Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

Şanıurfa Kadiri Asitanesi Tefsir Dersleri 6- Kuran ve Sünnette Çarşaf ve tesettürün islamdaki yeri



اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ


صَلُّوا عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ


صَلُّوا عَلَى طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّد


صَلُّوا عَلَى شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ


رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ لِى اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِى يَفْقَهُوا قَوْلِى


سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ


سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَ ادُ الْكَرِيمُ


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم بسم الله الرحمن الرحيم


Ahlaksızlığın ve edepsizliğin kol gezdiği ve haddi aşmada sınırın tanınmadığı kadının bedeninin teşhir etmeyi marifet sandığı şehvet persetleri baştan çıkardığı ve toplumu haram bataklığına düştüğü bir zaman kesitinde Müslüman kadının tesettürü ve özellikle çarşafı daha çok ehemmiyet arz etmektedir. 

İslam düşmanlarının Müslümanları İslami değerlerden uzaklaştırmak için amansız bir mücadele içinde oldukları muhakkaktır. Bir zamanlar gazetelerin bazıları otuz kupona geniş pardösüler  veriyordu. Maksat Müslüman kadınını kendisini setreden en güzel kıyafet olan çarşaftan uzaklaştırmak için böyle bir plan proje yaptılar. Sonra ferace gibi yavaş yavaş kısalta kısalta öyle bir hale getirdiler ki tesettür kabanla montla şal ve moda iledeğişti. 

Bir söz vardır: Bize bir nazar oldu cumamız pazar oldu. Bize ne olduysa azar azar oldu. 
Küfür bize azar azar geldi. Çanakkale'den giremeyen düşman çanak antenle evlerimize kadar girdi. Özellikle tesettüre ve çarşafa karşı sistemli bir savaş açılmış bulunmaktadır. 

Çarşafın önüne geçemeyen kafirler, mürtetler ve münafıklar iffetsizliği sergilemek için ellerinden gelen her türlü şeytani tezgahi kurmakta, fitne ve fesadı yaymakta yeri geldiğinde saldırıya geçmektedirler. 

Müslüman kadınlar İslami tesettürün ruhunu yaşatmak suretiyle İslam düşmanlarını kahredecek onların tuzaklarını etkisiz kılacak onurlu ve haysiyetli bir durum sergilemek suretiyle İslami mücadele içerisindeki yerini almalıdırlar. 

Sevgili Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu vesselam bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor: 
"Ahir zamanda kadınlardan haya kalacak" 
Başı örtülü Müslümanım diyen hanımlar internet sitelerinde baş örtüsünü ve Allah'ın emirlerini değersiz kılan paylaşımlarda bulunuyorlar.  

Allâh-u Teâlâ Âl-i İmrân suresi 14.ayet-i kerimede 

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَن۪ينَ وَالْقَنَاط۪يرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِۜ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ

Zuyyine linnâsi hubbu-şşehevâti mine-nnisâ-i velbenîne velkanâtîri-lmukantarati mine-żżehebi velfiddati velḣayli-lmusevvemeti vel-en’âmi velharś(i)(k) żâlike metâ’u-lhayâti-ddunyâ(s) va(A)llâhu ‘indehu husnu-lmeâb(i)

Meâli şerif: Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır.

(zevklere)الشَّهَوَاتِ(aşırı düşkünlük)حُبُّ(insanlara)لِلنَّاسِ(süslü cazip gösterildi)زُيِّنَ
(ve kantarlarca)وَالْقَنَاط۪يرِ(ve oğullardan)وَالْبَن۪ينَ(kadınlardan)مِنَ النِّسَٓاءِ
(ve atlardan)وَالْخَيْلِ(ve gümüşten)وَالْفِضَّةِ(altından)مِنَ الذَّهَبِ(yığılmış)الْمُقَنْطَرَةِ
(ve ekinlerden gelen)وَالْحَرْثِۜ(davarlardan)وَالْاَنْعَامِ(salma)الْمُسَوَّمَةِ
(dünya)الدُّنْيَاۚ(hayatının)الْحَيٰوةِ(geçimidir)مَتَاعُ(bunlar sadece)ذٰلِكَ
(varılacak yer)الْمَاٰبِ(güzel)حُسْنُ(yanındadır)عِنْدَهُ(Allah'ın)وَاللّٰهُ

AYETİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ:Şehevi duygulara meyletmek insanlara güzel gösterildi ve ruhlarına sevdirildi. Bunlar kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, sağmal hayvanlar ve ekinlerdir. Yüce Allah şehevi arzuları anlatmaya kadınlardan başladı. Zira, onların sebebiyle meydana gelen fitne daha büyük ve onlardan zevk alma daha çoktur. Hadiste "Benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım" buyrulmuştur.[Buhâri, Nikah 17]
Yüce Allah, daha sonra onlardan doğan çocukları zikrederek وَالْبَن۪ينَ buyurdu. Çocuklar kalplerin meyveleri ve gözlerin nuru olduğu için ikinci olarak onları zikretti. 
Nitekim şair şöyle der: Aramızdaki çocuklarımız, yeryüzünde yürüyen ciğer parelerimizdir. Onların üzerine bir rüzgar esse, gözümüze uyku girmez. İnsan, çocuğunu maldan daha çok sevdiği için ayette, çocuklar maldan önce zikredilmiştir.
 وَالْقَنَاط۪يرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ: Yığın yığın biriktirilmiş, çokça altın ve gümüş mal, şehevi arzuların çoğu mal ile elde edildiği için, mal da sevilen şeylerdendir. Kişi o malı elde etmek için birçok tehlikeyi göze alabilir. Ayet-i kerimede, "Malı bütün gücünüzle seviyorsunuz" buyrulmuştur. [Fecr suresi, 89 /20]
Altın ve gümüşle muamele esas olduğu için, burada özel olarak zikredilmişlerdir
وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِۜ:Güzel asil atlar, develer, sığırlar ve davarlardan binek, yiyecek ve süs için olanlar, ekilen ve dikilen şeyler. İnsanlar besinlerini bunlardan elde ettikleri için, bunlar da sevilen şeylerdendir.
ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ:Bütün bu arzulanan şeyler, dünya hayatının çiçeği, fani ve zail olan süsüdür.
وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ:Halbuki Allah katında, varılacak güzel yer ve sevap vardır.

