Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

Tefsir Sohbetleri, İnfakın fazileti ve cimriliğin zararları 1.bölüm






اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ


صَلُّوا عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ


صَلُّوا عَلَى طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّد


صَلُّوا عَلَى شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ


رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ لِى اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِى يَفْقَهُوا قَوْلِى


سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ


سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَ ادُ الْكَرِيمُ


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم بسم الله الرحمن الرحيم


Rabbil alemin sözlerin en güzelini söylemeyi nasip eylesin.
Hakkı hak bilip ona tabi olmayı, batılı batıl bilip ondan sakınmayı cümlemize nasip eylesin insallah. 
Tefsir dersimizin konusu: İnfakın fazileti ve cimriliğin zararları 
Allâh-u Teâlâ'nın sana bahşetmiş olduğu nimetleri yine onun rızasını kazanmak için paylaşmanı yani infakta bulunmanı emretmektedir. Bu Allâh'ın sana bir ikramıdır bizler sadece emanetçilik yapmaktayız. Yunus Emre ne güzel söylemiş:
"Mal sahibi, mülk sahibi, 
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan..."
Kullara düşen bu mülkün üzerinde hak iddia etmemek, mala olan sevgilerine rağmen onu yetimlere yoksullara, yolda kalmışlara, ihtiyacından dolayı isteyene, özgürlükleri için kölelere verip infak etmektir.  

Allâh-u Teâlâ Bakara Sûresi 2/245.âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:



مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُٓ اَضْعَافًا كَث۪يرَةًۜ وَاللّٰهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُۣطُۖ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Men że-lleżî yukridu(A)llâhe kardan hasenen feyudâ’ifehu lehu ad’âfen keśîra(ten)(c) va(A)llâhu yakbidu veyebsutu ve-ileyhi turce’ûn(e)
Meâli şerifi: Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz.
(Allah'a borç olarak verecek)يُقْرِضُ اللّٰهَ(o kimse)ذَا الَّذ۪ي (Kimdir)مَنْ
(O na)لَهُٓ(arttırması karşılığında)فَيُضَاعِفَهُ(güzel)حَسَنًا(bir borcu)قَرْضًا
(kat kat)كَث۪يرَةًۜ(fazlasıyla)اَضْعَافًا


  
SAFVETÜ'T-TEFASİR BAKARA SÛRESİ

245.مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُٓ اَضْعَافًا كَث۪يرَةًۜ:Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah' a güzel bir borç verecek olan kim var? Yani, kim, malını Allah rızasını elde etmek ve dinini yüceltmek için cihad ve diğer hayır yollarında harcayacak? İşte Yüce Allah böyle yapan kimseye, bu harcamalarına karşılık verdiğinin kat kat fazlasını verir. Zira onun yaptığı bu harcamalar, alemlerin Rabbi olan zenginler zengini Yüce Allah'a bir nevi borç vermektir. Hadis-i kudsi'de: "Kim, fakir olmayan ve asla zulmetmeyen (Allah'a) borç verir?" buyrulmuştur.
[Kaynak: Bu kudsi hadisi Müslim K. Müsafirin, 1 71; İbn Kesir bu ayeti tefsir ederken Nüzı11 hadisinden alarak zikretmiştir. Bakınız Muhtasaru lbn Kesir 1/222.]

وَاللّٰهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُۣطُۖ:Allah, bela ve mihnetle imtihana tabi tutmak için dilediği kulunun rızkını daraltır, dilediğininkini de bollaştırır.
وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ:Kıyamet günü, sadece O'na döndürüleceksiniz ve O sizi, yaptıklarınızdan dolayı cezalandıracak.

FAYDALI BİLGİLER 

1. Allah ihtiyaçtan münezzeh olduğu halde,مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ cümlesinde, "borç istemek" Allah'a isnat edilmiştir. Bu, sadakaya teşvik içindir. Nitekim, Buhari ve Müslim'in rivayet ettiği bir hadis-i kudside de, hasta, aç ve susuza yapılan iyilik, Yüce Allah'ın nefsine izafe edilmiştir. Hadis-i kudsideki ifadeler şöyledir: 
Ey Ademoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin, senden yemek istedim, bana yemek vermedin, senden su istedim, bana su vermedin.[Müslim, K-el-Birr 43.]

2. Rivayet edildiğine göre, مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ ayet-i kerimesi inince Ensar' dan Ebu'd-Dahdah Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek: 
"Gerçekten Allah bizden borç mu istiyor?" diye sorar.
 Rasulullah (s.a.v.): 
"Evet, ey Ebu'd-Dahdah! der. 
Ebu'd-Dahdah: "Ya Rasulallah! Bana elini uzatır mısın? der. Sonra onun elini tutarak şöyle der:
"Ben, bahçemi Rabbime borç verdim". Bahçesinde altı yüz hurma ağacı vardı. Karısı ve çocukları da orada bulunuyordu. Ebû'd-Dahdah gelerek eşine: Ey Ümmü Dahdah diye seslenir. Karısı: "Buyur" der. Karısına: "Bahçeden çık. Ben onu Yüce Rabbime borç olarak verdim" der.
[kaynak Bu hadisi, Bezzar ve Taberani, İbn Mesut' tan rivayet etmişlerdir (Kurtubi, 111 /237-238; Muhtasaru İbn Kesir, l/222).]
Bir rivayete göre hanımı, "alışverişin karlı olsun Ey Ebû'd-Dahdah" der ve aile fertleriyle birlikte oradan çıkar. 

Allâh-u Teâlâ En'âm Sûresi 6/141.âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:
 
كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ


..kulû min śemerihi iżâ eśmera veâtû hakkahu yevme hasâdih(i)(s) velâ tusrifû(c) innehu lâ yuhibbu-lmusrifîn(e)

Meali şerif:Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü)[197] verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

(meyve verdiği)اَثْمَرَ(zaman)اِذَٓا(meyvasından)مِنْ ثَمَرِه۪ٓ(yeyin)كُلُوا
(asla)وَلَا(hasat)حَصَادِه۪ۘ(günü)يَوْمَ(hakkını sadakasını)حَقَّهُ(ve verin)وَاٰتُوا
(israf edenleri)الْمُسْرِف۪ينَۙ(sevmez)لَا يُحِبُّ(çünkü o)اِنَّهُ(israf etmeyin)تُسْرِفُواۜ


SAFVETÜ'T-TEFASİR EN'ÂM SÛRESİ

141.كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ:Ey insanlar! Yukarıda anlatılan meyveler yetişip olgunlaştığında her birinin meyvesinden, hurmasından ve üzümünden yeyin.

وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ:Hasat zamanı, hoşunuza giden iyi ürünlerden fakirlere ve yoksullara veriniz.
İbn Abbas şöyle der: Ürün, ölçüldüğü ve ölçüsünün bilindiği zaman farz olan zekatı veriniz demektir.
[kaynak: Muhtasaru İbn Kesir, 1 /624.]

وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ:Çok yiyerek israf etmeyiniz. Çünkü bu akla ve bedene zararlıdır. 
Taberi şöyle der: Burada tercih edilecek görüş Ata'nın görüşüdür. Ona göre bu nehiy, her hususta israfı yasaklamayı ifade eder.
[kaynak: Taberi, 12/176.]


Allâh-u Teâlâ Âl-i imrân Sûresi 3/180.âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:


وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ هُوَ خَيْرًا لَهُمْۜ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْۜ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِه۪ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟

Velâ yahsebenne-lleżîne yebḣalûne bimâ âtâhumu(A)llâhu min fadlihi huve ḣayran lehum(s) bel huve şerrun lehum(s) seyutavvakûne mâ baḣilû bihi yevme-lkiyâmet(i)(k) veli(A)llâhi mîrâśu-ssemâvâti vel-ard(i)(k) va(A)llâhu bimâ ta’melûne ḣabîr(un)

Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

Açıklama:Âyette geçen «miras» kelimesi dolayısıyla tefsirlerde genellikle şu açıklamalar yapılmıştır: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ın mülküdür. Ondan yararlananlar, hep O’nun mülkünü birbirinden devralmaktadırlar; o halde, Allah’ın mülkünde cimrilik etmeleri ne kadar yanlıştır! Bir gün, herkes ölecek ve malik olduğu şeyler üzerindeki mülkiyetini kaybedecektir; halbuki Allah bâkidir, mülk yine O’nundur.


(ne ki)بِمَٓا (cimrilik edenler)يَبْخَلُونَ(kimseler)الَّذ۪ينَ(sanmasınlar)وَلَا يَحْسَبَنَّ
(o)هُوَ(lütfündan)مِنْ فَضْلِه۪(Allah kendilerine vermiştir)اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ
(kendileri için şerlidir)شَرٌّ لَهُمْۜ(o)هُوَ(hayır bilakis)بَلْ(kendileri için hayırlıdır)خَيْرًا لَهُمْۜ
(cimrilik ettikleri şeyler)مَا بَخِلُوا(boyunlarına dolandırılacaktır)سَيُطَوَّقُونَ
(mirası)م۪يرَاثُ(Allah'ındır)وَلِلّٰهِ(kıyamet günü)يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ(onunla)بِه۪
(yapıyorsunuz)تَعْمَلُونَ(ne ki)بِمَا (Allah)وَاللّٰهُ(göklerin ve yerin)السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ
(haberdardır)خَب۪يرٌ۟


SAFVETÜ'T-TEFASİR ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

180.وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ هُوَ خَيْرًا لَهُمْۜ:Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini onun yoluna sarfetmede cimrilik gösterenler sanmasınlar ki, bu, kendileri için hayırlıdır. Yüce Allah önceki ayetlerde cihad hususunda canını feda etmeye şiddetle teşvik ettikten sonra, burada da Allah yolunda mal harcamaya teşvik etti ve malını bu yolda harcamada cimrilik gösterenleri şiddetli bir şekilde tehdit ederek buyurdu ki: "Cimri, sanmasın ki, onun mal biriktirmesi ve onu infak hususunda cimrilik yapması ona fayda verir. Bilakis bu davranışı, hem dini, hem de dünyası hususunda ona zararlıdır"
بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْۜ:Durum onların zannettiği gibi değildir. Bilakis bu cimrilik onlar için bir şerdir.
سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِه۪ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ:Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Yani Allah, cimrilik yaptıkları mallarını, boyunlarına tasma yapacak, kıyamet gününde onunla azap göreceklerdir. 
Nitekim Buhari'nin Sahihi'nde şöyle rivayet edilmiştir: 
"Kime Allah mal verir de o kimse zekatını vermezse, kıyamet gününde o mal, gözlerinin üzerinde siyah benek bulunan büyük bir yılan sûretinde ona gösterilir. Yılan onu avurtlanndan tutar ve: "Ben senin malınım, ben senin hazinenim" der. Rasulullah (s.a.v.) daha sonra وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ ayetini okudu. [kaynak: Buhari, Tefsir-i sfue 3, 14, Zekat 3; Nesai, zekat 20.]
وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ: Kainatta olan her şey Allah'ın mülküdür. Mahlukat yok olduktan sonra her şey O'na dönecektir.
وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟:Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.


Allâh-u Teâlâ Hadîd Sûresi 57/10.âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor.


وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟

Vemâ lekum ellâ tunfikû fî sebîli(A)llâhi veli(A)llâhi mîrâśu-ssemâvâti vel-ard(i)(c) lâ yestevî minkum men enfeka min kabli-lfethi ve kâtel(e)(c) ulâ-ike a’zamu deraceten mine-lleżîne enfekû min ba’du ve kâtelû(c) ve kullen ve’ada(A)llâhu-lhusnâ(c) va(A)llâhu bimâ ta’melûne ḣabîr(un)

Meâli şerifi: Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) va’detmiştir. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

(infak etmiyorsunuz)اَلَّا تُنْفِقُوا(oluyor size)لَكُمْ(ve ne)وَمَا
(mirası)م۪يرَاثُ(zaten Allah'ındır)وَلِلّٰهِ(Allah yolunda)ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ
(bir olmaz)لَا يَسْتَو۪ي(göklerin ve yerin)السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ
(fetihten önce)مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ(infak eden)مَنْ اَنْفَقَ(içinizden)مِنْكُمْ
(derecesi)دَرَجَةً(daha büyüktür)اَعْظَمُ(onların)اُو۬لٰٓئِكَ(ve savaşanlar)وَقَاتَلَۜ
(sonradan)مِنْ بَعْدُ(infak edenler)اَنْفَقُوا(kimselerden)مِنَ الَّذ۪ينَ
(Allah va'detmiştir)وَعَدَ اللّٰهُ (ve hepsine)وَكُلًّا(ve savaşanlardan)وَقَاتَلُواۜ
(yaptıklarınız)تَعْمَلُونَ (şeyleri)بِمَا(ve Allah)وَاللّٰهُ(en güzel sonucu)الْحُسْنٰىۜ
(haber almaktadır)خَب۪يرٌ۟

