresi 72.ayet-i kerime
Mü'min Suresi 73ve 74.ayet-i kerimeler, Taberi tefsirinde şöyle izah edilmektedir. Sonra onlara: "Nerede Allaha ortak koştuğunuz şeyler?" denilecektir. Onlar da: "Bizi bırakıp kayboldular. Meğer dünyada biz hiçbir şeye ibadet etmiyor muşuz." derler. İşte Allah, kâfirleri böyle şaşırtır.
Allah'ın âyetleri hakkında tartışmaya girişen, Allah'ın kitabı Kur'an'ı ve peygamberiyle gönderdiği tevhid inancını yalanlayanların boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde kaynar suların içinde çekilip sürüklendiklerini sonra da üzerlerinde ateşler yakıldığını bir görsen. İşte o zaman onlar neyin ne olduğunu bileceklerdir. Sonra onlara şöyle denecektir:
Perişan durumda olan müşrikler ise şu cevabı vereceklerdir. "Allah'a ortak koştuğumuz şeyler kaybolup gittiler. Bizi bu azabın içinde bıraktılar. Daha doğrusu biz dünyada iken, gerçekte ibadete layık olan hiçbir şeye kulluk etmemişiz."
Evet, Allah, kâfirleri işte böyle sapıklığa düşürür. Onlara merhamet edip cehennem azabından kurtarmaz ve onların azaplarını da hafifletmez. [Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 7/238.]
Mü'min Suresi 75ve 76.ayet-i kerimeler, Taberi tefsirinde şöyle izah edilmektedir. O gün kâfirlere: "İçinde bulunduğunuz bu azap, yeryüzünde haksız yere sevindiğiniz ve çılgınca şımardığınız içindir. Ebedi kalacağınız cehenneme kapılarından girin." denilecektir. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür.
O kâfirlere âhirette şöyle denecektir: "Ey insanlar, bugün içinde bulunmuş olduğunuz azap sizin, dünyada iken, Allah size izin vermediği halde, yeryüzünde batılın peşinden gidip günah işleyerek sevinmenizden ve böbürlenip şımarmanızdan dolayıdır. Şimdi sizler cehennemin yedi kapısından ve her biriniz için ayrılmış olan kapılardan içeri girin. Sizler orada ebedi olarak kalacaksınız. Dünyada iken Allah'ı birlemeyi ve peygamberlerine iman etmeyi gururlarına yediremeyen kibirli kâfirlerin yeri ne kötüdür. [Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi:
7/238-239.]
Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Cehennem:
– (Ben senden üstünüm, çünkü) cebbarlar (zor kullananlar,zorbalar), mütekebbirler (büyüklenenler) hep bendedir dedi,
Cennet:
– (Hayır ben daha üstünüm, çünkü) mütevâzı’ (alçak gönüllü) Müslümanlar ve yoksullar bendedir, dedi.
Allâh'u Teâlâ, aralarında şöyle hükmetti:
– Ey cennet, sen benim rahmetimsin, dilediklerime seninle
rahmet ederim.
– Ey Cehennem, sen de benim azâbımsın, dilediğime seninle azâb ederim. Her ikinizi de doldurmak bana âittir.”
(Müslim, Cennet, 36, III, 2187)
Ravi: Hz. Esma Binti Umeys (r.a.)
Kaynak: Ramuz el e-hadis, 242. sayfa, 6. hadis
Efendimiz (sav) buyuruyor:
“ Kıyamet günü, mütekebbirler (kibirliler, büyüklenenler) küçük karıncalar gibi haşrolunurlar. Onları her yönden zillet bürümüştür. Cehennemde Bûles denen bir hapishaneye sevkedilirler. Ateşlerin ateşi onları bürür. Cehennem ehlinin irinleri kendilerine içecek olarak verilir. Bu içeceğe tînetu’l-habâl denir.”(Tirmizi, Kıyamet 48)
Efendimiz (sav) buyuruyor:
(Kibir, hakka, razı olmamak ve insanları küçük görmektir.) [Müslim](Allahü teâlâ, kibirliyi alçaltır, tevazu sahibini yükseltir.) [Taberani]
(Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez.) [Müslim]
(Kendisine el pençe divan durulmasını isteyen Cehenneme hazırlansın!) [İ. Ahmed]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Kibriya ve azamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak olanı hiç acımadan Cehenneme atarım.) [Müslim]
Kibirden kurtulmanın çaresi insanın ilk önce kendi mahiyetini tanıması sonra da kibrin dehşet verici neticelerini düşünüp anlamasıyla mümkündür.
İmam Ali kerremellahu vecheh: "Başlangıcı nutfe (erkek ve kadın menisinin karışımı), sonu ise murdar bir leş olan insanoğlunun kibirle ne işi var?" demiştir.
Kibir İblisin işlediği ilk günahtır. Allah Celle Celaluh da kendisini lanetleyerek gökler ve yerler kadar geniş olan cennetten cehennem azabına kovmuştur..
0 Yorumlar