Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

Tefsir dersi 4, Kur'an ve Sünnette Tevbenin Fazileti ve Kabul Şartları





اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ


صَلُّوا عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ


صَلُّوا عَلَى طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّد

صَلُّوا عَلَى شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ


رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ لِى اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِى يَفْقَهُوا قَوْلِى


سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ


سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَ ادُ الْكَرِيمُ


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم بسم الله الرحمن الرحيم


TEVBENİN KABUL ŞARTLARI

Tevbe kulun işlediği kötülük ve günahlara pişman olup, onları terk ederek Allah’a yönelmesi, emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’a sığınarak bağışlanmasını dilemesi demektir. 

Arapça’da tevbe (tevb, metâb) “geri dönmek, rücû etmek, dönüş yapmak” anlamındadır ve “dinde yerilmiş şeyleri terk edip övgüye lâyık olanlara yönelmesidir.”
Tövbe kavramı Allah’a nisbet edildiğinde “kulun tövbesini kabul edip lutuf ve ihsanıyla ona yönelmesi” mânasına gelir. (Zeccâc, s. 61-62; Kuşeyrî, et-Taḥbîr, s. 84).

Eğer işlenilen günah kul ile Rabbi arasındaysa tevbesinin kabul olabilmesi için üç şartı yerine getirmesi gerekiyor.

Ben tevbe ettim kabul olduğunu nasıl anlarım?

Seninle Rabbin arasında olan günahın kul hakkı olmayan günahlarda üç şart vardır.

İslam âlimlerine göre bir tövbenin makbul olabilmesi için;

1-İşlenen günahı terk etmek.

Mesela faiz alıp vermek ile meşgul ise

a- Faiz alıp vermeyi terk edecek.

b-Faizi alıp verdiğine pişman olacak

c- Bir daha faiz alıp vermemeye azmedip söz verecek ve bir daha bu günaha yaklaşmayacak.

2-Günah işlediğine pişman olmak,

3-Günahı bir daha işlememeye azmedip söz vermek,

Eğer işlenen günah kul haklarıyla ilgili ise, bu durumda, hak sahibi ile helalleşmek, Allah’tan af dilemek gerekir. Mesela birinin parasını malını gasp etmişse, gıybet yada dedikodu iftira atmış ise; o günahı terk edecek işlediğine pişman olacak, bir daha o günaha dönmemeye azmedecek. Bir de hak sabi ile helalleşecek.

AYET-İ KERİMELERDE TEVBE
Nur Suresi 24/31.ayeti kerimede
وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

vetûbû ila(A)llâhi cemî’an eyyuhâ-lmu/minûne le’allekum tuflihûn(e)
Meali şerifi: Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!
 

(topluca) جَم۪يعًا(Allah'a) اِلَى اللّٰهِ (ve tevbe edin)وَتُوبُٓوا

(felaha eresiniz)تُفْلِحُونَ(umulur ki) لَعَلَّكُمْ (ey mü'minler)اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ


AYETLERİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ:Ey mü'minler! İtaate sarılmak ve şehevi arzulardan sakınmak suretiyle Rabbinize dönün ki, rızasını kazanasınız, dünya ve ahiret mutluluğunu elde edersiniz.

Tevbenini hakikati budur. Kul hakkından kurtulmak, ihlal edilen hakkı, sahibine veya varislerine iade etmekle ya da affını istemekle olur.Yüce Allah, bağışlanacak müminlerin vasıflarını sıralarken onları teşvik babında şöyle buyurmaktadır:


Âl-i İmrân Suresi 3/133.ayeti kerime

وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّق۪ينَۙ

Vesâri’û ilâ maġfiratin min rabbikum vecennetin ‘arduhâ-ssemâvâtu vel-ardu u’iddet lilmuttekîn(e)
Meâli şerifi: Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve 
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.



(Rabbinizden)مِنْ رَبِّكُمْ (bir bağışlanmaya) اِلٰى مَغْفِرَةٍ (ve koşun)وَسَارِعُٓوا
 (takvalılar için)لِلْمُتَّق۪ينَۙ (hazırlanmış)اُعِدَّتْ (genişliği) عَرْضُهَا(ve cennete)وَجَنَّةٍ 


وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ: 
Rabbinizin affına cennetine koşun,
عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ: O cennet ki genişliği yerle gök arası kadar
اُعِدَّتْ لِلْمُتَّق۪ينَۙ Takvalılar için hazırlandı.