SAFVETÜ'T-TEFASiR HADİD SÜRESİ

10.وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ:Sizi, Allah yolunda ve Rabbinize yaklaşmanızı sağlayacak hususlarda harcamaktan alıkoyan nedir? Oysa siz ölecek ve mallarınızı geride bırakacaksınız. O mallar Allah'a döneceklerdir. 
Fahreddin Razi şöyle der: Yani, şüphesiz siz ölecek ve mallarınızı başkalarına miras bırakacaksınız. Onları, Allah'a itaat uğrunda harcasanız ya! [Kaynak:et-Tefsiru'J-kebir, 29/218.] 
Bu, Allah yolunda harcamaya en etkili bir teşviktir.

لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ:Mekke'nin fethinden önce, malını Allah yolunda harcayıp Peygamber'le (s.a.v.) birlikte düşmana karşı savaşan ile fetihten sonra Allah yolunda malını harcayan ve savaşan kimse fazilette eşit olmaz. 
Tefsirciler şöyle der: Fetihten önce İslam'ın cihada ve Allah yolunda harcamaya daha çok ihtiyacı olduğu için, fetihten önceki harcamanın değeri daha büyüktür. Fetihten sonra Yüce Allah İslam'ı güçlendirdi, ona yardım edenleri çoğalttı ve insanlar bölük bölük Allah'ın dinine girdiler.

اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ:Onların mükafatı, Mekke fethinden sonra Allah yolunda malını harcayan ve Allah'ın dinini yüceltmek için savaşanlardan daha büyük ve mevkileri daha yüksektir.
Kelbi şöyle der: Bu ayet, Ebû Bekir (r.a.) hakkında inmiştir. Zira o, ilk müslüman, malını Allah yolunda harcayan ve Rasulullah (s.a.v.)'ı savunan ilk şahıstır. [Kaynak: Hazin, 4/32.]

وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ:Gerek fetihten önce iman edip malını harcayan, gerekse fetihten sonra iman edip malını harcayanlardan her birine, dereceleri farklı olmakla birlikte, Cennet vaadetmiştir.

وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟:Allah, yaptıklarınızı bilen, niyetleriniz ve sırlarınızdan haberdar olan ve onların karşılığını size verecek olandır. Ayette vaat ve tehdit vardır.

Allâh-u Teâlâ Bakara Sûresi 2/261 âyet-i kerimede şöyle buyuruyor:


مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

Meśelu-lleżîne yunfikûne emvâlehum fî sebîli(A)llâhi kemeśeli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mi-etu habbe(tin)(k) va(A)llâhu yudâ’ifu limen yeşâu va(A)llâhu vâsi’un ‘alîm(un)

Meâli şerifi: Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.


(mallarını)اَمْوَالَهُمْ(infak edenlerin)يُنْفِقُونَ(kimselerin)الَّذ۪ينَ(durumu)مَثَلُ
(bir tohumun)حَبَّةٍ(durumu gibidir)كَمَثَلِ(Allah yolunda)ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ
(her başağında)ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ (başak)سَنَابِلَ(yedi)سَبْعَ(veren)اَنْبَتَتْ
(dilediği)يَشَٓاءُۜ(kimseye)لِمَنْ(Allah kat kat verir)وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ(tohum)حَبَّةٍۜ(yüz)مِائَةُ
(Allah'ın lütfu geniş ve her şeyi bilendir)وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ


SAFVETÜ'T-TEFASİR BAKARA SÜRESİ

261.مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ :Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir tane gibidir. 
İbn Kesir şöyle der: Bu ayet, Allah yolunda onun rızasını kazanmak maksadıyle malını harcayan kimsenin sevabını kat kat alacağı, bir iyiliğe en az on misli olmak üzere 700' e kadar karşılık verileceğine dair, Allah'ın getirdiği bir darb-ı meseldir. Yani onların harcadıkları mal, ekilen bir tohum tanesi gibidir ki, ondan yedi başak sürmüştür.
ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ:Bu başakların her biri, yüzer tane ihtiva etmektedir. Böylece bir taneden yedi yüz tane meydana gelmiş olur. Bu, ihlasla sadaka veren kimsenin mükafatının kat kat olacağına dair bir temsildir. Bunun içindir ki Yüce Allah
يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ:buyurmuştur. Yani Allah, ihlas ile ve kendi rızasını kazanmak maksadıyla malını harcayan kimsenin samimiyetine göre, dilediğine kat kat mükafat verir.
وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ:Allah'ın lütfu boldur, harcıyanın niyetini bilir.

NÜZÜL SEBEBİ 

261.مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ: Ayeti, Tebük gazasında Osman b. Affan ve Abdurrahman b. Avf hakkında nazil olmuştur. Zira Hz. Osman (r.a.) bu gaza için palan ve palaslarıyla birlikte bin deve hazırlamış ve Rasulullah (s.a.v.)'a bin dinar vermiştir. Rasulullah (s.a.v.) o paraları karıştırarak:
"Osman'ın bu günden sonra yapacakları ona zarar vermez" diyordu. Abdurrahman b. Avf ise, 4000 (dört bin) dirhem getirerek şöyle dedi: Ya Rasulallah! Sekizbin dirhem param vardı. Dörtbinini kendime ve aile efradıma ayırdım, dört binini de Rabbime borç veriyorum."
Rasulullah (s.a.v.): "Ayırdığını da, verdiğini de Allah sana mübarek kılsın" buyurdu. İşte bu olay üzerine, bu ayet nazil oldu. [Kaynak: Vahidi, Esbabu'n-nüzı11 s. 47.]
***
Kıtlık yıllarıydı. Sıdık-ı Ekber’in dönemiydi. Allah Resulü’nün vefatından sonra Sıdık-ı Ekber’in halifelik yılları... Medineye develer geldi. Osman’ın (r.a) kervanıydı bu. Yüzlerce deve... Halk açtı...Tüccarlar, hemen Hz. Osman’a (r.a) geldiler, dediler ki: 
"Bu develeri üzerindeki yüklerle beraber bize satar mısın?"

Üzerindeki malı biraz pahalıya satıp para kazanacaklardı. Halk kıtlıktaydı ya.

