Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

Tahrim süresi, SAFVETÜ'T-TEFASiR




Tahrim süresi Medine'de inen ve hukuki konuları ele alan sürelerdendir. Bu süre "Nübüvvet evi" ve mü'minlerin anneleri (r. anhunne) Rasulullah (s.a.v.)'ın pak eşleri ile ilgili hükümleri konu edinir. Bu da Müslüman evine şekil verme ve mutlu aileye en güzel örneği arz etme çerçevesinde ele alınmaktadır. 

Bu mübarek süre, başlangıçta Rasulullah (s.a.v.)'in cariyesi Mariye el-Kıptî'yi kendisine haram kılmasından ve bazı pak eşlerinin isteklerini yerine getirmek için onunla beraber bulunmaktan sakınmasından bahseder. Allah'ın, Peygamber'i (s.a.v.) için genişlettiği şeyi, Peygamber (s.a.v.) kendisine daralttığı için ona bir sitem geldi. Ki bu sitem ince ve kibar olup Allah'ın, kulu ve Rasulü Muhammed'e (s.a.v.) olan inayetini gösteren bir sitemdir: 

"Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını isteyerek, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?" Bu mübarek sûre, önemli bir olayı ele almaktadır ki o da eşler arasında vuku bulan sırrı yaymaktır. Bu ise, evlilik hayatını tehdit eder. Sûre bu olaya, Allah Rasulünü misal getirmiştir. 

Rasulullah (s.a.v.) Hafsa'ya (r. anha) bir sır vermiş ve ondan bunu gizli tutmasını istemişti. Hafsa bunu Aişe'ye (r. anha) anlatmış ve neticede sır yayılmıştı. Bu olay Hz. Peygamber (s.a.v.)'i kızdıran ve hatta eşlerini boşamasını düşünecek duruma getiren bir olaydır:

"Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti ... " 

Bu mübarek sure, Peygamber (s.a.v.)'in eşlerini, aralarında rekabet çıkıp basit şeylerden dolayı birbirlerini kıskanınca sert ve şiddetli bir şekilde kınamış ve Allah'ın, Peygamberi'ne (s.a.v.) yardım etmek maksadıyle onların yerine ona daha hayırlı eşler vermekte tehdit etmiştir: 

"Eğer o sizi boşarsa, Rabbinin ona sizden daha iyi, kendini Allah'a teslim eden, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden ... hanımlar vermesi umulur" Sûre iki misal getirerek sona erer. 

Birincisi salih mü'min bir kişinin nikahında bulunan kafır eş için misal, ikincisi kafir ve günahkar bir adamın nikahında bulunan mü'min eş için misaldir. Bunu, insanın salih ameli olmazsa, ahirette ne bir kimsenin başkasına fayda vereceğine, ne de hasep ve nesebin yarar sağlayacağına kulların dikkatini çekmek için getirmiştir: 
«Allah, inkar edenlere Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikahında iken onlara hainlik ettiler (Allah'ı inkar edip sonra da iman etmediler).
Kocaları, Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, "Ateşe girenlerle beraber siz de girin" denildi. Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O, "Rabbim! Bana katından, Cennette bir ev yap ... " demişti.» Bu, surenin, iman ve erdem temellerini sağlamlaştırmak hususundaki hedeflerine ve havasına uygun parlak bir sona erdirmedir.

Bismillahirrahmanirrahim 
 
1. Ey Peygamber! All..ıh'ın sana helal kıldığı şeyi eşlerinin rızasını gözeterek niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. 

 2. Allah, yeminlerinizi çözmenizi size meşru kılmıştır. Sizin yardımcınız Allah' dır. O, bilen, her şeyi hikmetle idâre edendir. 

 3. Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi "Bunu sana kim haber verd? dedi. Peygamber "Bilen, her şeyden haberi olan Allah banahaberverdi" dedi: 

 4. Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz (sizin için daha iyi olur.) Çünkü kalpleriniz eğrilmişti. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka verirseniz şüphesiz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve salih mü'minlerdir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır. 

 5. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla ilaat eden, tevbe eden, ibadet eden, hicret eden, dul ve bakire eşler verebilir. 

 6. Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, iri gövdeli, sert tabiatlı, Allah'ın emirlerine karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.

7. "Ey kafirler, bugün özür dilemeyin. Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz" denilir.

 8. Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamber'i ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan Cennetlere sokar. Onların nurları, önlerinden ve yanlarından koşar da, "Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü Sen her şeye Kadir' sin" derler. 

 9. Ey Peygamber! Kafirler ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer Cehennemdir. O ne kötü, gidilecek yerdir. 

 10. Allah inkar edenlere, Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal verdi: Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikahında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara "Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!" denildi. 

 11. Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O, "Rabbim! Bana katında, Cennette b ir ev yap, beni Firavun' dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni bu zalim topluluktan kurtar!" demişti. 

 12. Irzını korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhum uzdan üfle dik ve Rab binin sözlerini ve kitaplannı tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi

KELİMELERİN İZAHI 

تَحِلَّةَ:Tahille, yemini kefaretle çözmek demektir.

صَغَتْ:Haktan meyletti, uzaklaşıp kaydı.

 قَانِتَاتٍ:Kanitat, itaat edenler manasınadır. "Boyun eğerek devamlı itaat etmek" manasına gelen قنت kökündendir.