FAYDALI BİLGİLER 

1. Şehevi arzuları süsleyen kimdir? Bir görüşe göre, şeytandır. Nitekim
وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ "Şeytan onlara, yaptıkları işleri güzel gösterdi"[Ankebût suresi, 20/38.] ayeti bunu göstermektedir. 

Şeytanın süslemesi: Vesvese vermesi ve onları yapmayı güzel göstermesi demektir. Bir başka görüşe göre, şehevi arzuları süsleyen Allah'tır. Aşağıdaki ayet de bunun delili olmaktadır. "Biz insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye, yeryüzündeki her şeyi, dünyaya mahsus bir zinet yaptık" [Kehf suresi 18/7]  

Allah'ın denemek için süslemesi şehvete kul olanlar ile Mevla'ya kul olanları birbirinden ayırmak içindir. Hz. Ömer (r.a.)'in sözünün zahirinden de bu anlaşılmaktadır; 
"Allahım! Bizim için süslediğin şeylere karşı sabrımız yoktur. Ancak sen sabır verirsen sabrederiz" [Bu hadisi Buhari rivayet etmiştir.]

2. Seher vaktinde yapılan duaların kabul edilme ihtimali daha kuvvetli olması nedeniyle, istiğfar için özellikle seher vakitleri zikredilmiştir. Çünkü bu vakitlerde ruh daha saf, zihin daha derli toplu, ibadet daha zordur. Dolayısıyle, duanın kabul edilme ihtimali daha kuvvetlidir.

İbn Kesir şöyle der: Abdullah b; Ömer gece kalkıp namaz kılar, sonra Nafi'ye: "Seher vakti geldi mi?" diye sorardı. Eğer Nafi "evet" derse, dua ve istiğfara başlar, sabaha kadar devam ederdi.[Muhtasaru İbn Kesir, 1/271]

Müslüman hanım Allah'ın emri olduğu için örtünür. Sözde Türkiye'de İslâm'ı temsil ettiğini iddia eden bazı cemaatler başörtüsü teferruattır, İslâm'ın emri değildir. Başınızı açın okulunuza devam edin diyerek fetvalar verdiler. Hatta onların yurtlarında kalan öğrenciler peruk takarak okullarına gittiler. 

Halbuki örtünme başörtüsü teferruât değildir. Allâh'ın açık emridir. 

Ahzâb Sûresi 33/59.ayet-i kerime de Allâh-u Teâla şöyle buyrur:


يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا

Yâ eyyuhâ-nnebiyyu kul li-ezvâcike vebenâtike venisâ-i-lmu/minîne yudnîne ‘aleyhinne min celâbîbihin(ne)(c) żâlike ednâ en yu’rafne felâ yu/żeyn(e)(k) vekâna(A)llâhu ġafûran rahîmâ(n)

Meâli şerif: Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
(kızlarına)وَبَنَاتِكَ(eşlerine)لِاَزْوَاجِكَ(söyle)قُلْ(Ey Peygamber)يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ
(üstlerine)عَلَيْهِنَّ(salsınlar)يُدْن۪ينَ(inananların)الْمُؤْمِن۪ينَ(kadınlarına)وَنِسَٓاءِ
(en elverişli olan)اَدْنٰٓى(budur)ذٰلِكَ(örtülerini)مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ
(incitilmemesi için)فَلَا يُؤْذَيْنَۜ(onların tanınması için)اَنْ يُعْرَفْنَ
(çok esirgeyendir)رَح۪يمًا(çok bağışlayandır)غَفُورًا(ve Allah)وَكَانَ اللّٰهُ 


AYETİN TEFSİRİ SAFVETÜ'T-TEFASiR


يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ :Ey Muhammed! Mü'minlerin anneleri sayılan senin temiz eşlerine, faziletli kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle: Güzelliklerini ve süslerini örten, kötü dillerden onları koruyan ve Cahiliyye kadınlarının sıfatlarından ayıran geniş elbiselerini giysinler. 
Taberi, İbn Abbas'ın bu ayetle ilgili olarak şöyle dediğini rivayet eder: Yüce Allah, mü'minlerin kadınlarına, herhangi bir ihtiyaç için evden çıktıklarında, "cilbab"larla başlarının üstünden yüzlerini örtmelerini ve bir tek gözü açık bırakmalarını emretti.

[Yüzün örtülmesinin şart oluşu hususunda İbn Abbas'tan rivayet edilen bu nas açıktır. İbn Kesir'in Muhammed b. Sirin'den naklettiği rivayet ve bunların dışında, kadının yüzünü örtmesinin şart olduğunu açıklayan Sahih rivayetler de böyledir. Selef-i Salihin ve büyük tefsir alimlerinin imamlarının görüşlerı nerde, yabancıların karşısında, kadının, yüzünü açmasını mübah gören bu asır ve zamanda, alim olduğunu iddia edenlerin görüşleri nerde! Bu hususta, müfessirlerin görüşleri için bkz. Revaiu'l-beyan adlı kitabımız, 2/382.]