Hz. Osman (r.a) dedi ki: "Bunun fiyatı çok fazladır!"

Sordular: "Ne kadardır?"

Hz. Osman (r.a) cevapladı: "Şu kadar..."

Diyorlardı ki: "Yüzde yüz kár veriyoruz."

Hz. Osman (r.a) diyordu ki: "Daha fazla veren var."

İkinci gündü. Yine Hz. Osman’ın (r.a) kapısındaydılar...

"Şu develeri indir de bize sat..." diyorlardı.

Hz. Osman (r.a) diyordu ki: "Nekadar vereceksiniz?"

"Yüzde şu kadar" diyorlar, fiyat artırıyorlardı.

Hz. Osman (r.a) diyordu ki: "Daha çok veren var, size satamam!"

Nihayet tüccarlar Hz. Ebu Bekir’e (r.a) gittiler:

"Osman pazarı kızıştırıyor. Çok para istiyor. Biz bu malları alıp ticaret yapmak istiyoruz. Hem kazanacağız, hem halkı doyuracağız. Ama o, daha çok veren var diyor. Biz öğrenmek istiyoruz nedir bu işin sırrı?"

Sıdık-ı Ekber, Osman’ı çağırıyordu, sevgili dostunu:

"Osman! Senin malını almak istiyorlar, satmıyormuşsun..."

"Doğru" diyordu Osman (r.a).

Hz. Ebu Bekir (r.a): "Malına kat kat kár veriyorlar, niye satmıyorsun" deyince, Hz. Osman (r.a) diyordu ki: "Ey Allah Resulü’nün Halifesi! Daha çok veren var!"

Sıdık-ı Ekber hayret ediyor, gülümsüyordu: "Kim bu daha çok veren?.."

Hz. Osman (r.a) ayağa kalkıyor ve diyordu ki: "Daha çok veren Allah var, Allah veriyor!"

Sonra devam ediyordu:

"Ben bütün malımı Allah için hibe ediyorum. Ey müminlerin Halifesi! Al binlerce deveyi, Allah için fakirlere dağıt... Benim hesabım Allah içindi!.."

Osman olmak...Fedakárlıkta bulunmak...Feda etmek... Her şeyden vazgeçmek...Vazgeçebilmek!


Allâh-u Teâlâ Bakara Sûresi 2/254.âyet-i kerimede şöyle buyurur:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌۜ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ



Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye/tiye yevmun lâ bey’un fîhi velâ ḣulletun velâ şefâ’a(tun)(c) velkâfirûne humu-zzâlimûn(e)
Meâli şerifi: Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.

(infak edin)اَنْفِقُوا(Ey iman edenler)يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا
(gelmezden)اَنْ يَأْتِيَ(önce)مِنْ قَبْلِ(size verdiğimiz rızıktan)مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ
(dostluğun)خُلَّةٌ(hiçbir) وَلَا(içinde)ف۪يهِ(alışverişin olmadığı)لَا بَيْعٌ(gün)يَوْمٌ
(zalimlerin ta kendileridir)هُمُ الظَّالِمُونَ(ve kafirler)وَالْكَافِرُونَ(hiç bir şefaatin)وَلَا شَفَاعَةٌۜ



SAFVETÜ'T-TEFASİR BAKARA SÜRESİ

254.يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌۜ
Ey mü'minler! Allah'ın size lütfetmiş olduğu maldan O'nun yolunda harcayın. Zekatı verin. Hayır, iyilik ve salih amel işleyerek malınızı harcayın. O korkunç gün gelmeden bütün bunları yapın. Zira o gün, alış-veriş yapıyormuş gibi hiçbir malı kendiniz için bir fidye olarak veremiyeceksiniz. Bu azabı sizden savacak bir dost ve günahlarınızın bağışlanması için şefaat edecek bir şefaatçi bulamayacaksınız: Ancak, alemlerin Rabbi olan Allah izin verirse bunlar olur.
وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ:Kafirler, zalimlerin ta kendileridir. Yani o gün Allah' ın huzuruna kafir olarak çıkandan daha zalim kimse yoktur. Allah'ı inkar eden, azaba müstehak olan zalimin kendisidir.

FAYDALI BiLGİLER 

Ata b. Dinar'ın şöyle dediği rivayet olunur: وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ"Kafirler zalimlerin kendileridir" buyurup da والظّالمون هم الكافرون"Zalimler kafirlerin kendileridir" buyurmayan Allah'a hamd olsun. 
Ata bu sözü ile şunu demek istemiştir: Eğer bu şekilde demiş olsaydı, her zalimin kafir olduğuna hükmedilirdi. Allah'ın koruduğu kimseler hariç kimse bundan kurtulamazdı.

Fâtır Sûresi 35/29.âyet-i kerimede Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:


اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ


İnne-lleżîne yetlûne kitâba(A)llâhi ve ekâmû-ssalâte ve enfekû mimmâ razeknâhum sirran ve’alâniyeten yercûne ticâraten len tebûr(a)

Meâli şerifi: Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.

(Allah'ın kitabını)كِتَابَ اللّٰهِ(okuyanlar)يَتْلُونَ(kimseler)الَّذ۪ينَ(şüphesiz)اِنَّ
(ve infak edenler)وَاَنْفَقُوا(namazı)الصَّلٰوةَ(kılanlar)وَاَقَامُوا
(ve açık)وَعَلَانِيَةً(gizli)سِرًّا(verdiğimiz rızıkan)مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ
(batmayacak)تَبُورَۙ(asla)لَنْ(bir ticaret)تِجَارَةً (umarlar)يَرْجُونَ

Fâtır sûresi 35/30.âyet-i kerimede Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ
Liyuveffiyehum ucûrahum veyezîdehum min fadlih(i)(c) innehu ġafûrun şekûr(un)

Meâli şerifi: Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.