نَصُوحًاۜ:Nasuh, samimi, sadık manasınadır. "Nasûh tevbe", bir daha günaha dönülmemek üzere yapılan tevbedir. Bunda samimiyet ve doğruluk bulunduğu için "nasûh tevbe" denilmiştir. 

اغْلُظْSert ol. Sertlik manasına gelenغلظةkökündendir.

NÜZUL SEBEBİ 

a. Rivayete göre Peygamber (s.a.v.), günlerini, eşleri (r. anhunne) arasında taksim ederdi. Hafsa'nın günü gelince, Hafsa, anne ve babasını ziyaret için Rasulullah (s.a.v.)'tan izin istedi. Rasulullah (s.a.v.)'da ona izin verdi. Hafsa gidince, cariyesi Mariye el-Kıbtıye haber gönderip onu getirtti ve Hafsa'nın evinde onunla birlikte oldu. Hafsa dönüp onu evinde görünce büyük bir kıskançlık hissetti ve şöyle dedi: 
"Ben yokken, onu evime sokup, yatağımda onunla birlikte mi oldun?! Bunu sadece, beni hakir gördüğün için yaptığın kanaatindeyim." 
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) gönlünü almak için ona: "Mariye'yi kendime haram kıldım. Bunu sakın hiç kimseye söyleme" dedi. Rasulullah (s.a.v.) Hafsa'nın yanından çıkınca, Hafsa, Aişe ile kendi arasındaki duvara vurdu ve Peygamber (s.a.v.)'in sırrını ona bildirdi. Hafsa ile Aişe, birbirleriyle sıkı fıkı idiler. 
Rasulullah (s.a.v.) bu olaya kızarak bir ay eşlerinin yanına girmemeye yemin etti ve onlardan ayrıldı. Bunun üzerine Yüce Allah, 
"Ey Peygamber! Allah'ın helal kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun?" mealindeki ayeti indirdi.[Taberi, 28/101; Savi Haşiyesi, 4/219]

b. Rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) eşi Zeyneb'in yanına girer ve orada bal içerdi. Bunu gören Aişe ve Hafsa, Rasulullah (s.a.v.) kendilerine yaklaştığında ona "meğafir yemişsin" demek üzere anlaştılar. Meğafir, tatlı fakat kötü kokusu olan bir yiyecektir. 
Rasulullah (s.a.v.) Hafsa'nın yanına varınca Hafsa bu sözü ona söyledi. Sonra Rasulullah (s.a.v.) Aişe'nin yanına girdi. O da aynı şeyi söyledi. Rasulullah (s.a.v.) kendisinden kötü bir kokunun yayılmasını istemezdi. 
Rasulullah (s.a.v.) "Hayır, fakat ben Zeyneb' in yanında bal içmiştim. Bir daha onu içmeyeceğim" dedi ve buna yemin etti. Bunun üzerine: 
"Ey Peygamber! Allah'ın helal kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun?" mealindeki ayet indi.

[Müfessirlere göre, birinci rivayet, ayetin nüzul sebebi hususunda daha meşhurdur. Bu,
Rasulullah (s.a.v.)'ın, Mariye'yi kendisine haram kıldığını gösteren rivayettir. Bu hadisi Darekutni
Ibn Abbas'tan tahriç etmıştir. 
İkinci rivayet, Buharî ve Müslim' de yukardakinden daha geniş
anlatılmıştır ve isnat bakımından birinci rivayetten daha sahihtir. Fakat bu olayın, ayetin nüzulüne
sebep olması uzak görülmüştür. Birinci rivayeti tercih ettiren birkaç sebep vardır. Birincisi: Bazı
eşlerini kendine haram kılması gibi şeyler, bazı hanımlarının gönlünü almak ıçin yaptığı şeylerdendir.
Yoksa mesele bal içmek veya ıçmemek meselesi değildir.

İkincisi: Rasulullah (s.a.v.) ın eşlerini boşamak ve onların yerine daha iyilerini almak tehdidini, Allah, melekler ve salih mü'minlerin Rasulullah (s.a v.)'ın yardımcıları olduğu ifadesini kapsayan bir sûrenin indirilmesi, eşlerin arasında bir rekabetin ve birbirlerine karşı kıskançlığın varlığını gösterir. 
Bu durum, Rasulullah (s.a.v.)'a fiilen eziyet ve en şeylerdendir. Ki neticede Hz. Peygamber (s.a.v.) onları hoşnut etmek için cariyelerden birini kendisine haram kılmış ve onlardan birinden bu işi gizli tutmasını iştemiştir.
Onlar ise bu sırrı yaymışlardır. İşte bu, bizim anlattığımızın tercih sebebidir. Büyük alim Ibn Kesir
şöyle der: Bal içme mes'elesinin, ayetin nüzul sebebi olması, tartışma konusudur. En iyisini Allah bilir.

AYETLERİN TEFSİR

1.يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَۚ:"Ey Peygamber!" şeklinde yapılan hitap, onun yüce ve şerefli makamına saygı, ta'zim ve hürmet edilmesini ifade eder. Yüce Allah, Hz. Muhammed'e (s.a.v.), diğer peygamberlere hitap ettiği gibi ismi ile hitap etmedi. Allah (cc) onlara 
"Ey İbrahim!, Ey Nuh!, Ey Meryem oğlu İsa!" diyerek isimleriyle hitap etmişti. 