 İbn Kesir, Muhammed b. Sirin'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ubeyde esSelmani'ye, Yüce Allah'ın,
يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ:"Cilbablarını Üzerlerine örtsünler" ayetini sordum. Ubeyde başını ve yüzünü örttü ve sol gözünü açık bıraktı.
[ İbn Kesir, 3/114]
ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ:Bu örtünme, onların iffetli, örtülü ve kendini koruyan kimseler olarak tanınmasına daha elverişlidir. Böylece kötü ve ahlaksız kimseler onlar hakkında ümide kapılmazlar. Bir görüşe göre de, onların hür oldukları daha iyi bilinir ve cariyelerden daha iyi ayrılırlar
وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا:Yüce Allah, onların önceki kusurlarını bağışlayıcı, kullarına merhamet edicidir. Zira o, kulların bu cüz'i işlerini ve yararlarını gözetmektedir.

BİR NÜKTE
"Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına şöyle ... " mealindeki ayet güzel bir nükteye işaret eder. 
Bu nükte de şudur: Davet ancak, davetçi o davete kendinden ve aile fertlerinden başlarsa meyve verir. İşte şer'i örtünmeye, peygamberin eşleri ve kızları ile başlanmasının sırrı budur.
 
KADINLARIN YÜZLERİNİN AÇILMASININ MÜBAH OLDUGUNU SÖYLEYENLERİ RET ve ÖRTÜLMESİNİN GEREKTİĞİNE DAİR, TEFSİRCİLERİN BAZI GÖRÜŞLERİ 

1. İbn Kesir, şöyle der: Yüce Allah, mü'minlerin kadınlarına, herhangi bir ihtiyaç için evlerinden çıktıklarında, başlarının üstünden cilbablarla yüzlerini örtmelerini emretti. 

2. İbnu'l-Cevzi, "Cilbablarını üstlerine alsınlar" mealindeki ayetin tefsirinde şöyle der: Hür oldukları anlaşılsın diye başlarını ve yüzlerini örtsünler. 

3. Ebussuud şöyle der: Ayetin manası şöyledir: Herhangi bir sebeple dışarı çıkmak istediklerinde, cilbablarla yüzlerini ve bedenlerini örtsünler. 

4. Taberi şöyle der: İhtiyaçları için dışarı çıktıklarında, kendilerine herhangi bir fasığın kötülük etmemesi için, saçlarını ve yüzlerini açıp da giyimlerinde cariyelere benzemesinler.

5. Ebu Hayyan şöyle der:عَلَيْهِنَّSözünden maksat, "yüzlerinin üzerine" dir. Çünkü, Cahiliyye döneminde onların açık olan yeri yüzleriydi. 

6. Cessas şöyle der: Ayet, genç kadına, kalbinde eğrilik bulunanların kendisinden herhangi bir ümide kapılmamaları için, yabancılara karşı yüzünü örtmesinin emredildiğini gösterir. İşte bunlar, kadının, yüzünü örtmesinin gerekli olduğuna dair, tefsir imamlarının görüşlerinden bir özettir.

Allah hakkı söyler ve doğruya iletir.

Tesettür, Müslüman kadını kötü nazarlardan korur. Allâh-u Teâlâ Nûr Sûresi 24/31.ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَٓائِهِنَّ اَوْ اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓائِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَٓائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِع۪ينَ غَيْرِ اُو۬لِي الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذ۪ينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْف۪ينَ مِنْ ز۪ينَتِهِنَّۜ وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ


Vekul lilmu/minâti yaġdudne min ebsârihinne veyahfazne furûcehunne velâ yubdîne zînetehunne illâ mâzahera minhâ(s) velyadribne biḣumurihinne ‘alâ cuyûbihin(ne)(s) velâ yubdîne zînetehunne illâ libu’ûletihinne ev âbâ-ihinne ev âbâ-i bu’ûletihinne ev ebnâ-ihinne ev ebnâ-i bu’ûletihinne ev iḣvânihinne ev benî iḣvânihinne ev benî eḣavâtihinne ev nisâ-ihinne ev mâ meleket eymânuhunne evi-ttâbi’îne ġayri ulî-l-irbeti mine-rricâli evi-ttifli-lleżîne lem yazherû ‘alâ ‘avrâti-nnisâ-/(i)(s) velâ yadribne bi-erculihinne liyu’leme mâ yuḣfîne min zînetihin(ne)(c) vetûbû ila(A)llâhi cemî’an eyyuhâ-lmu/minûne le’allekum tuflihûn(e)



Meâli şerifi: Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!