Ayetlerde Genişliği yer ve gök kadar olan o cennet kimler içindir ?
Âl-i İmrân Suresi 134.ayeti kerime

اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ

Elleżîne yunfikûne fî-sserrâ-i ve-ddarrâ-i velkâzimîne-lġayza vel’âfîne ‘ani-nnâs(i)(k) va(A)llâhu yuhibbu-lmuhsinîn(e)
Meâli şerifi: Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.

(bollukta)فِي السَّرَّٓاءِ (infak ederler) يُنْفِقُونَ (onlar ki)اَلَّذ۪ينَ
  (öfkelerini)الْغَيْظَ(yutkunurlar)وَالْكَاظِم۪ينَ(darlıkta) وَالضَّرَّٓاءِ 
 (insanları) عَنِ النَّاسِۜ  (ve affederler) وَالْعَاف۪ينَ 
  (güzel davrananları)الْمُحْسِن۪ينَۚ (sever)يُحِبُّ (Allah'da) وَاللّٰهُ 

اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ:Onlar genişlikte ve darlıkta infak ederler.
وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ Kinlerini yutarlar.


Âl-i İmrân Suresi 133 ve 134.ayetlerin önceki ayetlerle münasebeti 
 
Yüce Allah önceki ayetlerde mü'minleri sabırlı ve takva sahibi olmaya teşvik etti ve Bedir savaşında onlara melekleriyle yardım ettiğine dikkatlerini çekti. Bu ayetlerde de rızasını kazanmaları için mü'minlere yarışmalarını emretmektedir. Daha sonra da Uhud savaşını ve Peygamber'in emrine muhalefetleri sebebiyle mü'minlerin, önce zafer kazanmışken hezimete uğramalarını geniş bir şekilde açıklamakta .. Bunu takiben de bela ile imtihanın, hayatın bir sünneti olduğunu, peygamberlerin öldürülmesinin mü'minlerin kalplerine bir zafiyet vermemesi gerektiğini belirtmektedir. Daha sonra, ayet-i kerimeler, Uhud gazasından alınacak bir çok ders ve ibretleri açıklar.

KELİMELERİN İZAHI 

وَسَارِعُٓوا:Sâri'û koşuşunuz demektir.
السَّرَّٓاءِ:Serra, rahatlık manasınadır.
وَالضَّرَّٓاءِ:Darra, darlık ve şiddet manasınadır.
الْكَاظِم۪ينَ:Kazımin öfkelerini yenenler demektir.كظم الغيظöfkesini yuttu ve tuttu, manasınadır. Bir kimse düşmana karşı gücü yettiği halde öfkelendiğini belirtmezseكظم غيظهdenir. Araplar, bir kimse kırbayı doldurup ağzını bağladığında كظم القريةderler. Bu kelime, burdan alınmıştır. 

AYETLERİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

133.وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ:Allah'a itaat etmek ve emirlerine sarılmak sliretiyle, mağfireti gerektiren amellere koşuşunuz.
وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ:ve göklerin ve yerin genişliği kadar geniş olan Cennete koşunuz. Nitekim Hadid süresinde  وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ:"Genişliği, göklerle yerin genişliği kadar olan Cennete koşun" [Hadid suresi, 57 /21] buyrulmuştur. Burada maksat Cennetin genişliğini açıklamaktır. Genişliği bu kadar olursa, uzunluğu ne kadar olur, düşün اُعِدَّتْ لِلْمُتَّق۪ينَۙBu Cennetler, Allah'ın emrini uygulayanlar için hazırlanmıştır. 

134.اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ:Onlar öyle kimselerdir ki, bollukta da darlıkta da Allah için mallarını bol bol harcarlar.وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ. İntikam almaya güçleri yettiği halde öfkelerini tutarlar. وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜkendilerine kötülük veya zulmedenleri bağışlarlar.
وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚAllah, bu ve benzeri güzel vasıflarla muttasıf olanları sever.


EDEBİ SANATLAR

1.عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ: "Onun genişliği semavat ve arzdır." Yani semavat ve arzın genişliği gibidir. Burada benzetme edatı ile benzetme yönü gizlenmiştir. Buna teşbih-i beliğ denir.

2.سَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ:"Bir mağfirete koşun." Yani mağfireti gerektiren sebeplere koşun. Bu, bir şeyi, sebebinin yerine zikretme kabilindendir.

3.السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ:"Bolluk ve darlık." Burada edebi sanatlardan tıbak vardır.
 
4.وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ:Günahları Allah' tan başka kim bağışlar ki. Buradaki soru ile olumsuzluk kastedilmektedir. Yani Allah' tan başkası bağışlamaz demektir.
5.اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ مَغْفِرَةٌ:Onların mükafatları mağfirettir. Mü'minlerin makamlarının yüksekliği ve faziletteki mertebelerinin yüceliğini göstermek için uzaklık ifade eden işaret ismi kullanılmıştır.

