Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

KOLAYLAŞTIRIN ZORLAŞTIRMAYIN AYETİNİN AÇIKLAMASI, NAHL,16/125



بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ
اُدْعُ اِلى سَبيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبيلِه وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدينَ


“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Kuşkusuz Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir” [Nahl,16/125]


اُدْعُ çağır 
اِلى سَبيلِ yoluna 
رَبِّكَ Sen Rabbinin
بِالْحِكْمَةِ hikmet 
وَ ve 
الْمَوْعِظَةِ öğütle 
الْحَسَنَةِ güzel 
وَ ve 
جَادِلْهُمْ mücadele et 
بِالَّتى şekilde
هِىَ onlarla
 اَحْسَنُ en güzel 
اِنَّ Kuşkusuz
رَبَّكَ Rabbin 
هُوَ اَعْلَمُ bilendir 
بِمَنْ ضَلَّ sapanları 
عَنْ سَبيلِه kendi yolundan
وَ ve 
هُوَ O
اَعْلَمُ çok iyi bilir 
بِالْمُهْتَدينَ hidayete erenleri


Ayetin Nüzulü ve Açıklaması
Bu âyet-i kerime Mekke'de, Kureyşlilere karşı silah kullanmama emrinin verildiği, buna karşılık Hz. Peygamber'e, Allah'ın dinine ve şeriatine nazik ve yumuşak ifadelerle, sert ve azarlayıcı olmayan ifadelerle davet etmekle emrolunduğu sırada inmiştir. Müslümanların, kıyamet gününe kadar bu şekilde öğüt vermeleri gerekmektedir. O bakımdan bu âyet-i kerime, muvahhid olup günahkâr kimselere nisbetle muhkemdir. Ancak kâfirlerle savaş bakımından nesli olunmuştur.
[Kurtubî, a,g,e. 10/ 200;]


Bu ayette geçen "Onlarla en güzel şekilde mücadele et” emri de, tebliğ vazifesini ciddi bir şekilde yerine getirmeyi taleb etmektedir. Buna göre tebliğci, tatlı bir dile sahip olmalı, tebliğde soylu bir davranış göstermeli, cezbedici, akla ve mantığa uygun fikirleri öne sürmeli ve muhatabını en güzel bir şekilde ikna etmeye çalışmalıdır.
[Razî, a,g,e. 20/138 vd.; ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Kahire 1977, 3/ 167.]


Merhum müfessir Elmalılı, bu ayeti açıklarken şöyle der: "Tebliğ vazifesini yerine getirme, herkese son nefesine varıncaya kadar bir nevi farzdır. Bununla beraber, dünyada hiçbir hususta ümitsizliğe düşmek caiz değildir. Her ne kadar günahkâr olurlarsa olsunlar, insanların tövbe ve takvasını arzu ve ümit etmek de bir vazifedir. İnsanlığın hali sürekli değişmededir ve kader sırrı meydana gelişinden önce bilinmez. Ne bilirsiniz, bu güne kadar hiç söz dinlemeyen bu insanlar belki yarın dinleyiverir ve sakınmaya başlar, bütün bütün sakınmazsa, belki biraz sakınır ve bu sayede azabı hafifler. Her halde tebliğde bulunup öğüt vermek, tebliği terk etmekten evlâdır. Tebliği bütünüyle terk etmekte ise, hiç bir ümit yoktur. Hiç bir mukavemete maruz kalmayan fenalık daha süratle yayılır. Herhangi bir fenalığın aslını silmek mümkün olmasa da hızını azaltmaya çalışmak da göz ardı edilmemelidir.”
[M. Hamdi Yazır, a,g,e. S, 2313]


Hz. Peygamber (a.s) veda hutbesinde İslâm'ın temel prensiplerini tebliğ ettiği zaman, sık sık hazır olanlara: "Tebliğ vazifemi yaptım mı?" diye sormuş. Onlardan olumlu cevap alınca, "Allah'ım, sen benim tebliğ vazifemi yaptığıma şahid ol!..” diyerek, bu kutsal vazifeyi yerine getirmenin sevincini yaşamıştır.
[Ahmed Zeki Safve, Cemheretu Hutubi'l-Arab, Mısır 1962, 1, 157


Davet, Allah yoluna yapılan bir çağrıdır. Davetçinin şahsına ve milletine yapılan bir çağrı değildir. Davetçinin, bu çağrı ile Allah'a karşı görevini yapmaktan öte bir kazancı yoktur. Onun söz konusu edilebilecek bir üstünlüğü yoktur. Ne dava üzerinde ne de kendisi aracılığı ile doğru yola gelenler üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Bunların ötesindeki mükafatını vermek ise Allah'a aittir.
[Zemahşerî, a,g,e. 4/125; el-Beydâvî, Envâru't-Tenzîl ve Esraru't-Te'vîl, Mısır 1955, 2/73; Razî, a,g,e. 24/100; S.Kutup, a,g,e. 9/263.]

Güzel söz, yılanı dahi deliğinden çıkarır. Güzel davet muminlerin dininin şiarıdır.

Hak sahibi olmak haksızlık yapmayı gerektirmez. Bilakis hak sahibi iken güzel muamele, güzel davet kişinin kemaletini artırır.

Yüce Allah cümlemizi haksızlığa meydan vermeden hakkı ikame etmeyi nasip etsin.


Yorum Gönder

0 Yorumlar