(sakınsınlar) يَغْضُضْنَ(inanan kadınlara söyle)لِلْمُؤْمِنَاتِ(Ve söyle)وَقُلْ
(ırzlarını)فُرُوجَهُنَّ(ve korusunlar)وَيَحْفَظْنَ(bakışlarını)مِنْ اَبْصَارِهِنَّ
(görünenler)ظَهَرَ(ancak hariç)اِلَّا(süslerini)ز۪ينَتَهُنَّ(Ve göstermesinler)وَلَا يُبْد۪ينَ
(üstüne)عَلٰى(başörtülerini)بِخُمُرِهِنَّ(ve koysunlar)وَلْيَضْرِبْنَ(ondan)مِنْهَا
(süslerini)ز۪ينَتَهُنَّ(ve göstermesinler)وَلَا يُبْد۪ينَ(göğüs yırtmaçlarının)جُيُوبِهِنَّۖ
(yahut)اَوْ(babaları)اٰبَٓائِهِنَّ(yahut)اَوْ(kocaları)لِبُعُولَتِهِنَّ(dışındakilere)اِلَّا
(yahut)اَوْ(oğulları)اَبْنَٓائِهِنَّ(yahut)اَوْ(kocalarının babaları)اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ
(kardeşleri)اِخْوَانِهِنَّ(yahut)اَوْ(kocalarının oğulları)اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ
(yahut)اَوْ(kardeşlerinin oğulları)بَن۪ٓي اِخْوَانِهِنَّ(yahut)اَوْ
(kadınları)نِسَٓائِهِنَّ(yahut)اَوْ(kızkardeşlerinin oğulları)بَن۪ٓي اَخَوَاتِهِنَّ
(yahut)اَوْ(ellerinin)اَيْمَانُهُنَّ(sahip oldukları köleleri)مَا مَلَكَتْ(yahut)اَوْ
(kadına ihtiyacı)اُو۬لِي الْاِرْبَةِ(bulunmayan)غَيْرِ(tabi'leri hizmetlileri)التَّابِع۪ينَ
(onlar ki)الَّذ۪ينَ(çocuklara)الطِّفْلِ(yahut)اَوْ(erkeklerden)مِنَ الرِّجَالِ
(kadınların mahrem yerlerini)عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِۖ(henüz anlamazlar)لَمْ يَظْهَرُوا
(şeylerin)مَا(bilinmesi için)لِيُعْلَمَ(ayaklarını)بِاَرْجُلِهِنَّ(ve vurmasınlar)وَلَا يَضْرِبْنَ
(ve tevbe edin)وَتُوبُٓوا(süslerinden)مِنْ ز۪ينَتِهِنَّۜ(gizledikleri)يُخْف۪ينَ
(umulur ki)لَعَلَّكُمْ(ey mü'minler)اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ(topluca)جَم۪يعًا(Allah'a)اِلَى اللّٰهِ
(felaha erersiniz)تُفْلِحُونَ

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ:Mü'min kadınlara söyle
يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ:Bakışlarını sakınsınlar Mü'min kadın bakışlarıyla da edepli olmalı.

قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ: Mü'min erkeklere söyle bakışlarını haramlardan korusunlar (Nûr sûresi 24/30.ayeti kerime)
وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ: Namuslarını muhafaza etsinler.
وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ:Zinetlerini açığa çıkarmasınlar.(Küpe, kolye, bileklik gibi takılar görünmeyecek ve hızma takmayacak. Elbiselerinin üzerinden bile takılarını göstermeyecekler.  
اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا:Bilekten parmak uçlarına kadar olan eller.

وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ:Başörtüsünü elbisesinin üzerinden sarkıtsınlar. Omuzlar ve göğüslerini belli etmeyecek şekilde üzerini öretecek. 

Mü'min Sûresi 40/19.ayeti kerimede hain bakışları Allah (cc) şöyle tarif ediyor:

يَعْلَمُ خَٓائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
Ya’lemu ḣâ-inete-l-a’yuni vemâ tuḣfî-ssudûr(u)
Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.

(gizliyorlarsa)تُخْفِي(ve ne)وَمَا(gözlerin)الْاَعْيُنِ(hain bakışlarını)خَٓائِنَةَ(bilir)يَعْلَمُ
(göğüslerinde)الصُّدُورُ

Çarşaf ve başörtüsü kullanan hanımların bir çoğunun düştüğü hatalar ise şunlardır.

1. Başlarını deve hörgücü gibi yapanlar: Peygamber efendimiz Aleyhisselatu vesselam "Giyindiği halde açık olan (teni gösteren ince elbise giyinen veya bedenlerinin bir tarafı tamamen açık olan), erkeklere olan meyillerini yansıtan veya omuzlarını sallayarak, çalımlı (kötü kadınların yürüyüşüyle) yürüyen, başları bir tarafa meyleden develerin hörgücü gibi olan kadınlar. Bu kadınlar cennete giremez ve -kokusu şu kadar / çok uzak mesafeden alınabilen- cennetin kokusunu dahi koklayamazlar.” [Müslim, Libas, 125] Saçlarını topuz yapmaları helal değildir. 

2. Sürme ya da diğer makyaj ürünlerini kullanmak: Bir çok kadından daha çok dikkat çekiyorlar. Sözde hoca olan hanımlar bile  yapıyor.  Halbuki erkeklerin dikkatini çekmemesi gerekiyor. Ahzab Sûresi 59.ayeti kerimede ne buyuruyordu:
ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ:Onların tanınmamaları ve bakışlardan eziyet görmemeleri içindir. 
Efendimiz aleyhisselatuvesselam buyurdu ki:
“Allah bakana da, baktırana da lanet etti/etsin.”[Kenzu’l-Ummal, h.no:19162]
İnanan erkekler bakışlarına dikkat edecek, harama bakmayacak varsayalım hata etti ve baktı. Kendisine baktırana da lanet geliyor. 
3. Üzerlerine renkli şal atmak: Çarşaf veya başörtüsü örtüyor üzerine renkli şal atarak dikkatleri üzerine çekiyor. Ya da tam göğsüne gelen kısımlarda çantaları çaprazlama takarak göğüsü belirgin hale getiriyor. Renkli nakışlı feracelerin kullanılması da hep dikkat çeken uygulamalardır.
4. Dikkat çekici renklerde çanta, ayakkabı ve aksesuar kullanmak: Bu da caiz olmayan uygulamalardandır. Siyah örtünen bir hanımın kırmızı ya da renkli çanta, ayakkabı ve aksesuarlar..
Müslüman Allah'ın emrine göre giyinir. Tesettür tarz değil farzdır, böyle giyinenlere de halk arasında Müslüman değil süslüman deniyor.
5. Kadınların Koku ya da parfüm kullanmaları: Manevi örtünme dediğimiz kadının yürüyüşü, konuşması, tavırları da önemlidir. İşte bunlardan biri de kadının güzel koku sürünerek sokağa çıkmasıdır. Bunun için kadının evden dışarıya çıkışında güzel koku sürünmesi hadîs-i şerîfde yasaklanmıştır:
"Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse, zinâya bir adım atmış olur." [Tirmizî, Edeb, 35]
Kadınlar kötü kokuyu engellemek amacıyla çok hafif dışarıdan hissedilmeyecek şekilde kullanabilirler.
6. Resimlerini sosyal medyada paylaşmak da haramdır. Özel hayatını da paylaşmamalı Hz. Fatma annemizi bir düşünün Peygamber Efendimiz’in (sav) vefatının üzerinden altı ay geçmişti ki Hz. Fatıma (ra) validemiz hastalandı. Halife Hz. Ebû Bekir’in (ra) hanımı, büyük sahabe Hz. Esmâ (ra) ziyaretine gelmişti. Konuşurlarken Hz. Fâtıma annemiz günlerdir kalbini huzursuz eden bir hususu açmak istedi.