(ve fazlasını vermesi için)وَيَز۪يدَهُمْ (ücretlerini)اُجُورَهُمْ(onlara tam ödesin diye)لِيُوَفِّيَهُمْ
(çok bağışlayandır)غَفُورٌ(çünkü O)اِنَّهُ(lütfundan)مِنْ فَضْلِه۪ۜ
(çok karşılık verendir)شَكُورٌ


SAFVETÜ'T-TEFASIR FA TIR SÜRESİ 

29.اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ:Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün etrafında Kur'an okumaya devam edenler ve namazı, vakitleri içerisinde huşuu, adabı, şartları ve rükünleriyle eda edenler
وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً:Mallarının bir kısmını, Allah yolunda ve O'nun rızasını kazanmak maksadıyle, gizli ve açık olarak harcayanlar var ya, işte onlar
يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ:Bu amellerin karşılığında kazançlı bir ticaret umarlar. Ki bu ticaret asla kesada uğramaz ve zararla yok olmaz.
30.لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ:Allah, onların amellerinin karşılığını ve yaptıkları iyi işlerin sevabını ödemek için ve ecirlerinden fazla olarak lütuf, ihsan ve ikramda bulunmak için böyle yapar.
İbn Cüzeyy şöyle der: Ecirlerin ödenmesinden maksat, itaat eden kimseye, hak ettiği sevabı vermektir. "Fazla" dan maksat ise, bundan fazla olarak kat kat vermektir. Veya Allah'ın yüzüne bakmaktır. [et-Teshil, 3/158.]
اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ:Şüphesiz Allah, Kur'an ehlini çokça bağışlayan, onların itaatlarının karşılığını bol bol verendir. 
İbn Kesir der ki: Mutarrif bu ayeti okuduğunda, "Bu, Kur'an'ın ayetidir'' derdi.[Muhtasaru İbn Kesir, 3/146.]

Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: 
“Temiz şeylerinden kim ne tasadduk ederse -ki Allah sadece temizi kabul eder- Rahman onu sağ eliyle alır -ki O’nun her iki eli de sağdır- bu sadaka bir tek hurma bile olsa, O, Rahman’ın avucunda dağdan daha iri oluncaya kadar büyür, tıpkı sizin bir tayı veya bir boduğu (deve yavrusu) büyütmeniz gibi (O da sadakanızı büyütür).”

[Buhari, Zekat 8; Müslim, Zekat 63, (1014); Muvatta, Sadakat 1, (2, 995); Tirmizi, Zekat 28, (661); Nesai, Zekat 48, (5, 57); İbnu Mace, 28, (1842).]

Allah yolunda infak edin denilince de infak etmeyenleri Allâh-u Teâlâ kınıyor. 81gr altını olduğu halde, zekat zamanı geldiğinde vermeyenleri de aynı şekilde kınıyor. Akrabalarından yetim ya da ihtiyaç sahibi olanlar olduğu halde onlara infak etmeyenleri de..

Hadîd Sûresi 57/10.âyet-i kerimede Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor


وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟

Vemâ lekum ellâ tunfikû fî sebîli(A)llâhi veli(A)llâhi mîrâśu-ssemâvâti vel-ard(i)(c) lâ yestevî minkum men enfeka min kabli-lfethi ve kâtel(e)(c) ulâ-ike a’zamu deraceten mine-lleżîne enfekû min ba’du ve kâtelû(c) ve kullen ve’ada(A)llâhu-lhusnâ(c) va(A)llâhu bimâ ta’melûne ḣabîr(un)

Meâli Şerifi:Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) va’detmiştir. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.


(infak etmiyorsunuz)اَلَّا تُنْفِقُوا(oluyor size)لَكُمْ(ve ne)وَمَا
(mirası)م۪يرَاثُ(zaten Allah'ındır)وَلِلّٰهِ(Allah yolunda)ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ
(içinizden)مِنْكُمْ(bir olmaz)لَا يَسْتَو۪ي(ve yerin)وَالْاَرْضِۜ(göklerin)السَّمٰوَاتِ
(fetihten önce)مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ(infak eden)اَنْفَقَ(kimseler)مَنْ
(derecesi)دَرَجَةً(daha büyüktür)اَعْظَمُ(onların)اُو۬لٰٓئِكَ(ve savaşanlar)وَقَاتَلَۜ
(infak edenler)اَنْفَقُوا (kimselerden)مِنَ الَّذ۪ينَ
(ve hepsine)وَكُلًّ(sonradan ve savaşa katılanlardan)مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ
(ve Allah)وَاللّٰهُ(en güzel sonucu)الْحُسْنٰىۜ(Allah va'detmiştir)وَعَدَ اللّٰهُ
(haberdardır)خَب۪يرٌ۟(yaptıklarınızdan)تَعْمَلُونَ(şeyleri)بِمَا


SAFVETÜ'T-TEFASiR HADİD SÜRESİ


10.وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ:Sizi, Allah yolunda ve Rabbinize yaklaşmanızı sağlayacak hususlarda harcamaktan alıkoyan nedir? Oysa siz ölecek ve mallarınızı geride bırakacaksınız. O mallar Allah'a döneceklerdir. 
Fahreddin Razi şöyle der: Yani, şüphesiz siz ölecek ve mallarınızı başkalarına miras bırakacaksınız. Onları, Allah'a itaat uğrunda harcasanız ya! [et-Tefsiru'J-kebir, 29/218.]
Bu, Allah yolunda harcamaya en etkili bir teşviktir.
لَا يَسْتَو۪ي مِنْكُمْ مَنْ اَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَۜ:Mekke'nin fethinden önce, malını Allah yolunda harcayıp Peygamber'le (s.a.v.) birlikte düşmana karşı savaşan ile fetihten sonra Allah yolunda malını harcayan ve savaşan kimse fazilette eşit olmaz. 
Tefsirciler şöyle der: Fetihten önce İslam'ın cihada ve Allah yolunda harcamaya daha çok ihtiyacı olduğu için, fetihten önceki harcamanın değeri daha büyüktür. Fetihten sonra Yüce Allah İslam'ı güçlendirdi, ona yardım edenleri çoğalttı ve insanlar bölük bölük Allah'ın dinine girdiler.
اُو۬لٰٓئِكَ اَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذ۪ينَ اَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُواۜ:Onların mükafatı, Mekke fethinden sonra Allah yolunda malını harcayan ve Allah'ın dinini yüceltmek için savaşanlardan daha büyük ve mevkileri daha yüksektir. 
Kelbi şöyle der: Bu ayet, Ebû Bekir (r.a.) hakkında inmiştir. Zira o, ilk müslüman, malını Allah yolunda harcayan ve Rasulullah (s.a.v.)'ı savunan ilk şahıstır. [Hazin, 4/32.]
وَكُلًّا وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ:Gerek fetihten önce iman edip malını harcayan, gerekse fetihten sonra iman edip malını harcayanlardan her birine, dereceleri farklı olmakla birlikte, Cennet vaadetmiştir
وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟:Allah, yaptıklarınızı bilen, niyetleriniz ve sırlarınızdan haberdar olan ve onların karşılığını size verecek olandır. Ayette vaat ve tehdit vardır.