Hz. Muhammed (s.a.v.)'e "Ey Nebi!" veya "Ey Rasul!"diye hitap etmesi, onun, nebi ve rasullerin en üstünü olduğuna en büyük delildir. Yani, ey Cebrail vasıtası ile kendisine gökten vahiy ve haber gelen! Allah'ın sana helal kıldığı kadını, niçin kendine haram kılıyorsun? 
Tefsirciler şöyle der: Rasulullah (s.a.v.) ümmü veledi olan [Çocuğun anası; sahibinden çocuk dünyaya getiren cariye anlamında] Mariye ile, Hafsa'nın evinde beraber oldu. Hafsa durumu öğrenince Rasulullah (s.a.v.) ona: "Mariye'yi kendime haram kıldım. Fakat bu sırrımı sakla" dedi. 
Bunun üzerine, "Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığını niçin haram kılıyorsun?" mealindeki ayet indi.[nuzül sebebine bakınız anlatıldı] 
Surenin, bu azarlama üslubu ile başlamasında, açık ve güzel bir merhamet vardır. Zira Yüce Allah, Rasulullah (s.a.v.)'ı eşlerinin gönlünü hoş etmek maksadıyla kendisini sıkıntıya sokmasından dolayı azarladı. Sanki şöyle buyurdu: Eşlerin, senin gönlünü hoş etmek için gayret ederken, sen onların uğruna kendini sıkıntıya sokma. Kendini bu sıkıntıdan rahatlat.
 تَبْتَغ۪ي مَرْضَاتَ اَزْوَاجِكَۜ Allah'ın sana helal kıldığını haram kılarak eşlerinin gönlünü kazanmak istiyorsun. İbn Cüzeyy şöyle der: Bundan maksat, Rasulullah (s.a.v.)'ın, Hafsa'nın gönlünü kazanmak için Mariye'yi kendisine haram kılmasıdır. Bu gösteriyor ki, ayet, Mariye'yi haram kılma hakkında inmiştir. Balı haram kılma konusuna gelince, Rasulullah (s.a.v.)'in bundan maksadı eşlerinin gönlünü kazanmak değildir. O, sadece kokusundan dolayı bal yemeyi bırakmıştır.[ et-Teshil, 4/130]
وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ Allah'ın mağfireti bol, rahmeti geniştir, Zira, Mariye'yi kendine yasak etmen hususunda sana hoşgörülü davranmıştır. O sadece, sana olan merhametinden dolayi seni azarladı. Burada Yüce Allah'ın bu hususta Hz. Peygamber (s.a.v.)'i azarlamasının ona bir lütuf olduğuna işaret vardır. Azarlama sadece, Peygamber (s.a.v.)'in kendisini sıkıntıya sokması, zevk ve fayda göreceği şeyden sakınmasından dolayıdır. Zemahşeri'nin, "Bu, Rasulullah (s.a.v.)'ın bir hatasıdır. Çünkü o, Allah'ın kendisine helal kıldığını haram kılmıştır" şeklindeki yorumu ne kötüdür.,Böyle bir yorum, peygamberlik makamına karşı saygısızlık ve ma'sum Peygaıhber'in (s.a.v.) sıfatlarını bilmemektir. Zemahşeri'nin iddia ettiği gibi Rasulullah (s.a.v) helalı haram kılmamıştır ki, bu bir muhalefet ve isyan sayılsın. O sadece, eşlerinden birinin gönlünü hoş etmek için bir cariyesine yaklaşmaktan sakınmıştır. 
Dolayısıyle Yüce Allah, kendisini sıkıntıya sokacak şeylerle eşlerinin gönlünü hoş etmeye çalışmasından dolayı, acıdığı, şeref ve makamının yüceliğini istediği için onu azarladı. Bu azar, Yüce Allah'ın Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ihsan ettiği alışılmış lütuf üslubuyla yapılmıştır.

2.قَدْ فَرَضَ اللّٰهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ اَيْمَانِكُمْۚ وَاللّٰهُ مَوْلٰيكُمْۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ:
Ey mü'minler topluluğu! Allah sizin için, yeminlerinizi çözeceğiniz şeyi meşru kılmıştır. Bu da kefaretle olur. Allah, dostunuz ve yardımcınızdır. O, yarattığını bilen ve yaptığını hikmetle yapandır. O, hikmet ve menfaatin gerektirdiği şeyden başkasını ne emreder, ne de yasaklar. Bundan sonra Yüce Allah, Rasulullah (s.a.v.) ile eşlerinden biri arasında geçen olayı açıklamak üzere şöyle buyurdu:

3.وَاِذْ اَسَرَّ النَّبِيُّ اِلٰى بَعْضِ اَزْوَاجِه۪ حَد۪يثًاۚ: Hani, bir zamanlar Peygamber Muhammed (s.a.v.) eşi Hafsa'ya gizlice bir haber söylemiş ve ondan bunu gizli tutmasını istemişti.
İbn Abbas şöyle der: "Bu, Hafsa'ya (r. anha) söylemiş olduğu, Mariye'yi (r. anha) kendine haram kılması sırrıdır. Peygamber (s.a.v.) aynı zamanda Hafsa'ya, kendisinden sonra Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma)'in halife olacağını bir sır olarak söylemiştir."
[Fahreddin Razi şöyle der: Peygamber (s.a.v.), Hafsa'nın yüzünde bir kıskançlık görünce onun gönlünü hoş etmek istedi ve ona şu iki şeyi yani Cariye'yi kendisine haram kıldığını ve Ebû Bekir ve Omer (r.anhuma)'in kendisinden sonra halife olacağı müjdesini gizlice söyledi.. (Bkz. et-Tefsiru'l-kebir, 30/43)] Bu haberi hiç kimseye söylememesini istemişti.فَلَمَّا نَبَّاَتْ بِه۪ وَاَظْهَرَهُ اللّٰهُ عَلَيْهِ  Hafsa bu sırrı Aişe'ye bildirip ona açınca ve Yüce Allah da Cebrail (a.s.) vasıtasıyle, onun bu sırrı yaydığını Peygamberi' ne (s.a.v.) bildirdi.عَرَّفَ بَعْضَهُ وَاَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍۚ Rasulullah (s.a.v.) Hafsa'ya sitem ederek, yaydığı bu sırrın bir kısmını ona bildirdi. Haya ve lütfundan dolayı Hafsa'nın bütün yaptıklarını kendisine bildirmedi. Çünkü faziletli ve erdemli kişilerin adetlerinden biri de, hataları görmezlikten gelmek ve kınayıp azarlamada müsamahalı davranmaktır. 

Hasan el Basri, "Erdemli kişi, asla suçun karşılığı olan cezayı tam vermez" der.
Süfyan da şöyle der: "Görmezlikten gelmek, daima faziletli ve erdemli kişilerin adetlerindendir.[Rûhu'l-meânî, 28/150] 
Hazin der ki: Yani, Peygamber (s.a.v.), Hafsa'nın Aişe'ye haber verdiklerinin bir kısmını ona bildirdi ki, bu da, Mariye'yi kendine haram kılmasıdır. Halifelik hususunda verdiği sırrı ifşa ettiğini bildirmedi: Çünkü bu bilginin halk arasında [Hazin, 4/1 17] yayılmasını istemedi.
 عَرَّفَ بَعْضَهُ وَاَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍۚ Rasulullah (s.a.v.) sırrını yaydığını Hafsa ya bildirince, Hafsa, 
"Ey Allah'ın Rasulü! Sırrını yaydığımı sana kim bildirdi?" dedi. Ebu Hayyan şöyle der. Hafsa, Aişe' den sırrı saklamasını istediği halde, onun bunu yaydığını zannetti ve haber vereni öğrenmek maksadıyle, 
"Bunu sana kim bildirdi? dedi. Rasulullah (s.a.v.), bu haberi kendisine Yüce Allah'ın bildirdiğini söyleyince Hafsa susup boyun eğdi."[el-Bahr, 8/290] 
قَالَ نَبَّاَنِيَ الْعَل۪يمُ الْخَب۪يرُ Rasulullah (s.a.v.) da, "Bunu bana, izzet sahibi, kulların sırlarını bilen, herşeyden haberi olan ve hiçbir şey kendisine gizli kalmayan Rabbim bildirdi" dedi.

4.اِنْ تَتُوبَٓا اِلَى اللّٰهِ:Bu hitap Hafsa ve Aişe'yedir. Onları azarlamada daha etkili olmak ve peygamberlerin efendisine yapmış oldukları eziyetten dolayı tevbe etmeye onları daha fazla teşvik etmek için, III. şahıs kipini bırakıp II. şahıs kipiyle hitap ederek, "Eğer Allah'a tevbe ederseniz" buyurdu. Bu şartın cevabı zikredilmemiştir. Takdiri şöyledir: Eğer tevbe ederseniz, bu, Peygamber'e (s.a.v.) eziyet vermek üzere birbirinize yardım etmenizden daha iyidir.
فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَاۚ Çünkü kalpleriniz, sevdiğini sevmek ve hoşlanmadığından hoşlanmamak suretiyle, Rasülullah (s.a.v.)'a  göstermeniz gereken samimiyetten kayıp uzaklaşmıştır.[Ebussuûd, 5/174]
فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ مَوْلٰيهُ وَجِبْر۪يلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِن۪ينَۚ Peygamber (s.a.v.)'e karşı, onu üzecek konuda yani onunla diğer eşleri arasında meydana gelen olayda, ikiniz birbirinize destek olursanız, bilin ki, Yüce Allah onun dostu ve yardımcısıdır. Sizin bu yardımlaşmanız ona zarar vermez. Cebrail ile salih mü'minler de onun dostu ve yardımcılarıdır. 
İbn Abbas şöyle der: Yüce Allah salih mü'minlerle Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma)'i kastetmektedir. Bu ikisi, Aişe ve Hafsa'ya (r.anhuma) karşı Rasulullah'a (s.a.v.) destek olmuşlardır.
İbn Cüzeyy de şöyle der: Yani, ikiniz, aşırı kıskançlık, sırrını yayma ve Peygamber'i (s.a.v.) üzecek benzeri şeylerle ona karşı birbirinizi desteklerseniz, bilin ki, onun da yardımcısı ve dostu vardır. Sahih hadiste şöyle gelmiştir: Bu olay meydana gelince Ömer, Rasulullah'a (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi: 
"Ey Allah'ın Rasulü! Bu kadınlarla ilgili seni üzen şey nedir? Eğer sen onları boşarsan, bil ki Allah, melekleri, Ebu Bekir ve Ömer senin yanındadır." Ömer'in (r.a.) bu sözüne uygun olarak bu ayet [et-Teshil, 4/131] inmiştir.
وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَعْدَ ذٰلِكَ ظَه۪يرٌOna düşmanlık edenlere karşı Yüce Allah, Cebrâil, ve sâlih mü'minlerin, ardından itaatkar melekler de onun yardımcılarıdır. İşte yardımcıları ve destekçileri bunlar olan kimseye karşı, iki kadının yardımlaşması ne ifade eder?! 
Yüce Allah Cebrâil' in şanını yüceltmek ve Allah katındaki makamını açıklamak için onu tek olarak zikretti. Böylece Cebrâil (a.s.), bir defa tek olarak, bir defa da genel melekler içinde olmak üzere iki defa zikredilmiş oldu. 
Yüce Allah, Salih mü'minleri şereflendirmek, onlara Özen göstermek ve sâlih olmanın faziletini yüceltmek için sâlih mü'minleri Cebrâil (a.s.) ile meleklerin ortasında zikretti. Yüce Allah mahlukatın en büyüğü olan melekleri zikrederek ayeti sona erdirdi. 
Peygamber'i (s.a.v.) yüceltmek, makamının ve ona yapılan yardımın büyüklüğünü göstermek için melekleri ona yardımcı kıldı. 
Çünkü melekler, seçkin Peygamber'e (s.a.v.) yardım için çölleri dolduran kalabalık bir ordu mesabesindedir. Artık bundan sonra Peygamber'e (s.a.v.) karşı kim düşmanlık edebilir?!
["Peygamber' e karşı birbirinize arka verirseniz, bilin ki, onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrâil ve sâlih mü'minlerdir. Bunların ardından melekler de ona yardımcıdır" mealindeki ayette sözün, vurgu için bu şekilde devam ettirildiği açıktır. Yoksa dost ve yardımcı olarak Allah yeter.]