Hz. Esmâ; “Ya Fâtıma, seni üzen şey nedir, söyle de Ebû Bekir’i haberdar edeyim, bir çare bulsun.” dedi. O iffet ve fazilet timsali, o hayâ örneği, o nezahet membaı Hz. Fatıma’nın (ra) son demlerinde kalbini dilhûn eden şey elbette mühimdi. Bakınız o peygamber neslinin son çiçeği ne istiyordu: 
“Ya Esma, beni günlerdir düşündüren şey, vefatımdan sonra üzerine konarak götürüleceğim tabutun şeklidir. Çünkü bu tabutlar dümdüz tahtadan ibarettir. Bu tabuta konan cesede, bir kilim örtülmekte ise de, cesede yapışan örtü mevtanın vücudunu belli ediyor. Bakanlar cesedin iriliğini, ufaklığını anlıyorlar. Benim cesedimin de namahreme böyle görülmesini istemiyorum. Kalbimi huzursuz eden, şimdiden üzüntüsünü çektiğim şey budur.” Hz. Fatıma (ra) validemizdeki hassasiyete bakınız ki, vefatından sonraki durumu düşünmektedir. Zaten kefenlenmesine, kefenin üzerine kilim örtülmesine rağmen, o vücudunun ana yapısının belli olmasından rahatsızlık duymaktadır.

Hz. Esma (ra), Hz. Fâtıma’nın bu problemine şu çözümü getirmişti: “Yâ Fâtıma, biz Habeşistan’a hicret ettiğimizde, onların cenazelerini taşıdıkları tabutları gördüm. Dümdüz tahtaların üzerine çatı yapıp, bu çatının üzerine de hasır örtüyorlar ve böylece tabutun içinde bulunan cesedi başkaları görmüyor.” Hz. Esma, böyle dedikten sonra, eline aldığı ince hurma dallarının iki ucunu yere saplayıp, ortasını yukarı doğru kamburlaştırarak, “İşte böyle yapıyorlar.” diye tabutun şeklini de gösterdi.
Hz. Fâtıma sevinmişti. Şöyle dedi: “Bunu çok beğendim, vasiyet ediyorum, beni taşıyacağınız tabutu böyle yapın ve kefene sarılı cesedimi, bakanların nazarından gizli tutun." 
Hz. Esma’ya (ra) su kaynatmasını ister ve gusül abdesti alır. Temiz kıyafetlerini giyer ve yatağını odanın tam ortasına yaptırır. Hz. Esma’ya sessizce; “Ben şimdi öleceğim, beni hiç kimse açmasın ve gasil etmesin. Vasiyetimdir beni kabre gece yerleştirin.” der.
Günümüde ise büyük moda şirketleri Müslümanları üç kuruşluk dünya menfaati için süsleyerek Allah'ın emrettiği tesettürden çıkardılar. Yukarıda ki hain bakışları anlatan Mü'min Sûresi 40/19.ayeti kerimeyi hatırlayalım inşallah.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Üç kişi asla cennete giremeyecektir. Deyyus olan erkekler, erkeğimsi kadınlar ve içki müptelaları” Bunun üzerine sahabeler: 
“Ey Allah’ın Rasulü! İçki müptelasını anladık, Deyyus olan erkekler ne demektir?” dediler. Buyurdu ki;
“Ailesinin yanına kimin girdiğini önemsemeyen kimsedir” 
"Dedik ki: Ya erkeğimsi kadınlar? Buyurdu ki;
 “Erkeklere benzeyen kadınlardır” [Beyheki, Şuab’ul İman: 10310]

Hadisin başka bir lafzında ise deyyus şu şekilde tanımlanmaktadır:

وَالدَّيُّوثُ “، الَّذِي يُقِرُّ فِي أَهْلِهِ الْخَبَثَ…“Ailesi hakkında kötü şeyleri (ahlaksızlığı) umursamayan kişi(de cennete giremez)” [Müsned-i Ahmed, no: 5372]

Tibi, bu hadisin şerhinde şöyle demektedir:

أي الذي يرى فيهن ما يسوءه ولا يغار عليه ولا يمنعهن

“Yani, ailesinde hoşuna gitmeyecek davranışlar gördüğü halde ne kıskanan ne de engellemeye çalışan kişidir.” [Şerh’ul mişkat, 6/2556]

Burada deyyus ile kastedilen karısının ya da kızının iffet ve namusunu korumayan ve başkalarından kıskanmayan erkeklerdir. Eşinin ya da kızının mahrem yerlerini yabancı erkeklerin görmesinden rahatsız olmayan ve bu konuda çaba göstermeyen erkeklerde aynıdır. Yoksa hanımını uğraştığı halde tesettüre sokamayanlar değildir.