6.وَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۜ:"Böyle amel edenlerin mükafatı ne güzeldir." Burada mahsusun bil medh (övülen) hazfedilmiştir. Takdiri وَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۜ ذٰلِكَdir.

FAYDALI BİLGİLER

1.وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ:Ayet-i kerimesinde, birçok güzel ahlak esası vardır. Bunlar Allah yolunda bolca harcamak, öfkeyi tutmak, kötülük edenleri affetmek, günahlardan tevbe etmek gibi esaslardır. Bunların herbiri, sayılamıyacak kadar faziletlerin kaynağıdır.

2.Ayette mağfiret Cennetten önce zikredilmiştir. Çünkü bir şey, önce pisliklerden temizlenir, sonra süslenir. Buna göre hata ve günahlardan temizlenmemiş olan kimse Cennete girmeye hak kazanamaz. 

3. Burada ne kadar çok geniş olduğunu vurgulamak için, hususi olarak en manasına gelen "arz" kelimesi zikredilmiştir. Eni bu kadar olursa uzunluğu ne kadar olur? 
İbn Abbas (r.a.) şöyle der: Yedi gök ve yedi yer birbirine eklendiğinde ne kadar geniş olursa Cennetin genişliği de o kadardır.[el-Bahru'l-muhit, 3/58]

4. Heracles, Peygamber (s.a.v.)'e şöyle yazdı: Sen beni, göklerin ve yerin genişliğindeki Cennete davet ediyorsun. Öyleyse Cehennem nerede? 
Rasulullah şöyle buyurdu:"Sübhanellah ... Peki gündüz olduğunda gece nerede?"
[Bu hadisi Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir]

5.Yüce Allah birçok ayette, ahiretle ilgili amellerde yarışmayı emretti:
سَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ:"Mağfirete koşun" [Âl-i İmrân suresi 3/133] 
سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ:"Mağfiret için yarışın" [Hadid suresi, 57 /21]
 فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ:"Hayırlarda yarışın" [Bakara suresi, 2/148] 
فَاسْعَوْا اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِ:"Allah'ın zikrine koşun"[Cuma suresi, 62/9]
وَف۪ي ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَۜ:"İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar."[Muttaffifin suresi, 83/26]
Dünya ile ilgili amellerde ise yavaş hareket etmeyi emretti:
فَامْشُوا ف۪ي مَنَاكِبِهَا: "Yerin sırtlarında dolaşın" [Mülk süresi 67 /15]
يَضْرِبُونَ فِي الْاَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِۙ وَاٰخَرُو: "Diğer bir kısmınız yeryüzünde yürüyecekler" [Müzzemmil suresi, 73/20]
***

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kuvvetli kimse, (güreşte hasmını yenen) pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir."

[Buhârî, Edeb 76; Müslim, Birr 107, (2760); Muvatta, Hüsnü'lhalk 12, (2, 906).]
وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ Kendilerine kötülük yapanları affederler.
وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ Allah-u Teâlâ iyilik yapanları sever.


Kur'an bu ayeti kerimede bize Allah'ın razı olduğu güzel ahlakdan bize bahsediyor.
Âl-i İmrân Suresi 135.ayeti kerimede

وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Velleżîne iżâ fe’alû fâhişeten ev zalemû enfusehum żekerû(A)llâhe festaġferû liżunûbihim vemen yaġfiru-żżunûbe illa(A)llâhu velem yusirrû ‘alâ mâ fe’alû vehum ya’lemûn(e)

Meâli şerifi: Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.

(bir kötülük)فَاحِشَةً(yaptıkları) فَعَلُوا(zaman)اِذَا (ve onlar)وَالَّذ۪ينَ
(Allah'ı hatırlayarak)ذَكَرُوا اللّٰهَ(nefislerine)اَنْفُسَهُمْ(zulmettikleri)ظَلَمُٓوا (ya da)اَوْ
(kim)وَمَنْ(günahlarının)لِذُنُوبِهِمْۖ(bağıslanmasını dilerler)فَاسْتَغْفَرُوا
(Allah'tan)اِلَّا اللّٰهُۖ(günahları)الذُّنُوبَ(bağışlayabilir)يَغْفِرُ
 (şeylerde hatalarında)عَلٰى مَا(ve onlar ısrar etmezler)وَلَمْ يُصِرُّوا
(bile bile)يَعْلَمُونَ(onlar)وَهُمْ(yaptıkları)فَعَلُوا



وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً:
Onlar kötü bir iş yaptıklarında
ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ:
Ya da nefislerine zulmettiklerinde (içki içmek, insanlara eziyet etmek gibi..)
ذَكَرُوا اللّٰهَ:Allâh-u Teâlâ'yı hatırlarlar.
فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ:Günahlarına tevbe ederler.
وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ:Günahları da Allah'tan başka kim affedebilir.
وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا:Onlar işlemiş oldukları günahlarda ısrar etmezler.
وَهُمْ يَعْلَمُونَ Onlar yaptıkları hatayı bilirler pişman olurlar tevbe ederler.


AYETİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

135.وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ:Yine onlar öyle kimselerdir ki, büyük günahlardan bir günah işlediklerinde,[Fahişe zina demektir. Nefse zulüm ise, bundan daha aşağı derecede günah olan bakma ve dokunma demektir.]   ya da herhangi bir günah sebebiyle kendilerine zulmettiklerinde
ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ: Hemen Allah'ın azametini ve kendisine isyan edenlere_hazırladığı azabı hatırlar, günahtan uzak durur, tevbe eder ve Allah'a yönelirler.
وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ:Günahları Allah' tan başka kim bağışlar ki? Bu soru cümlesi olumsuzluk ifade eder. Günahları, Allah' tan başkası bağışlamaz demektir. Bu cümle, kulların kalplerini hoş etmek onları tevbeye teşvik etmek ve günahlar ne kadar büyük olursa olsun, Allah'ın affının daha büyük ve rahmetinin daha geniş olduğunu açıklamak için gelmiş bir ara cümlesidir. 
وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ:O kullar, yaptıklarının çirkinliğini bile bile bu fiillerinde ısrar etmezler. Bilakis onlardan uzak durur ve tevbe ederler.


Allahu Teala kuranı kerimde Adem aleyhisselamın tevbesinden bahseder ve şöyle der. Adem (as) yasak meyveyi yiyerek cennetten çıkarılmasına sebep oldu.
Bakara Suresi 2/35 ayet-i kerimede 

وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ

velâ takrabâ hâżihi-şşecerate fetekûnâ mine-zzâlimîn(e)
şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.

(olursunuz)فَتَكُونَا(ağaca)الشَّجَرَةَ (şu)هٰذِهِ(yaklaşmayın)وَلَا تَقْرَبَا
(zalimlerden)مِنَ الظَّالِم۪ينَ


Adem (as), Allâh-u Teâlâ'nın emrine karşı gelince pişman oldu. Kur'an'ı Kerim onun tevbesinden şöyle bahsediyor.
Bakara Suresi 2/36.ayet-i kerimede


فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ

Fe ezellehume-şşeytânu ‘anhâ feaḣracehumâ mimmâ kânâ fîhi(s) vekulna-hbitû ba’dukum liba’din ‘aduvv(un)(s) velekum fi-l-ardi mustekarrun vemetâ’un ilâhîn(in)

Meâli şerif: Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. 
Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, 
“Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik.

(oradan) عَنْهَا (şeytan)الشَّيْطَانُ (Onların ayağını kaydırdı) فَاَزَلَّهُمَا 
   (içinde) ف۪يهِۖ (bulundukları)كَانَا(yerden)مِمَّا (çıkardı)فَاَخْرَجَهُمَا
 (kiminize)لِبَعْضٍ (kiminiz)بَعْضُكُمْ (inin)اهْبِطُوا(ve dedi ki)وَقُلْنَا
(yeryüzünde) فِي الْاَرْضِ  (sizin için vardır)وَلَكُمْ (düşman olarak) عَدُوٌّۚ
 (bir süre) اِلٰى ح۪ينٍ(nimet)وَمَتَاعٌ  (kalmak)مُسْتَقَرٌّ




فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا Şeytan onlara süslü gösterdi.
فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ Cennette nimetler içersindeydiler onları oradan çıkardı.
وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ Bizde onlara dedik ki birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin.
وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ Orası sizin yurdunuz belirli bir süre eceliniz gelinceye kadar orada yaşayacaksınız.

Bakara Suresi 37.ayet-i kerime

فَتَلَقّٰٓى اٰدَمُ مِنْ رَبِّه۪ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِۜ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ

Fetelakkâ âdemu min rabbihi kelimâtin fetâbe ‘aleyh(i)(c) innehu huve-ttevvâbu-rrahîm(u)
Meâli Şerif: Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı,
(onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti.
Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.