Korku olmayanlar ve mahsun olmayanlar infak edenler ise 

Bakara sûresi 2/262. âyet-i kerime de Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:


اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَنًّا وَلَٓا اَذًۙى لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ


Elleżîne yunfikûne emvâlehum fî sebîli(A)llâhi śumme lâ yutbi’ûne mâ enfekû mennen velâ eżen(ﻻ) lehum ecruhum ‘inde rabbihim velâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn(e)

Meali Şerifi: Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.

(mallarını)اَمْوَالَهُمْ(infak edenler)يُنْفِقُونَ(kimseler)اَلَّذ۪ينَ
(şeyleri)مَٓا(ardından) لَا يُتْبِعُونَ(sonra)ثُمَّ(Allah yolunda)ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ 
(ve eziyet etmeyenlerin)وَلَٓا اَذًۙى(başa kakmayan)مَنًّا(verdikleri)اَنْفَقُوا
(korku yoktur)وَلَا خَوْفٌ(Rableri katında)عِنْدَ رَبِّهِمْۚ(ödülleri)اَجْرُهُمْ(vardır)لَهُمْ
(ve onlar üzülmeyeceklerdir)وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ(onlara)عَلَيْهِمْ


SAFVETÜ'T-TEFASiR BAKARA SÛRESİ

262.اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ:Mallarını Allah yolunda harcayarak onun rızasından başka bir şey gözetmeyenler
ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَنًّا وَلَٓا اَذًۙى:Sonrada da yaptıkları hayır ve verdikleri sadakayı "sana iyilik ettim senin yaranı sardım", diyerek iyilikte bulundukları kimselerin başına kakmayan ve başkalarına söylemekle ona eziyet etmeyenler var ya!
لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ:İtaatlarından dolayı, Allah katında onların sevabı vardır.
وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ:Kıyamet gününde onlara bir korku gelmez ve onlar elde edemedikleri dünya nimetleri için üzülmezler.

İnfak ettikleri kişilere mihnet ve eziyet etmek sadakayı iptal eder çok dikkat etmek gerekir.

Bakara Sûresi 2/264.âyet-i kerimede Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًاۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ

Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû lâ tubtilû sadekâtikum bilmenni vel-eżâ kelleżî yunfiku mâlehu ri-âe-nnâsi velâ yu/minu bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣir(i)(s) femeśeluhu kemeśeli safvânin ‘aleyhi turâbun feasâbehu vâbilun feterakehu saldâ(en)(s) lâ yakdirûne ‘alâ şey-in mimmâ kesebû(k) va(A)llâhu lâ yehdi-lkavme-lkâfirîn(e)

Meâli şerifi: Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.

 (boşa çıkarmayın)لَا تُبْطِلُوا(iman edenler)اٰمَنُوا (Ya ey kimseler)يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ
(ve eziyet etmekle) وَالْاَذٰىۙ  (başa kakmakla)بِالْمَنِّ(sadakalarınızı) صَدَقَاتِكُمْ
  (insanlara)النَّاسِ (gösteriş için) رِئَٓاءَ  (malını) مَالَهُ  (infak eden)يُنْفِقُ(gibi)كَالَّذ۪ي
    (ahiret) الْاٰخِرِۜ (ve gününe) وَالْيَوْمِ(Allah'a)بِاللّٰهِ (inanmayan)وَلَا يُؤْمِنُ 
(üzerinde bulunan)عَلَيْهِ (şu kayaya) صَفْوَانٍ (benzer ki)كَمَثَلِ(öylesinin durumu) فَمَثَلُهُ
   
(onu bırakır)فَتَرَكَهُ  (bir sağanak yağmur) وَابِلٌ (ona isabet ettiğinde) فَاَصَابَهُ (toprak)تُرَابٌ 
(şey) شَيْءٍ(hiç bir)عَلٰى(böyleleri elde edemezler)لَا يَقْدِرُونَ (sert bir taş halinde)صَلْدًاۜ
(doğru yola iletmez) لَا يَهْدِي (Allah)وَاللّٰهُ  (kazandıkları)كَسَبُواۜ (şeylerden) مِمَّا
(kafirler)الْكَافِر۪ينَ (toplumunu) الْقَوْمَ


Yüce Allah önceki ayetlerde insanların, Allah'ın dostları mü'minler ve tağûtun dostları kafirler olmak üzere ikiye ayrıldığını açıkladı. Sonra da iman ve azgınlıktan herbirine örnekler verdi. Bu ayetlerde ise, Allah yolunda, özellikle Allah'ın düşmanlarına karşı cihad hususunda harcamaya teşvik sebeplerini zikretmektedir.
Çünkü hak yolunda cihad etmenin üç merhalesi vardır: 
Birincisi delillerle ikna etmek, ikincisi nefs ile cihad, üçüncüsü de mal ile cihaddır. Birinci ve ikinci merhaleler daha önce zikredildiği için burada mal ile cihad açıklanmaktadır. 

KELİMELERİN İZAHI

المن: Menn, bir kimsenin başkasına yaptığı iyilikleri sayıp dökmesi ve kendisini üstün görerek kibirle, verdiği nimeti ona hatırlatmasıdır. 
Şair şöyle der: Yaptığın iyiliği, başa kakarak ifsat ettin. Cömert, iyilik ettiğinde başa kakmaz .

رِئَٓاءَ النَّاسِ:İnsanlara gösteriş için. Yani harcamasıyla Allah'ın rızasını değil, insanların övgüsünü kazanmak ister. Bu kelime görmek manasına gelen rü'yet kökündendir. Buna göre riya, insanların kendisini övmesi ve ona hürmet etmesi için, yaptıklarını onlara göstermektir.

صفوان:Safvan, büyük düz taş demektir. Ahfeş şöyle der: Bu kelime çoğuldur. Müfredi Safvane' dir. Bir görüşe göre bu, hacer kelimesi gibi cins isimdir.

وأبل:Vabil, şiddetli yağmur demektir.

صَلْدًاۜ:Sald, düz taştır. Birşey bitirmeyen herşeye "sald" denir: "Düz alın" manasına olan, 

ربوة:Rabve, yüksek yer demektir. Yüksek yere rabve ve rabiye denilir. 