Bu durumda eşinize örtünmeyi telkin etmekle birlikte onun için dua etmekte gerekir.
Günümüzde bazı çevrelerde kıskanmayı ayıp gibi, çağ dışı gibi göstermeye çalışıyorlar. Deyyus lafına yaygara çıkaranlar, bu lafı kaldıramayanlardır. Çaba göstermek, yani namusunu korumak için, meşru hudutlar içinde kıskançlık göstermek dinimizin emridir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
"Allahü teâlâdan daha gayuru yoktur ve bunun için fuhşu yasaklamıştır." [Buhari]

"Namus gayreti imandan, kadın-erkek bir arada eğlenmek de nifaktandır." [Deylemi]

Namusunu kıskanmayana deyyus denir. Deyyuslar için hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
Allahü Teâlâ, Cenneti yaratınca, “Cimri, sana giremez, deyyus senin kokunu bile duyamaz” buyurdu. [Deylemi]

"İçki içene, ana-babasına âsi olan kimseye ve deyyusa, Cennete girmek haramdır." [İmam Ahmed]

Karısının, kızının iffetini ve namusunu korumayan, başkalarından kıskanmayan ve düğün dernekler de oynamasına, dans etmesine veya açık saçık dolaşmasına susan ve izleyen deyyustur. Cennete girmek bir yana dursun, cennetin kokusunu dâhi alamayacaklardır.

Bir kadının yüzü dikkat çekecek kadar güzelse yüzünü açması haramdır. Her düşenin bir kaldıranı vardır derler. Elli yaşında ki bir kadını elli beş altmış yaşındaki bir erkek beğenir. O nedenle Allâh-u Teâla kadınlara tümüyle örtünün buyurur. Bir söz vardır. "Bakma görürsün, çünkü zinanın başı bakmaktır. Görme konuşursun, konuşma buluşursun, buluşma el ele tutuşursun, el ele tutuşma Allah muhafaza sonu nereye götüreceği malum" 
Allâh-u Teâlâ İsrâ Sûresi 17/32. ayeti kerimede

وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا

Velâ takrabû-zzinâ(s) innehu kâne fâhişeten ve sâe sebîlâ(n)
Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.

(çünkü o)اِنَّهُ(zinaya)الزِّنٰٓى(yaklaşmayın)تَقْرَبُوا (ve asla)وَلَا
(bir yoldur)سَب۪يلً(ve çok kötü)وَسَٓاءَ(açık bir kötülüktür.كَانَ فَاحِشَةًۜ

TABERİ TEFSİRİ 
Sakın zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.
Zina açık bir hayasızlık ve çirkin bir fiildir. Bu sebeple akl-i selim sahibi hiçbir kimse, kendisine veya aile efradına böyle bir hayasızlığın yapılmasını istemez.

Ebû Ümame diyor ki:
"Bir genç, Resûlüllah’a geldi ve ona "Ey Allah'ın Resulü, bana, zina etmem için izin ver." dedi. Orada bulunanlar ona yönelip kendisini azarladılar ve ona "Bırak şunu bırak" dediler.
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Onu bana yaklaştırın." dedi. 
Genç, Resûlüllah’a yaklaştı ve Resûlüllah ona: "Otur" dedi. Ve oturdu. Resûlüllah ona: "Annenin zina etmesini ister misin?" dedi. 
Genç: "Allah beni sana feda kılsın. Hayır vallahi istemem." dedi.
Resûlüllah: " Diğer insanlar da anneleriniz zina etmesini istemezler." buyurdu. 
Resûlüllah tekrar: "Kızının zina etmesini ister misin?" buyurdu. 
Genç: "Allah beni sana feda kılsın. Hayır vallahi istemem." dedi. 
Resûlüllah: " Diğer insanlar da kızlarının zina etmesini istmezler." buyurdu. 
Yine Resûlüllah: "Kızkardeşinin zina etmesini ister misin?" buyurdu. 
Genç: "Allah beni sana feda kılsın. Hayır vallahi istemem." dedi, 
Resûlüllah: " Diğer insanlar da kızkardeşlerinin zina etmesini istemezler." buyurdu. 
Resûlüllah tekrar: "Halanın zina etmesini ister misin?" buyurdu. 
Genç: "Allah beni sana feda kılsın. Hayır vallahi istemem." dedi. 
Resûlüllah: " Diğer insanlar da halalarının zina etmesini istemezler." buyurdu. 
Son olarak Resûlüllah: "Teyzenin zina etmesini ister misin?" buyurdu. 
Genç: "Allah beni sana feda kılsın. Hayır vallahi istemem." dedi. 
Resûlüllah: "Diğer insanlar da teyzelerinin zina etmesini istemezler." buyurdu. Sonra elini o gencin üzerine koydu ve: "Ey Allah’ım, sen bunun günahını affet. Kalbini temizle ve namusunu koru." diye dua etti. Bundan sonra o genç, artık herhangi bir şeye bakmaz oldu. [Ahmed b. Hanbel, Müsned, C: 5, S: 256.]

Tesettür, örtünme de diğer emirler gibi Allah`ın bir emridir. Bu emir ilk geldiğinde sahabi hanımların uygulama şekli önem taşıyor. Çünkü ilk uygulamadaki ölçü daha sonraki uygulamaların biçimini belirliyor. Diğer yandan bu ölçü bilinince konu hakkında farklı konuşmanın önü de kesilmiş oluyor. 
Ahzab Suresi 33`teki "İslamdan önceki Cahiliye kadınlarının yaptığı gibi süslerinizi göstererek ve görünmek için dışarı çıkmayın" ayeti ve Nur Suresi`nin 31. ayet-i kerimesindeki, "kendiliğinden görünenleri müstesna, süslerini açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerinden iyice bağlasınlar" [1] ifadeleri mü`min kadınların nasıl giyinecekleri konusunda ölçüyü veriyor. Bu ayet iner inmez sahabe hanımların bu emri hayatlarına nasıl geçirdiklerini Hz. Aişe anlatırken diyor ki: "Allah ilk muhacir kadınlara rahmet etsin, onlar, `Kadınlar başörtülerini yakalarının üzerinden iyice bağlasınlar..." ayeti inince etekliklerini kesip bunlardan başörtüsü yaptılar.