 Bundan sonra Yüce Allah, Peygamber (s.a.v.)"ın hanımlarını korkutarak şöyle buyurdu:


5.عَسٰى رَبُّهُٓ اِنْ طَلَّقَكُنَّ اَنْ يُبْدِلَهُٓ اَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ: Fiilinin faili Allah Teala olduğunda vücub ifade eder. Yani, Allah'ın Rasulü sizi boşarsa yerinize, ona sizden daha hayırlı ve üstün salih eşler vermek Allah üzerine hak ve vaciptir. 
Kurtubi şöyle der: Bu, Allah'tan Rasulüne (s.a.v.) verilmiş bir sözdür. Yani, Rasulullah (s.a.v.) dünyada eşlerini boşarsa, Allah'ın onu, onlardan daha hayırlı kadınlarla evlendireceğine dair bir vaadidir. Yüce Allah, Rasulullah (s.a.v.)'ın onları boşamayacağını bilir. Fakat, onları korkutmak için, Rasulü onları boşadığı takdirde, ona onların yerine daha hayırlılarını verebileceğine dair kudretini bildirdi. [Kurtubi, 18/ 193] Bundan sonra Yüce Allah, onların yerine Rasulüne vereceği eşleri tanıtmak üzere şöyle buyurdu:
مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَٓائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَٓائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَاَبْكَارًا Onlar, Allah ve Rasulü'nün emrine boyun eğen, onlara inanan, kendilerine emredilen şeyleri yapan, itaata devam eden, masiyete devam etmeyip günahlardan tevbe eden, ibadet sanki kalpleriyle iyice karışmış da onların karekteri haline gelmişcesine Allah' a çokça ibadet eden, Allah ve Rasul'ün uğruna yolculuk ve hicret eden
 [İbn Abbas şöyle der: سَٓائِحَاتٍ tan maksat oruçlulardır. İbn Abbas bu görüşüne, "Bu ümmetin seyahati oruçtur" (Taberi, 11 /28, Beyrût, 1987) hadisini delil getirmiştir.
Zeyd b. Eslem de şöyle der: "Saihat"tan maksat Muhacirlerdir. O da delil olarak, "التَٓائِبَون العَابِدَون السَٓائِحَون Tevbe edenler ibadet edenler ve hicret edenler" [Tevbe suresi, 9 /1 12] ayetini okudu. Muhtemelen bu görüş, daha tercihe şayandır. Çünkü bu seyahatin sözlük manasına uygundur. Seyahat, ibret için yeryüzünde dolaşmak demektir.
Ibn Kesir birınci görüşü tercih etmiştir. En iyisini Allah bilir.] hanımlardır. Bunların bir kısmı dul, bir kısmı da bakire olur. 
İbn Kesir şöyle der: Yüce Allah, hanımları dul ve bakire diye ikiye ayırdı ki, nefis onları daha çok istesin. Çünkü çeşitlilik nefsi rahatlatır.[İbn Kesir, 3/522] ثَيِّبَاتٍ ileاَبْكَارًاarasına atıfو'nın gelmesi çeşitleme ve kısımlara ayırmak içindir. و söylenmemiş olsaydı mana mutlaka bozulurdu. Çünkü bakirelik ve dulluk bir arada bulunmaz. Kur'an'daki bu inceliği bir düşünün.. 