طل:Tall, küçük taneli hafif yağmur, çise demektir. Mücahid'in de içlerinde bulunduğu bir grup ilim adamı da, tall kelimesinin "çiğ" manasına geldiğini söylemişlerdir.

إعصار:İ'sar, yerden esip, direk gibi göğe doğru yükselen şiddetli rüzgar demektir.

لَا تَيَمَّمُوا:"Kalkışmayın, niyetlenmeyin" demektir.

تغمضوا: Gözünüzü yumarsınız. Bir kimse bir hususta kolaylık gösterdiğinde اغْمِض الرجل"Adam göz yumdu" denir. Hoşa gitmeyen bir şey için göz yummaya da إغضءdenir. Bu, ona benzer.

SAFVETÜ'T-TEFASiR BAKARA SÛRESİ

264.يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ:Ey mü'minler! Sevap alma veya azaptan kurtulmayı düşünmeksizin Allah'a ve ahiret gününe inanmadan gösteriş için malını harcıyarak infakının sevabını iptal eden riyakar gibi, başa kakarak ve inciterek, yaptığınız hayırların sevabını boşa çıkarmayınız.
فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ:Malını bu şekilde harcayan riyakarın durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz taşa benzer ki onu gören, münbit güzel bir tarla zanneder.
فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًاۜ:Ancak ona sağnak bir yağmur isabet ettiğinde, üzerindeki toprağı silip götürür de, o, üzerinde hiçbir toz toprak kalmamış düz kaya haline gelir. İşte münafık da böyledir. Kendisinin salih amelleri olduğunu zanneder, fakat kıyamet günü geldiğinde bunlar yok olur gider.
لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ:Yaptıkları için ahirette bir sevap alamazlar ve ondan bir fayda bulamazlar.
وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ: Allah, kafirler topluluğunu hayır yoluna ve doğru yola iletmez. Sonra Yüce Allah, malını Allah rızası için harcayan mü'minler hakkında başka bir darb-ı mesel getirerek şöyle buyurur:(bakara 265.ayeti)

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sadaka vermek malı eksiltmez. Kul başkalarının hatalarını bağışladıkca Allah da onun şerefini arttırır. Kim Allah için alçak gönüllü davranırsa, Allah da onu yükseltir.” [Müslim, Birr 69. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 82]


Sebe'Sûresi 34/36.âyet-i kerime de Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor: 

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟

Kul inne rabbî yebsutu-rrizka limen yeşâu veyakdiru velâkinne ekśera-nnâsi lâ ya’lemûn(e)
Meâli şerifi: De ki: Rabbim, dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu bilmezler.

  (kimseye)لِمَنْ(rızkı)الرِّزْقَ(yayar)يَبْسُطُ(Rabbim)رَبّ۪ي(şüphesiz)اِنَّ(de ki)قُلْ
(insanların)النَّاسِ(çoğu)اَكْثَرَ(Fakat)وَلٰكِنَّ(ve kısar)وَيَقْدِرُ(dilediği)يَشَٓاءُ
(bilmezler)لَا يَعْلَمُونَ۟


SAFVETÜ'T-TEFASiR SEBE' SÛRESİ

36.قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُ:Ey Muhammed! Onlara de ki: Rızkın bol verilmesi veya daraltılması Allah'ın razı olduğuna delil değildir. Allah bazen imtihan etmek ve denemek için kafir ve günahkarın rızkını bol verir, mü'min ve itaatkarın rızkını da daraltır. Şu halde mal ve evladın çokluğunu sevgi ve mutluluğun delili sanmayın. Bilakis bu durum, hikmete ve Allah'ın dilemesine tabidir.
وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟:Fakat o kafirlerin çoğu bu gerçeği bilmezler. Dolayısıyla mal ve evladın çokluğunun şeref ve değer alameti olduğunu sanırlar. Oysa bunlar çok zaman insanları yavaş yavaş helake doğru gitmeye teşvik için verilir. [Beyzavi, 2/ 126.]  
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ayetlerimizi yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helake götüreceğiz".[A'râf sûresi, 7 /182.] 
Bu sebeple Yüce Allah bunu pekiştirmek için 37.âyet-i kerimeyi buyurdu.


Sebe'Sûresi 34/39.âyet-i kerime de Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:


قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ

Kul inne rabbî yebsutu-rrizka limen yeşâu min ‘ibâdihi veyakdiru leh(u)(c) vemâ enfaktum min şey-in fehuve yuḣlifuh(u)(s) vehuve ḣayru-rrâzikîn(e)


Meâli şerifi: De ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

(kimseye)لِمَنْ(rızkı)الرِّزْقَ(yayar)يَبْسُطُ(Rabbim)رَبّ۪ي(şüphesiz)اِنَّ(de ki)قُلْ
(ne ki)وَمَٓا(ona)لَهُۜ(ve kısar)وَيَقْدِرُ(kullarından)مِنْ عِبَادِه۪(dilediği)يَشَٓاءُ
(O)فَهُوَ(bir şey)مِنْ شَيْءٍ(siz infak etseniz)اَنْفَقْتُمْ
(ve O)وَهُوَ(Onun yerine başkasını verir)يُخْلِفُهُۚ
(rızık verenlerin en hayırlısıdır)خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ


SAFVETÜ'T-TEFASİR SEBE' SÛRESİ
39.قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ:Ey Muhammed! De ki: Rabbim yarattıklarından dilediğinin rızkını geniş verir, dilediğininkini de daraltır: O halde Allah'ın size rızık olarak verdiği mallara aldanmayın.
İbn Cüzeyy şöyle der: Maksat farklı olduğu için ayet tekrar edildi. Çünkü birinciden maksat, kafirlerin durumunu açıklamak, buradaki ayetten maksat ise mü'minleri Allah yolunda harcamaya teşviktir. [et-Teshil, 3/152.]
وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ:Allah yolunda, az çok ne harcadıysanız, bilesiniz ki Allah size er veya geç onun karşılığını verecektir. Allah, verenlerin en hayırlısıdır.[İbnu'l-Cevzi, Zadu'l-mesir, 6/642. Çünkü Allah'ın lütfu hesapsızdır, başkalarınınki ise hesap iledir. 
Tefsirciler der ki: Yüce Allah, kulu Rabbine yaklaştıran ve sevaplarının kat kat verilmesine sebep olan şeyin iman ve salih amel olduğunu açıkladıktan sonra, ahirette verilecek nimetlerin dünyada rızkın geniş olmasına mani olmadığını, bilakis ilahi vaat gereği iyi kimselere ahirette verilecek olan eksiksiz mükafat ve güzel sevap ile birlikte dünyada da bol rızık verilebileceğini bildirdi. [Beyzavi Haşiyesi, 3/93.]