Satiyye binti Şeybe de bu konuda Hz. Aişe`den dinlediği şu hatırayı anlatır: "Biz Aişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ediyorduk. 
Hz. Aişe dedi ki: "Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah`a yemin olsun ki, Allah`ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim."

"Nitekim, Nur suresindeki "Kadınlar başörtülerini yakalarının üzerinden iyice bağlasınlar..." ayeti inince, onların erkekleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. "Bu erkekler eşlerine, kızlarına, kız kardeşlerine ve hısımlarına bu ayetleri okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah`ın kitabını tasdik ve ona iman ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamber`in arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı." [2]

Hz. Aişe`nin kendisi de bu emrin uygulanmasında hassas davranır, bu giyim tarzına uygun olmayanları uyarırdı. Bir seferinde huzuruna ince başörtülü bir gelin getirilmişti. O, şöyle dedi: "Nur Suresi`ne inanan bir kadın böyle örtünmez." [3]

Peygamberimizin bu emri bizzat uygulama şeklini, Hz. Aişe, ablası Hz. Esma`yı örnek vererek anlatır: "Bir gün Hz. Ebu Bekir`in kızı Esma ince bir elbise ile Resulullah`ın huzuruna girmişti. Hz. Peygamber ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu: "Ey Esma! Şüphesiz kadın ergenlik çağına ulaşınca onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir". Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti. [4]


Hz. Esma bu konudaki uygulamasını ileri yaşlarında da Resulullah`ın tarif ettiği gibi devam ettirdi. Münzir bin Zübeyr Irak dönüşü ona bir elbise göndermişti. Hz. Esma elbiseye dokunmuş ve
"Bunu götürün ona verin!" demesine kırılan Münzir,
"Anneciğim o ince değil, niye reddediyorsun?" 
Hz. Esma "Evet, ince değil, ama vücut çizgilerini belli eder."
[1 Nur suresi, 31. 2 Buhari, Tefsiru Sure 24:12; Ebu Davud, Libas:29. 3 el-Kurtubi, 14:157. 4 Ebu Davud, Libas, 31]

Kâfir İslâm'a engel olamayınca ılımlı İslâm ya da dinde reform adı altında önümüze yeni bir müslüman kadını modeli koydular. Başını örtüp, vücut hatlarını ortaya çıkaran ve  makyaj yapan bir nesil ortaya çıkartılar. 

En güzel tesettür çarşaftır. 
Ömer Nasuhi Bilmen kendi tefsirinde; "Cilbab, kadınların örtündükleri çarşaf, ferace, elbiselerinin üzerinden giydikleri elbiseler demektir." [Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri(6/2832)]
Elmalılı Hamdi Yazır; Cilbab âyetini tefsir ederken “cilbab”ı şöyle tarif etmiştir:
“Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır.”
“Tepeden tırnağa örten giysidir.”
“Çarşaf ve peçedir.”
Bundan sonra da bakın ne diyor: “Hicri 1310′da İstanbul’a geldiğim zaman İstanbul hanımlarının bir peçe ilave edilmek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları bu idi.” demektedir.(Hak Dini Kur’an Dili”, c. 6, s. 337, 338)

Bir de dünya güzeli seçilen Keriman Halis meselesi var. Bu olayın da arka planda ki gerçekleri şöyle açıklayabiliriz.
Bu ilginç olay Halit Turhan Bey'in hatıralarında yer almaktadır :
1932 yılında Cumhuriyet gazetesinin tertiplediği güzellik yarışmasını Keriman Halis kazanmıştı. Aynı yıl Belçika'nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla dünya güzellik yarışması düzenlenmişti. 1913 yılında doğan Keriman Halis, bu yarışmaya Türkiye'yi temsilen katıldı.
Günlerce Spa şehrinde kalan güzeller, çeşitli kişilerle görüştü ve konuştular. Yarışma gününde jürinin önünde kızlar birer birer geçip giyimleriyle, bakışlarıyla, tebessümleriyle puan toplamaya çalıştılar.
Jüri salona geçip, puan değerlendirmesi yapmak istedi. Başkan kürsüye geçerek :
- Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa'nın Hristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa bitirmiştir. Bir zamanlar sokağa bile, pencere arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı, zaferimizin tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz.
Ondan daha güzel varmış, yokmuş bu önemli değil... Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene İslamı yenmenin zaferini kutluyoruz. Avrupa'nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa'da oynanan dansa müdahale de bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın torunu işte mayo ve sütyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik. Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa'nın zaferi için kaldıracağız."
Böylece Keriman Halis dünya güzeli seçildi. Resimleri gazetelerde basıldı. Hatta kartpostal yapılarak satıldı, elden ele dolaştı.

Diğer ulamaya göre cilibab ayetinin tefsiri 
Taberi'ye göre: 

Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle (Herhangi bir ihtiyaç için dışarı çıkarken) dış örtülerini üzerlerine alıp örtünsünler Bu onların başkaları tarafından tanınıp rahatsız edilmemeleri için daha uygundur. Allah, çok bağışlayan, çok mehamet edendir.

Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, herhangibir ihtiyaçları için dışarı çıktıkları zaman elbiselerini, cariyetlerin kıyafetlerine benzetmesinler. Saçlarını ve yüzlerini açmasınlar. Dış örtüleriyle örtünsünler ki fâsık olanlar onları rahatsız etmesin. Allah, çok affeden ve çok . merhemetli olandır.