Yüce Allah, Peygamber'in (s.a.v.) hanımlarına özel olarak nasihat ve öğüt verdikten sonra ardından mü'minlere genel öğüt vererek şöyle buyurdu: 
6.يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْل۪يكُمْ نَارًا:Ey, Allah ve Rasulüne inanmış ve kendilerini teslim etmiş mü'minler! Kendinizi, eşlerinizi ve çocuklarınızı, alevli kızgın ateşten koruyun. Bu da günahları bırakıp itaat etmekle ve onları eğitip öğretmekle olur. 
Mücahid şöyle der: Allah' tan korkun ve aile fertlerinize Allah' tan korkmayı tavsiye edin. 
Hazin de şöyle der: Onlara hayrı emredin ve kötülükten nehyedin. Onları öğretip terbiye edin ki, bu şekilde onları ateşten korumuş olasınız.[Hazin, 4/121] Ayetteki اَهْل۪den maksat, hanımlar, çocuklar ve bunlara katılabilenlerdir. وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ Cehennem ateşinin tutuşturulduğu odun, insanlar ve taşlardır. 
Tefsirciler şöyle der: Taştan maksat kükürt taşıdır. Çünkü o, ısısı en fazla olan ve en çabuk tutuşan şeydir. Yani Cehennem ateşi aşırı derecede sıcak olup bu anlatılanlarla yakılır. Odun ve benzeri şeylerle yanan dünya ateşine benzemez. 
İbn Mesud da şöyle der: Cehennemin içine atılan odun, insanoğlu ve kükürt taşıdır. Bunlar leşten daha pis kokar.[ Muhtasaru İbn Kesir, 3/523]
عَلَيْهَا مَلٰٓئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ O ateşin başında katı kalpli zebaniler vardır. Hiçbir kimseye acımazlar. Bunlar, kafirlere işkence etmekle görevlendirilmiştir. 
Kurtubi şöyle der: Meleklerden maksat zebanilerdir. Bunlar katı kalpli olup, kendilerinden merhamet istenince acımazlar. Çünkü onlar gazaptan yaratılmışlardır. İnsanoğluna nasıl yemek ve içmek sevdirilmişse onlara da insanlara işkence etmek sevdirilmiştir.[Kurtubi, 18/196]

اللّٰهَ مَٓا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَOnlar hiçbir durumda Allah'a isyan etmezler. Erteleme ve oyalama yapmadan emirleri uygularlar. Kafirler Cehenneme girerken onlara şöyle denilir:
7.يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَۜ:Ey Kafirler! Suç ve günahlarınızdan dolayı özür dilemeyin. Bugün özür dilemenin size bir yararı olmaz. Çünkü, dünyada daha önce uyarıldınız ve mazeretinizin orada kabul edileceği bildirildi. اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟Siz, sadece yaptığınız çirkin işlerin cezasını çekeceksiniz: Size hiçbir zulüm yapılmayacak. Nitekim Yüce Allah mealen, "Bugün herkese kazandığının karşılığı verilecek. Bugün haksızlık yoktur. Kuşkusuz Allah, hesabı hemen görendir"[Mümin suresi, 40/17] buyurmuştur. Bundan sonra Yüce Allah mü'minleri, doğru ve samimi bir tevbeye çağırdı:
8.يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا تُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ تَوْبَةً نَصُوحًاۜ:Ey mü'minler! Günahlarınızı bırakıp içten, doğru ve son derece samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. 
Hz.Ömer'e (r.a.) Nasuh tevbenin ne olduğu sorulunca şöyle cevap verdi:
"O, kişinin tevbe ettikten sonra, sütün memeye dönmediği gibi, bir daha günaha dönmemesidir."[Hazin, 4/122] 
Ulema şöyle der: Nasuh tevbe, şu üç şartı taşıyan tevbedir: Günahtan vazgeçmek, işlenen günaha pişman olmak ve bir daha ona dönmemeye azmetmek. İşlenen suçla, bir insanın hakkı yenmişse dördüncü bir şart ilave edilir. Bu da, hakların, sahiplerine geri verilmesidir. 
عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْUmulur ki Allah size acır da günahlarınızı siler. 
Tefsirciler şöyle der:عَسٰىFiilinin faili, Allah Teala olduğunda bu fiil vücub ifade eder. Muhakkak olacak, demektir. Bu, tevbenin kabûlü hususunda kendisinden bir lütuf ve ikram olarak, Yüce Allah'ın kullarını ümitlendirmesidir. Çünkü büyük, vaadedince yerine getirir. Kralların adeti de, bir şey istediklerinde عَسٰىdemeleridir. Bu, muhakkak olacak manasındadır.[ Rûhu'l-meânî, 28/160]
وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ Ahırette de sizi, köşklerinin altından Cennet ırmakları akan güzel bağlara ve bostanlara sokacaktır. O gün Allah, Peygamber'i ve ona uyan mü'minleri kafirlerin önünde utandırmayacak, aksine onlara ikram edip aziz kılacaktır.
Ebussuûd şöyle der: Burada Yüce Allah'ın rezil ettiği kafir ve fasıklara târiz vardır. [Ebussuûd, 5/175] 
نُورُهُمْ يَسْعٰى بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ O mü'minlerin nuru, sırat üzerinde onlar için ışık saçacaktır. Aynı gece karanlığında ışık saçtığı gibi, onların nuru da önlerini, arkalarını, sağlarım ve sollarını aydınlatır.
[Hadiste rivayet edildiğine ı;ıöre Rasulullah (s.a.v.)'a, "Kıyamet günü, diğer ümmetler arasından ümmetini nasıl tanıyacaksın ' diye soruldu. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Abdestin izlerinden dolayı onlar, alınları ve abdest azaları bembeyaz olarak gelirler". Yani abdestin eserlerinden yüzleri ve elleri nur saçar. işte böylece Rasulullah (s.a.v.) onları tanır.]
يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَاۚ Allah' a şöyle diyerek dua ederler: "Ey Rabbimiz! Bu nuru üzerimize tamamla. Onu bizim için devamlı kıl. Bizi, karanlıklarda bocalar bırakma."
İbn Abbas şöyle der: Bu, Allah münafıkların nurunu söndürdüğü zaman, mü'minlerin yaptığı duadır.[Kurtubi, 18/201] Korktukları için, Cennete varıncaya kadar, bu şekilde Rablerine dua ederler.
وَاغْفِرْ لَنَاۚ İşlediğimiz günahları bağışla.اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌSen her şeye, yani bağışlama, cezalandırma, acıma ve azap etmeye gücü yetensin. Bundan sonra Yüce Allah, düşmanları olan kafir ve münafıklara karşı cihad etmeyi emretti:

9.يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ:Ey Peygamber! Kafirlere karşı kılıç ve mızrakla, münafıklara karşı hüccet ve delil getirerek cihad et. Çünkü münafıklar, iman etmiş görünüyorlardı. Dolayısıyle onlar dış görünüşleri itibariyle Müslüman idiler. Bu sebeple Rasulullah (s.a.v.)'a onlarla savaş emredilmedi. وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُOnlarla sert konuş, onları korkutmak ve zelil etmek için, onlara yumuşak davranma ki dirençleri kırılsın ve davranışları yumuşasın. Ahirette onların kalacağı yer Cehennemdir. Suçlular için Cehennem, ne kötü varılacak yerdir. Bundan sonra Yüce Allah kan veya evlilik bağının fayda vermeyeceğine dair kafirlere misal getirdi. Çünkü kıyamet günü bütün sebepler kesilecek ve iyi amelden başka hiçbir şeyin faydası olmayacaktır:
 
10.ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا امْرَاَتَ نُوحٍ وَامْرَاَتَ لُوطٍۜ:Yüce Allah, kafirlere mü'minlerle akrabalıklarından istifade edemeyeceklerine dair, Nuh'un karısı ile Lut' un karısının durumunu misal getirdi. كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ Bu iki kadın, iki büyük peygamberin yani Nuh (a.s.) ile Lut (a.s.)'un nikahı altında idiler. Yüce Allah, Nuh (a.s.) ile Lut (a.s.)'u şereflendirmek ve onlara değer vermek için "Kullarımızdan" demek sûretiyle onları kullukla niteledi.
فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔا Bu kadınların herbiri inkar edip iman etmemek suretiyle eşlerine hainlik ettiler.
[Burada hıyanetten maksat, namusta değil, dinde hıyanettir. 
Bazı tefsirciler, bu iki kadına zina suçunu isnat etmek suretiyle hataya düşmüşlerdir. Bu caiz değildir. Çünkü Yüce Allah, hanımlardan hiçbirinin böyle bir kötülük yapmamasıyla peygamberlerine ıkramda bulunmuştur. Aksine onların hanımları, peygamberlerin hürmeti sebebiyle korunmuş şerefli kadınlardır. 
Ibn Abbas der ki: Hiçbir peygamberin kansı zina etmemiştir. Nuh (a.s.) ile Lut (a.s.)'un hanımlarının hıyaneti, onların dinini kabul etmeyip müşrik olmaları idi. Bunu iyice düşünün. Bu, çok ince bir meseledir.] 

Peygamber olmalarına rağmen, hanımlarından, Allah'ın azabından hiçbir şeyi savamadılar.
وَق۪يلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِل۪ينَCehennem bekçileri, kıyamet günü o iki kadına, "Cehenneme giren diğer suçlu kafirlerle birlikte siz de Cehennem ateşine girin" derler. Kurtubi şöyle der: Yüce Allah ahirette hiç kimsenin akrabasına veya soyundan gelen birine fayda sağlayamayacağına dikkat çekmek için bu misali getirdi. Çünkü din, kişi ile akrabalarının arasını ayırmıştır. Nitekim Nuh (a.s.) ve Lut (a.s.) da, Allah katındaki değerlerine rağmen, eşleri isyan edince, Allah'ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadılar.[ Kurtubi, 18/201.]