Âl-i İmrân Sûresi 2/92 âyet-i kerimede Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor: 



لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ
Len tenâlû-lbirra hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn(e)(c) vemâ tunfikû min şey-in fe-inna(A)llâhe bihi ‘alîm(un)

Meâli şerifi: Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça «iyi»ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.
«İyi» şeklinde tercüme edilen âyetteki «birr» kelimesi, hayrın, iyiliğin kemal noktası, Allah’ın rahmeti, rızası ve cenneti manalarında anlaşılmıştır. Bakara sûresinin 177. âyetinde «birr»in etraflı bir izahı verilmiştir ki, buna göre «birr», imanda, ibadette ve ahlâkta en doğru ve en güzel bir hayatı yaşamaktır. Yukarıdaki âyete göre böyle bir hayata ve Allah’ın lütuf ve inayetine ulaşmanın şartlarından biri, kişinin sahip olduğu ve sevip bağlandığı şeyleri Allah yolunda kullanmasıdır. Müfessirlere göre bu şeyler, servet, mevki, ilim ve beden kuvveti gibi maddi ve manevi imkânlardır.


(Allah için harcayıncaya )تُنْفِقُوا (kadar)حَتّٰى(iyiliğe)الْبِرَّ(eremezsiniz)تَنَالُوا (asla)لَنْ
(herhangi bir)مِنْ(harcasanız)تُنْفِقُوا(ve ne ki?)وَمَا(sevdiğiniz)تُحِبُّونَۜ(şeylerden)مِمَّا
(onu bilir)بِه۪ عَل۪يمٌ(Allah)اللّٰهَ(şüphesiz)فَاِنَّ(şeyden)شَيْءٍ

SAFVETÜ'T-TEFASİR ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ: Mallarınızın en iyisinden vermedikçe, asla iyilerden olamaz ve Cennete gidemezsiniz.
وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ: Allah yolunda ne harcarsanız, Allah onu bilir. Harcadıklarınızın sizin için saklanacak ve onlara karşılık en güzel bir şekilde mükafatlandırılacaksınız.

Bu Ayetin Nüzul Sebebi:

Hadis imamları -lafız Nesai'nin olmak üzere- Enes'ten şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Bu ayet-i kerime yani: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla Birr'e erişemezsiniz" buyruğu nazil olunca Ebu Talha şöyle dedi: "Şüphesiz Rabbimiz mallarımızı infak etmemizi istiyor. Ey Allah'ın Resulü! Şahit ol ki ben, arazimi Allah'a verdim." 
Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.): "Sen onu akrabaların olan Hassan b. Sabit ile Ubey b. Ka'b'a ver (vakfet)" diye buyurdu.

Muvatta'da ayrıca: Onun malları arasında en çok sevdiği bir bahçesi vardı ve bu mescidin karşısında idi. Resulullah (s.a.v.) oraya girer ve o bahçedeki güzel sudan içerdi" denilmekte ve hadisin geri kalan bölümleri zikredilmektedir.

Bu ayet-i kerimede, hitabın zahiri ile umumunun delil olarak kullanılabileceğine delil vardır. Çünkü ashab-ı kiram (Allah tümünden razı olsun) bu ayet-i kerime nazil olduğu sırada hitabın fehvasından başka bir şey anlamamışlardır. 
Nitekim Ebu Talha: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe... " ayetini işitince, Yüce Allah'ın bir başka ayet-i kerime ile yahut bunu açıklayıcı Peygamberin bir sünneti ile, Allah'ın kendisinden neyi infak ettiğini açıklayacak olan buyruk, varid oluncaya kadar beklemek gereğini duymadı. Çünkü onlar pek çok şeyi severler.

Aynı şekilde Zeyd b. Harise'nin de böyle yaptığını görüyoruz. O da "Sebel" adındaki sevdiği atını aldı ve: Allah'ım Sen de bilirsin ki benim bu atımdan daha çok sevdiğim bir malım yoktur, deyip bu atını Peygamber (s.a.v.)'e getirdi ve: "Bu Allah yolunda (vakıf)dır," dedi. (Oğlu) Usame b. Zeyd'e de: (Hz. Peygamber): "Onu al" deyince Zeyd adeta bundan dolayı rahatsız olmuş gibi oldu. Resulullah (s.a.v.) da ona: "Şüphesiz Allah bunu senden kabul buyurdu" dedi. Bunu da Esed b. Musa zikretmiştir.

İbn Ömer de kölesi Nafi'i azad etti. Halbuki Abdullah b. Cafer ona karşılık bin dinar teklif etmişti. Ebu Ubeyd kızı Safiyye dedi ki: Zannederim o Yüce Allah'ın: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla Birr'e erişemezsiniz" buyruğunu davranışına esas almıştır.

İnfak kalbini dünyaya bağlamaktan ve mal sevgisinden alıkoyar. İnsan, infak ile dünya hırsını yenebilir ve maddenin kölesi olmaktan kurtulabilir. Ahireti ve hesabı unutturan dünyaya karşı tamahkâr olma ki mal hırsı insanı istikametinden ve hedefinden alıkoyar. Allâh-u Teâlâ'nın huzurunda sabit kadem olmak ve O'na yakın olmak için elde bulunan malları bazen farz bazen de sadaka olarak infak et ki kalb kuvvet bulsun. Allâh-u Teâla'nın muhabbetini kazanmaya vesile olsun.Ve nefsi firavunlaşmaktan kurtarmaya bir vesiledir. 
İnfak ve cömertlik Hakkın kapısına ulaştıracaktır.
Peygamber Efendimiz (sav)bir Hadis-i Şerifinde buyuruyor ki: “-Cömert, Allah’a yakın, insanlara yakın, Cennete yakın ve Cehennemden uzaktır. Cimri ise; Allah’tan uzak, insanlardan uzak, Cehenneme yakındır. Allah katında cömert bir cahil, cimri olan alimden daha sevimlidir. En ağır hastalık, cimrilik hastalığıdır.”

Yorum Gönder

0 Yorumlar