Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

1.Hikmet - Günah işlendiğinde ümidin azalması,insanın ameline güvenmesinin alametidir.




اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ

صَلُّوا عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ

صَلُّوا عَلَى طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّد 

صَلُّوا عَلَى شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ

رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ لِى اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِى يَفْقَهُوا قَوْلِى

سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَ ادُ الْكَرِيمُ

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم بسم الله الرحمن الرحيم


1.Hikmet 

من علامة الاعتماد على العمل نقصان الرجاء عند وجودالزلل 

''Günah işlendiğinde ümidin azalması,insanın ameline güvenmesinin alametidir.''


Salih amelim çok ve işlediğim iyi ameller kurtuluşum için yeterli düşüncesine sahip olan sâlik, günah işlediğinde Allah'ın rahmetine, affına ve keremine değil; amelinin çokluğuna güvenmiş olur.
Mümin korku ve ümit arasında olmalıdır. Yerine ve zamana göre bu iki kefeden biri daha ağır da bassa, her ikisi gönülde mutlaka birlikte yer almalıdır. Sâlik, korku ve ümit kanatlarının dengeli olması halinde kemâlâta ulaşabilir.  

Allâh-u Teâlâ Secde Suresi 16.Ayet-i kerimede şöyle buyurdu:

yed’ûne rabbehum ḣavfen vetame’an

Korku ve ümit ile Rablerine kulluk ederler.

Bu hakikate Peygamberimiz (a.s.m) şu sözleriyle işaret etmiştir:

“Hiç kimse kendi ameliyle kurtulamaz.”

“Sen de mi ya Resulallah!” dediklerinde de:

“Evet ben de, meğer ki Rabbim beni rahmetine daldırmıştır.” (Buharî, Rikak, 18; Müslim, Münafikîn, 71-73).


Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurdu:

"Kim bildiğiyle amel ederse, Allah ona bilmediklerini öğretir."


” من عمل بما يعلم , ورثه الله علم ما لم يعلم

kaynak: Ahmed bin Hanbel, Ebu Nuaym 

Salih amel, sâlikin kalbinin safileşmesinin meyvesidir. Nitekim Haşr Suresi 18.Ayet-i kerimede tüm Müslümanların salih amel işlemeleri, Allah'a karşı gelmekten sakınmaları ve yarın için ne hazırladıklarına bakmaları öğütlenmektedir. 


Haşr Suresi 18.Ayet-i kerimede Allah(c.c.):






''Ey inananlar! Allah'tan sakının; herkes yarına ne hazırladığına baksın; Allah'tan sakının çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır.'' buyurdu.

İnsanın zahiri ve batıni amellerini düzenli ve titizlikle yapması İslam'ın şiarlarındandır. Allah'a güvenme ve imanın kemaline işaret eden tevekkül de, İslâm'ın en önemli düsturlarından biridir.

Bu sebeple, İbn Atâullah el-İskenderî (ks.) ilk hikeminde ''amel'' konusunu anlattı ve şöyle buyurdu:

"Kişinin ameline güvenmesi; hata yaptığında Allah'a karşı ümidinin azalması demektir." 

İslâm'a (şeriâta) göre amel etmek, Allâh-u Teâlâ'ya kulluk etmektir. Tarikatte amel ise, salikin her işinde Allâh-u Teâlâ'yı talep etmesidir. Hakikatte ise,salikin kalbine gelen tüm  düşüncelerden Allah'tan gayrı her şeyden soyutlanması demektir. 

Şeriât, zahiri ıslah etmektir. Tarikat, kalbi ve iç âlemi ıslah etmektir. Hakikat ise, kalbe giren düşüncelerden Allah'tan başka her şeyi soyutlayıp atmaktır. 

Hak yoluna revân olan salik, Allâh-u Teâlâ'nın fazlına, muvaffakiyetine, hidayetine O'nun vereceği güç ve kuvvete dayanır ve güvenir. İşlediği amelin çokluğuna, kendi güç ve kuvvetine güvenmez.     

Kasas Suresi 68.Ayet-i kerimede Allah(c.c.):

''Verabbuke yaḣluku mâ yeşâu veyaḣtâr(u)
Rabbin dilediğini yaratır ve seçer; onlar için seçim hakkı yoktur.'' buyurdu.


Bu sebeple, sâlik bütün muvaffakiyetinin ve tevfîkinin Allah-u Teâlâ'nın lütfu ve keremiyle olduğunu bilir. 

Nisa suresi 79. Ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:

Mâ esâbeke min hasenetin femina(A)llâh(i)(s)
Sana gelen bütün iyilikler Allah’tandır.

Ayetin hakikatini anlayan sâlik, kendini aradan çıkarır. Her iyilikte Rabbini müşahade eder. 

Cabir b. Abdullah Ensârî’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilen bir hadis-i şerifte:

''Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün yanımıza geldi ve şunları anlattı.''


"Az önce dostum Cebrâil (Aleyhisselâm) yanımdaydı. Bana dedi ki:"

"Seni hak peygamber olarak gönderen Allah adına yemin ederek söylüyorum ki, Allâh-u Teâlâ’nın kullarından biri, bir dağın tepesinde tam beş yüz yıl O’na ibadet etmişti. Bu dağ, enine boyuna on beş metrekareden daha büyük değildi. Dört bir tarafı dört bin fersah uzunluğunda denizlerle çevriliydi. Allâh-u Teâlâ o kimse için bu adada bir parmak kalınlığında tatlı bir su çıkarmıştı. Bu su, dağın eteğinde bir yerde birikiyor, o adam da buradan ihtiyacını karşılıyordu. Aynı şekilde ona bir nar ağacı vermişti. Bu ağaçta her gün bir nar büyüyordu.