 (kelimeler)كَلِمَاتٍ  (Rabbinden)مِنْ رَبِّه۪(Adem) اٰدَمُ (derken aldı)فَتَلَقّٰٓى
  (O)هُوَ (şüphesiz)اِنَّهُ (onun)عَلَيْهِۜ(tevbesini kabul etti)فَتَابَ 
(tevbeyi çok kabul edendir.)التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ 



فَتَلَقّٰٓى اٰدَمُ مِنْ رَبِّه۪ كَلِمَاتٍ Allâh-u Teâlâ Adem (as) bazı kelimeler (vahyetti) ilham etti. Adem (as) duası şuydu.

AYETLERİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR (Bakara suresi 35-36-37)

35.وَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ:Biz dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin Havva, birlikte ebedi Cennete yerleşiniz.
وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَاۖ"Cennetin mevyelerinden , , istediğiniz yerden, istediğiniz kadar bol bol yeyiniz." 
وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ:"Şu ağaca yaklaşmayın, aksi takdirde Allah'a isyan ederek kendilerine zulmedenlerden olursunuz" İbn Abbas (r.a.) bu ağacın üzüm ağacı olduğunu söyler.
36.فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا:daki zamirin ağacı göstermesi halinde ayetin manası şöyle olur: "Şeytan, ağaç sebebiyle onları hataya düşürdü ve ondan yedirerek yoldan çıkardı" Zamirin, Cenneti göstermesi halinde ise mana: "Şeytan, onları Cennetten çevirdi ve uzaklaştırdı" şeklinde olur.
[Bu görüş, Celaleyn Tefsiri'nin yazan Suyı'.ıti ve Mahalli'nin görüşüdür. Bakınız Celiileyn Tefsiri, I/7,-Taberi birincı görüşü tercih eder. 1/180 vd. Mısır, 1321.]
فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ:Ve şeytan onları, içinde bulundukları Cennet nimetlerinden çıkarttı
وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ:Biz de onlara, "birbirinize düşman olarak, şeytan size, siz de ona düşman olduğunuz halde Cennetten yeryüzüne ininiz" dedik. "Kuşkusuz şeytan sizin düşmanınızdır. Siz de onu düşman sayın" mealindeki ayet de bu manayı desteklemektedir. " İniniz" emrinin muhatabı Adem, Havva ve İblis' tir.
وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ: "Sizin için dünyada ikamet edebileceğiniz yerleşme yeri"
وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ:"ve ecelleriniz gelinceye kadar yeryüzünün nimetlerinden faydalanma imkanınız vardır.

37.فَتَلَقّٰٓى اٰدَمُ مِنْ رَبِّه۪ كَلِمَاتٍ:"Adem, Rabbinin kendisine ilham ettiği bazı duaları aldı " ve onlarla Allah'a dua etti. Bu dualar, A'raf sûresinde "(Adem ile eşi) dediler ki: "Ey Rabbimiz, biz kendimize zulmettik ... "[A'raf suresi, 7 /23.]mealindeki ayette olup, yerinde açıklanacaktır.
فَتَابَ عَلَيْهِۜ:"Rabbi de onun tevbesin kabul etti"
اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ:"Zira O, tevbeyi çok çok kabul eden ve kullarına bolca rahmet edendir.

EDEBi SANATLAR

1.وَقُلْنَا:"Biz dedik" fiilinin çoğul olarak gelmesi saygı ifade etmek içindir. Bu fiil وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ: "Hani Rabbin söylemişti" üzerine atfedilmiştir. Burada, heybeti arttırmak ve azameti göstermek için üçüncü şahıstan birinci şahısa dönüş vardır.
2.فَسَجَدُٓوا "Secde ettiler" deki فَاء (fâ) onların, gecikmeden, süratle Allah'ın emrine uyduklarını ifade eder. Bu ayette, hazif yoluyla icaz vardır. Takdiri فَسَجَدُٓوالة şeklindedir.أبي"kabul etmedi" kelimesinde de aynı durum olup tümleci düşürülmüştür. 
3.وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ: "Bu ağaca yaklaşmayın" ifadesinde mübalağa sanatı vardır. Burada asıl yasaklanan ağacın mevyesinden yemektir. وَلَا تَقْرَبَا:fiili ile, ağaca yaklaşmayı yasaklamak, onun meyvesinden yemeği şiddetle nehyetmek içindir. Çünkü bir işe yaklaşmayı yasaklamak, o işi yapmayı aşırı bir şekilde yasaklamak demektir. Nitekim "zinaya yaklaşmayın"[İsra sfrresi, 17 / 32.]   mealindeki ayette de bu mana kasdedilmiştir. Çünkü zinaya yaklaşmayı yasaklamak, zina fiiline götüren yolları kesmek demektir.