11.وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا امْرَاَتَ فِرْعَوْنَۢ:Allah, inananlara da Firavun'nun karısını misal verdi. Bu, iman ettiği müddetçe akrabasının kafir olarak kalmasının mü' mine zarar vermeyeceği hususunda, getirilen, bir başka misaldir. 
Ebussuûd şöyle der:Yani Yüce Allah, Firavun'un karısının durumunu, kafir ile akrabalığın mü'minlere zarar vermeyeceği hususunda, onların durumuna misal getirdi. Zira o, Allah'ın en büyük düşmanı olan Firavun'un nikahı altında idi. Halbuki o, en yüksek Cennet odalarında bulunuyordu.[Ebussuûd, 5/176]
Tefsirciler şöyle der: Firavun'un hanımının adı Asiye binti Müzahim idi. Bu kadın Musa'ya (a.s.) iman etmişti. Olay Firavun'a ulaşınca, Firavun Asiye'nin öldürülmesini emretmişti. Fakat Allah, Asiye'yi Firavun'un şerrinden korudu. Onun, en büyük kafir Firavun'la birlikte olması ona zarar vermedi. Alemlerin Rabbinin iki peygamberi olan Nuh (a.s.) ile Lut (a.s.)'un hanımlarının onlarla birlikte olması da, o hanımlara bir fayda sağlamadı.
اِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ ل۪ي عِنْدَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ Hani Firavun'un karısı şöyle diyerek Rabbine dua etmişti: "Ey Rabbim! Naim Cennetinde rahmetine komşu olarak benim için yüksek bir köşk yap". Bazı alimler şöyle der: Bu, ne kadar güzel bir sözdür. Evden önce komşu seçti. Çünkü, "Cennette yanında bana bir ev yap" dedi. O, saray istemeden önce Allah'ın komşuluğunu istemektedir. Bu ayette, Firavun'un karısının öldükten sonra dirilmeye iman ettiğine delil vardır.
وَنَجِّن۪ي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِه۪ وَنَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ Beni Firavun' un inkarından ve taşkınlığından koru. Beni Kıptilerden, Firavun'un azgın tabilerinden kurtar.
Hasan el-Basri şöyle der: Firavun'un karısı kurtuluş için dua edince, Allah onu en güzel şekilde kurtardı. Onu Cennete kaldırdı. Orada yiyor, içiyor ve nimetlerden faydalanıyor. [el-Bahr, 8/295.]

12.وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرٰنَ الَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا: İman hususunda bir başka misal de, namusunu çirkin şeylere yaklaşmaktan koruyan Meryem binti İmran' dır. O, iffetli, şerefli ve temizdir. Mel'un Yahudilerin iddia ettiği gibi değildir. Yahudiler, "O zina etti. Oğlu İsa da zina mahsulü bir çocuktur" diye iddia etmişlerdi.فَنَفَخْنَا ف۪يهِ مِنْ رُوحِنَا Elçimiz Cebrail, yakasının açık yerinden üfledi. Bunun etkisi rahmine ulaştı ve İsa'ya hamile kaldı.
İbn Kesir şöyle der: Yüce Allah Cebrail'i gönderdi. Cebrail (a.s.) Meryem'e insan sûretinde göründü. Yüce Allah ona, ağzıyle Meryem'in elbisesinin yakasından üflemesini emretti. Üfürük inip Meryem'in rahmine girdi. Bu şekilde Isa'ya gebe kaldı. [Muhtasaru İbn Kesir, 3/525]
وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِه۪ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِت۪ينَ Allah'ın kutsal emirlerine ve semavi kitaplarına iman etti. Esasen o, Allah' a ibadet ve itaat eden kavimden idi. Bu, Hz. Meryem'in çok ibadet ve itaat ettiğine ve huşû içinde bulunduğuna dair övgüdür. 
Hadiste şöyle buyrulmuştur: Erkeklerden birçok kimse kemâle ermiştir. Kadınlardan ise, sadece Firavun'un karısı Âsiye, Meryem binti İmrân ve Hatice binti Huveylid kemâle ermiştir. Âişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tirit yemeğinin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.[Buhar!, Enbiya, 32]

EDEBİ SANATLAR 
Bu mübarek süre, birçok edebi sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz.

1. تحرم ile احلarasında
عرفile أعرضarasında
ve ثَيِّبَاتٍ ile وَاَبْكَارًا arasında tıbak sanatı vardır. Bunların hepsi, sözün güzelliğini arttıran güzelleştirici edebi sanatlardandır.

2.اِنْ تَتُوبَٓا اِلَى اللّٰهِEğer Allah'a tevbe ederseniz" ifadesinde, daha fazla kınamak ve azarlamak için III. şahıs kipinden II. şahıs kipine dönüş yapılmıştır.
 
3.الْعَل۪يمُ,الْخَب۪يرُ,
نَصُوحًاۜ,ظَه۪يرٌ
قَد۪يرٌ kipleri mübalağa kipleridir.

4.وَجِبْر۪يلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ Cebrail, salih mü'minler ve melekler" cümlesinde husustan sonra umum zikredilmiştir. Yüce Allah, şereflendirmek için Cebrail'i önce özel olarak zikretmiş, sonra da, Rasulullah (s.a.v.)'ın şanına özen göstermek için, umumla beraber ikinci defa zikretmiştir. Salih mü'minleri de Cebrail ile mukarrebun melekleri arasında zikretti.

5.قُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْل۪يكُمْ نَارًا "Kendinizi ve aile fertlerinizi ateşten koruyun" cümlesinde mecaz-ı mürsel vardır. Yüce Allah, sonucu zikredip sebebi kastetmiştir. Yani kendinizi ve aile fertlerinizi Allah'ın azabından korumanız için itaata devam ediniz.

6. İman ehlinin varacağı yer ile isyan ehlinin varacağı yer arasında mukabele sanatı vardır. Bunlar şu ayetlerdedir:
 ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا ve وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا

7.وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِت۪ينَO, itaat edenlerden idi" cümlesinde tağlîb sanatı vardır. Yüce Allah, erkeklere ait bir kelimeyi, hem erkekler hem de kadınlar için kullanmıştır. 

8. İnci ve mercan gibi güzel secî murassa' vardır. Bu, Kur'ân'da çoktur. Bunu iyice düşünün.



Yorum Gönder

0 Yorumlar