Bu adam akşam olduğu zaman dağın eteğine iniyor, abdestini alıyor ve yiyeceğini yiyordu. Ardından kalkıp namazına devam ediyordu. Bir gün bu adam Rabbinden, ruhunun secdede iken alınmasını, cesedinin toprak olmamasını ve secde halinde iken diriltilmesini istedi. Allâh-u Teâlâ onun dileğini kabul etti ve secdede iken ruhunu aldı."

Cebrâil (Aleyhisselâm) anlatmaya devam etti:

"Biz yeryüzüne her inişimizde ve çıkışımızda onun yanına uğrardık ve onu secde halinde görürdük. Biz ilmi ilâhîde (levh-i mahfûzda) gördük ki, bu adam kıyamet günü diriltilip Allâh-u Teâlâ’nın huzuruna getirilecek."

Allâh-u Teâlâ meleklerine:

"Kulumu rahmetimle cennete koyun." buyuracak adam ise:

"Hayır, beni yaptığım ameller sebebiyle cennete koyun." diyecek.

Bunun üzerine Allâh-u Teâlâ meleklerine:

"Kulum amellerini, kendisine verdiğim nimetlerle kıyaslayın." diye emir verecek.

Melekler ona verilen nimetlerle kulun amellerini karşılaştırmaya başlayacaklar ve görecekler  ki, sadece göz nimeti kulun beş yüz senelik amelini dahi karşılamaz. Bedeninin diğer nimetleri ise karşılıksız kalır.

Bunun üzerine Allâh-u Teâlâ meleklerine:

"Kulumu cehenneme atın." diye emir verecektir. Melekler onu cehenneme doğru götürürken adam:

"Ey Rabbim! Beni rahmetinle cennetine koy." diye feryat edecek. 

Allâh-u Teâlâ meleklerine:

"Kulumu geri getirin, emrini verecektir." 

Kul, Allâh-u Teâlâ'nın huzuruna getirilince Allah'u Teâlâ  soracak:

"Ey kulum! Sen hiçbir şey değilken seni yaratan kimdi?" O:

"Sen yâ Rabbi," diyecektir. 

Allâh-u Teâlâ:

"Bu işlediğin ameller sayesinde mi oldu, yoksa benim rahmetimle mi?" diye soracak:

Kul da:

"Bilakis senin rahmetinle." diyecek.

Allâh-u Teâlâ:

"Sana beş yüz sene ibadet yapma kuvvetini kim verdi?" diye sorduğunda ise:

"Sen verdin ey Rabbim!" diye cevap verecektir. Allâh-u Teâlâ:

"Seni denizin ortasında bir adaya yerleştirip, tuzlu sular içinden tatlı suyu çıkaran; her gün nar ağacından nar ikram eden kimdi? 

Ruhunu secdede iken almamı istedin; bunu senin için kabul ettim.

 Peki bunların tümünü kim yaptı?" diye soracaktır.

Kul ise mahcup bir şekilde:

"Sen yaptın ey Rabbim!" diye cevap verecek.

 Daha sonra Allâh-u Teâlâ şöyle buyuracak:

"Bütün bunlar benim rahmetimle olmuştur. Seni rahmetimle cennetime koyacağım. Meleklerim! Bu kulumu rahmetimle cennetime koyun."

Cebrâil (Aleyhisselam) der ki, “Her şeyde Allah’ın rahmetinin bir tecellisi vardır.” (Tenbîhü’l – Gâfilîn, Yazar: Ebû’l Leys Semerkandî [Rahmetullahi Aleyh] Sayfa: 141-142,)

Kâdirî Tarikatı Şeyhlerinden Ahmed Kuddûsî Hazretleri bir gazelinde:

"Kuddûsî-i bîçare Hudâ’dan dile rahmet
Dünyâ dolusu olsa da âmâle güvenme."

''Ey biçare Kuddusi! Allah'tan merhamet ve yardım iste. Dünya dolusu amelin de olsa ona güvenme.'' buyurmuştur.

Sâlikin, salih amellerine güvenmesi şekavet alametidir. Keramet ve Allâh-u Teâlâ'nın bahşettiği hallere güvenmesi ise salihlerle beraber olmamanın neticesidir.
Allah-u Teâlâ'ya güvenmek ise Mârifetullah'tandır.
Allah-u Teâlâ'ya güvenen sâlik, günah işlediğinde Rabbinden ümidini kesmez. Tâat ve ibadetini arttırdığı zaman ise ümidi artmaz.

Arif Billah,ümidi de korkuyu da bir kenara bırakmıştır. Kıblesi ve düşüncesi yalnızca Rabbidir. Korkusu ve ümidi devamlı olarak birdir.

Efendimiz (a.s.m) buyurdu ki:
"Mümin korku ve ümit arasındadır."

Korku ve ümit bir kuşun iki kanadına benzer. İki kanadıyla uçarsa maksuduna ulaşır.
Mümin korku ve ümit arası olursa Rabbine ulaşır. İsyana meylederse, ümit ipine sarılır ve tâate devam eder. İbadet ve tâate meylederse, korku ipine sarılır ve kibir ve benlikten uzaklaşır.
Seyru sülukta ilerlemek için bu duyguları dengede tutmak elzemdir.


Yorum Gönder

0 Yorumlar