4.مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ:"İçinde bulundukları şeylerden" ifadesi, içinde bulundukları nimetlerin büyüklüğünü gösterme bakımından, من النعيين veyaمن الجنة ifadelerinden daha vurguludur. Zira, bir şeyin büyüklüğünü göstermek için, o şeyi müphem ifade etmek belagat üsluplarından birisidir. Nitekim

مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ:Ayetinde de böyle olmuştur. Bundan maksat, dinleyen kimsenin, o şeyin büyüklük ve kemalini, mümkün olan en yüksek seviyede tasavvur etmesini sağlamaktır.

5.التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ:kelimeleri de mübalağa kiplerindendir. O, tevbeyi çok çok kabul eden ve rahmeti bol olan demektir.

A'râf Suresi 23.ayet-i kerime

قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَٓا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
Kâlâ rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve-in lem taġfir lenâ veterhamnâ lenekûnenne mine-lḣâsirîn(e)
Meâli Şerifi: Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” diye tevbe ettiler.
فَتَابَ عَلَيْهِۜ:O da onları söyledi Allâh-u Teâlâ tevbelerini kabul etti.
اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ: O bütün tevbeleri kabul eden merhametli olandır.

Şeytan hatasını kabul etmedi, kibirlendi kafirlerden oldu ama Hz. Adem (as) hatasını anladı pişman oldu tevbe etti Allâh-u Teâlâ tevbesini kabul etti. Şimdi Adem (as) gökyüzünde Allâh-u Teâlâ'nın huzurundadır.

Tevbe Farz mıdır?

Günahlardan dolayı tövbe etmek farzdır. Tevbe, kulluğun Hz. Âdem’le başlayan bir göstergesidir. Günahkâr kimse vakit geçirmeden tövbeye yönelmelidir. “Allah kulunun tövbesini, can boğaza gelmedikçe kabul eder.” Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (Tirmizî, Deavât 100; İbn Mâce, Zühd 30)

Hadsin açıklaması: Ölümün gizli olduğunu her an gelebileceğini insanın aceleyle tevbe etmesi gerektiğini buyuruyor.

Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:


Nisâ Suresi 17.ayet-i kerimede



اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا



İnnemâ-ttevbetu ‘ala(A)llâhi lilleżîne ya’melûne-ssû-e bicehâletin śümme yetûbûne min karîbin feulâ-ike yetûbu(A)llâhu ‘aleyhim(k) vekâna(A)llâhu ‘alîmen hakîmâ(n)

Meâli şerifi: Allah'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de 
sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; 
Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.


(Allah'a göre)  عَلَى اللّٰهِ(tevbesi makbuldür)التَّوْبَةُ (şüphesiz)اِنَّمَا 
    (cahillikle)بِجَهَالَةٍ(kötülük)السُّٓوءَ (yaparlar)يَعْمَلُونَ (şu kimselerin)لِلَّذ۪ينَ
(hemen ardından)مِنْ قَر۪يبٍ  (dönerler tevbe ederler)يَتُوبُونَ (sonra)  ثُمَّ


 (onların)عَلَيْهِمْۜ (Allah) اللّٰهُ (tevbesini kabul eder)يَتُوبُ (işte)فَاُو۬لٰٓئِكَ
  (hüküm ve hikmet sahibidir)حَك۪يمًا (Allah bilendir)وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا



اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ 
Allah'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden cahillik ederek nefislerine uyup sonra da tevbe edenlerin tevbesidir;
ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ Sonra yaptığı hatasından dolayı hemen pişman olup tevbe etti.

فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ İşte böylelerinin tevbesini Allâh-u Teâlâ kabul eder.

وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا Allâh-u Teâlâ herşeyi bilen ve haberi olandır.

Nisâ Suresi 18.ayeti kerimede

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۚ حَتّٰٓى اِذَا حَضَرَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ اِنّ۪ي تُبْتُ الْـٰٔنَ وَلَا الَّذ۪ينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا


Veleyseti-ttevbetu lilleżîne ya’melûne-sseyyi-âti hattâ iżâ hadara ehadehumu-lmevtu kâle innî tubtu-l-âne velâ-lleżîne yemûtûne vehum kuffâr(un)(c) ulâ-ike a’tednâ lehum ‘ażâben elîmâ(n)

Meâli Şerifi: Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.


 (kimselerin) لِلَّذ۪ينَ (tevbesi) التَّوْبَةُ (geçerli değildir)وَلَيْسَتِ
(zaman)اِذَا  (nihayet)حَتّٰٓى(kötülüklerin) السَّيِّـَٔاتِۚ (yapanların)يَعْمَلُونَ
   (der)قَالَ (ölüm)الْمَوْتُ (kendilerine)اَحَدَهُمُ (gelip çattığı) حَضَرَ 
 (ve değildir) وَلَا (şimdi)الْـٰٔنَ(tevbe ettim) تُبْتُ  (muhakkak ben)اِنّ۪ي
   (kafir)كُفَّارٌۜ (olarak)وَهُمْ (ölenlere)يَمُوتُونَ(kimselerin) الَّذ۪ينَ  
       (azab)عَذَابًا(onlar için)لَهُمْ(hazırlamışızdır)اَعْتَدْنَا (işte)اُو۬لٰٓئِكَ
(acı)اَل۪يمًا 

Bir kişinin can boğazına geldiği zaman yaptığı tevbe kabul değildir buyuruyor Allâh-u Teâlâ

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ Bu tevbe geçerli değildir.
لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۚ O kimseler ki günah işliyor
حَتّٰٓى اِذَا حَضَرَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ Kendisine ölüm geldiği zaman
قَالَ اِنّ۪ي تُبْتُ الْـٰٔنَ Ben şimdi tevbe ettim diyor.
وَلَا الَّذ۪ينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌۜ Ve geçerli değildir ki kafir olarak ölenlere

اُو۬لٰٓئِكَ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا Onlar için elem verici bir azab hazırlamışız.

Bu ayeti kerimeden çıkarmamız gereken ders Allâh-u Teâlâ tevbede acele ediniz. Can boğaza gelmeden bu fırsatı kaçırmayın..
"Accilû bi’s salâti gablel fevt ve accilû bi’t tevbeti gablel mevt…"

“Vakti geçmeden namaz kılmakta acele edin. Ve ölüm gelmeden önce tevbe etmekte acele edin.” güzel bir söz vardır.

İnsan günahlarına tövbe ederken kendisine İbrahim ve ismail aleyhiselamı örnek almalı. Kur'an'ı Kerimde geçen dua ayetleriyle niyaz etmeli.

Bakara Suresi 2/128 ayeti kerimede

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَٓا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَۖ وَاَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ


Rabbenâ vec’alnâ muslimeyni leke vemin żurriyyetinâ ummeten muslimeten leke veerinâ menâsikenâ vetub ‘aleynâ(s) inneke ente-ttevvâbu-rrahîm(u)

Meâli Şerifi: “Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”Tevbe yerine de geçen duadır.

   (teslim olanlardan)مُسْلِمَيْنِ(bizi yap)وَاجْعَلْنَا(Rabbimiz)رَبَّنَا 
 (bir ümmet çıkar)اُمَّةً (neslimizden de) وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَٓا (sana) لَكَ 
   (ve bize göster) وَاَرِنَا (sana) لَكَۖ (teslim olan)مُسْلِمَةً
 (bizden) عَلَيْنَاۚ(ve tevbemizi kabul et)وَتُبْ (ibadet yollarımızı) مَنَاسِكَنَا
 (tevbeleri kabul eden) التَّوَّابُ  (ancak sensin)اَنْتَ (şüphesiz sen)اِنَّكَ
(ve çok merhametli olan) الرَّح۪يمُ 

AYETİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَٓا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَۖ: Ey Rabbimiz! Bizi sana itaat eden ve senin hükmüne o , boyun eğen kimseler kıl.

وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَٓا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَۖ:Soyumuzdan da, sana teslim olan ve senin azametine boyun eğen ümmet meydana getir.
وَاَرِنَا مَنَاسِكَنَا: Bize ibadet yollarını ve haccın yapılış şekillerini öğret.

وَتُبْ عَلَيْنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ: Tevbemizi kabul buyur ve bize acı. Çünkü senin mağfiretin büyük, rahmetin geniştir.



Muhyiddin-i Gülşenî Hz. bir nutku şerifinde çok güzel anlatmıştır.


Niyâz-ı arz-ı hâcâte ulu dergâhımız vardır
Dil ü candan münâcâte bizim Allahımız vardır
Kılavuzlar bizi Hakk'a komaz râh-ı dalâletde
Sözü Mevlâ'sına geçen Resûlullahımız vardır
Tarîk-i Hakk'a her kâmil bir elden hep sülûk eyler
Bizim semt-i Muhammed'den uzun bir râhımız vardır
Tarîkat ehliyiz sôfî bizi sanma kuru zâhid
Geceler kılarız zârı seherde âhımız vardır
Günâhkârım deyu Muhyî ümîdin kesme Allah'dan
Muhammed Mustafâ gibi şefâatgâhımız vardır.


Günah işleyen insan Allah'ın rahmetinden ümit kesmemesi gerektiğini Allâh-u Teâlâ emrediyor ve şöyle buyuruyor.
Zümer Surei 39/53 ayette


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ


Kul yâ ‘ibâdiye-lleżîne esrafû ‘alâ enfusihim lâ taknetû min rahmeti(A)llâh(i)(c) inna(A)llâhe yaġfiru-żżunûbe cemî’â(an)(c) innehu huve-lġafûru-rrahîm(u)

Meâli Şerifi: De ki: "Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! 
Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. 
Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir."

(aşırı giden)الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا (kullarım) عِبَادِيَ(ey) يَا (de ki) قُلْ
 (umut kesmeyin) تَقْنَطُوا (asla) لَا (nefislerine)اَنْفُسِهِمْ (karşı)عَلٰٓى
(Allah)اللّٰهَ (şüphesiz) اِنَّ  (Allah'ın rahmetinden)  مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ
     (çünkü O)اِنَّهُ (bütün)جَم۪يعًاۜ (günahları)الذُّنُوبَ (bağışlar)يَغْفِرُ
(çok bağışlayandır çok esirgeyendir)هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ


AYETİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR
53.قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ:Ey Peygamber! Günahları işlemek sı1retiyle kendilerine kötülükte aşırı giden o mü'min kullarıma bildir ki,
لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ:Allah'ın bağışlamasından ve rahmetinden ümit kesmeyin.
اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ:Şüphesiz Yüce Allah, dilediği kimsenin, deniz köpüğü kadar da olsa, bütün günahlarını örter.
اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ:Çünkü O'nun, merhameti bol, affı geniştir. Ayetin zahiri, mü'minleri Allah'ın rahmetinden ümit kesmemeye çağırmaktadır. Zira Yüce Allah "قُلْ يَا عِبَادِيَ De ki, ey kullanın!" buyurmuştur. 
İbn Kesir şöyle der: Bu, ayet, kafir olsun olmasın bütün asileri tevbeye Allah'a yönelmeye bir çağrı ve Yüce Allah'ın günah ne kadar çok olursa olsun, günahlardan dönen ve tevbe eden kimselerin bütün günahlarını bağışlayacağına dair bir bildiridir.[Muhtasaru İbn Kesir, 3/225]

EDEBİ SANATLAR
لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ:Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin" cümlesinde, 1. şahıstan III. şahsa dönüş vardır. Aslı, "لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَتي Rahmetimden ümit kesmeyin" şeklindedir. Edebiyatçılar şöyle der: قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ De ki, ey nefislerine zulmeden kullarım ... !" ayet-i kerimesinde, güzel edebi sanat türleri mevcuttur. Onlardan biri: Yüce Allah'ın, mahlukatına yönelmesi ve onlara seslenmesidir. Diğeri  عِبَادِيَ kullarım şeklindeki terkipte,عِبَادِ kullar, kelimesinin للّٰه  lafz-ı celiline muzâf olması onlara değer verilmesidir. Bir diğeri, 1. şahıstan III. şahsa dönülerekمِنْ رَحْمَتيyerine مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ denilmesidir Bir diğeri, rahmetin, bütün isim ve sıfatları kapsayan "Allah" lafzıyla tamamlanmasıdır. Bir diğeri de, hem mübtedası hem haberi marife olan ve  إنve"هُوَfasıl zamiri" ile pekiştirilmiş olan اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُcümlesinin getirilmesidir.

***
"Ey Âdemoğlu! Eğer bana yeryüzü dolusu hatalarla gelsen, sonra bana şirk koşmadan kavuşsan, sana yeryüzü dolusu kadar bağışlamamla gelirim.”[Tirmizi, Daavat, 98]

Fürûğî hzleri bir nutku şerifinde :

Esirem nefs elinden
Zevkim olmaz taâte Ya Rab!

Yüzüm bir hayra dönsem
Dönderir ma'siyete Ya Rab!

Varılmaz bu hacaletle
Huzurlu izzete Ya Rab!

Şefaâtkânını gönder
Bu asi Ümmete Ya Rab!



Bize Lateknetudan
Müjde verdin rahmete Ya Rab! 

Demekle bize bu ayeti anlatıyor.


Allah'ın huzuruna iki şeyle çıkmayın.

1-) Allâh-u Teâlâ'nın affetmediği şirk küfürdür. Nisâ Suresi 48.ayet-i kerimede

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ

İnna(A)llâhe lâ yaġfiru en yuşrake bihi veyaġfiru mâ dûne żâlike limen yeşâ(u)
Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz;

2-) Kul hakkı ile Allâh-u Teâlâ'nın huzuruna çıkmayın..


Yorum Gönder

0 Yorumlar