Bu âyet-i kerime ve Nur Sûresinin otuz birinci âyeti kerimesi, mü’min kadınların örtünmelerini emreden âyetelerdir.

Bu âyet-i kerime’de, kadınların, dış örtüleryle örtünmeleri emredilmektedir. "Dış örtüsü" diye tercüme edilen "Cilbaba" kelimesi, Abdullah b. Mes'ud, Ubeyde es- Selmanî, Katade, Hasan-ı Basrî, Said b. Cübeyr, İbrahim en-Nehaî ve Ata el-Horasânî'ye göre, böşürtüsünü üstünden örtünlen "Aba" "Cübbe" demektir, bu gibi örtülerle kadınların, yüzlerini de örtme zorunda olup olmadıkları hususunda iki görüş zikredilmektedir:

Ali b. Talha, Abdullah b. Abbasın bu âyeti kerime’yi şöyle izah ettiğini bildirmektedir: Abdullah b. Abbas diyor ki: "Allah, mü’minlerin kadınlarına, bir ihtiyaçları için dışarı çıktıklarında, başlarının üzerinden örtecekleri örtüleriyle yüzlerini örtmelerini ve sadece bir gözlerini açmalaraını emretmektedir."

Yine, Muhammed b. Sîrîn diyor ki: "Ben, Ubeyde es- Selmâni'ye bu âyet ten sordum. Ubeyde başını ve yüzünü örttü, Sadece sol gözünü açık bıraktı ve âyetin, o şekli ifade ettiğini söyledi."

Abdullah b. Abbastan nakledinlen diğer bir görüşe göre, kadınlar bu örtüleriyle kaşlarının üstüne kadar olan bölümü örterler.

İkrime ise, kadının bu tür örtülerle boyun ve boğazını da örtmek zorunda olduğunu söylemektedir. Cariyelerin ise sadece başörtüleriyle yetinmelerinin bir mahzuru yoktur.

Ahme el Kâdirî (ks): "Abdulkadir Geylâni'nin yolu olan, Kâdiri Tarikatına ve özellikle bize bağlı olan hanım dervişlerden isteğimiz şudur: Çarşafın haricinde ki tesettürlere şahsımın rızalığı yoktur. Herkesin çarşafa girmesini istiyorum. Tarikatımızın kadınlarının çarşaflı olarak anılmasını özellikle hocalık yapan hanımların manto ve ferace giymelerine razı değilim. Türkiye içinde ve dışında tüm hanım dervişler çarşaf giymelidirler."
"Diğer hanım dervişler ise vücut hatlarını göstermeyen çok geniş feraceye (zorunluluk durumunda) iznimiz vardır. Biz misyonumuz gereği takım elbise giyemiyor sarık şalvar ve cübbe giyiyor isek hocalık yapan hanım dervişlerde çarşaf giymek zorundadırlar."

Örtülü bir kadın görünümü ile toplum içinde kadın olarak değil insan olarak var olduğunu anlatır. Çıplak bir kadın toplumda bakınmak görünmek ve beğenilmek için vardır. Evden dışarı çıkmadan önce uzun bir süre ayna karşısında gözleri üzerinde toplayacak bir biçime dönüştürmeye çalışır kendisini.. Acaba kadın sade ve ağırbaşlı bir şekilde toplum içinde yer alması mı daha hayırlıdır. Yoksa dışarı çıkmak için ayna ve tuvalet masasının yanında bir kaç saat zamanını öldürse ve dışarı çıktığında da tüm erkeklerin dikkatini çekmek olsa, gençlerin nefislerine düşkün şehvetperest ve göz otlatan varlıklar durumuna soksa mı toplum için daha hayırlıdır. 

Eşlerimiz izin vermiyor diye bir soru sorabilirsiniz. Şöyle cevaplayabiliriz: Allah'a isyanda kula itaat yoktur. Nasıl ki bir kadın eşine sakalını keseceksin, senden razı değilim dediği için kocası da sakalını keserse haram işlemiş olur. Allah'a isyan etmiş olur. Bir mümin kadın kocası kabul etmese de İslâmi kıyafetini giymek zorundadır, çarşaf ya da tesettür tarz değil farzdır. Nasıl ki bir adamı zorlayıp ona içkiyi içirseniz  o da içerse günahkar olur. Aynı şekilde kocası Allah'ın emri olan bir farzı yapmayacaksın derse kadında eşine uyarsa günahkar olur.   

Nasihatımız şudur: Kızlarınızı bu gibi insanlara vermeyin ki yarın öbür gün kılık kıyafetten dolayı sorun çıkmasın. Ama en dindar ailelerde bile önce maaşı ve evi var mı ? diye soruluyor. Altın ev eşyası istenirken hiç namazı var mı diye sorulmuyor. Evladımın çarşafına karışmayacak, erkeklerin yanına çıkarmayacak gibi şartları dile getirmiyoruz maalesef.. Sözde ve kimlikte Müslümanız. Önemli olan evlatlarımızın dinini yaşayacak ve tertemiz Müslüman zürriyetler yetiştirebilecekleri evlilikler yapmalarıdır.   

Tüm Müslüman annelerimizden bacılarımızdan isteğimiz şudur: İslam'ın düşmanları sizi tesettürlü görünce şeytan çarpmışa dönmektedirler. Sizleri çarşaflı gördüklerinde kinlerinden burunlarından solumaktadırlar.
  مُوتُوا بِغَيْظِكُمْۜ Kinlerinde gebersinler.. Onlar kinlerinde gebere dursun hanım dervişler hocalarımız ve tüm ihvanımız çarşaf için daha çok çaba sarfetmelidir.

"Tesettürün namusundur sende çarşafa bürün" 
Sloganıyla başta kendiniz çocuklarınız anne-bacılarınız ve diğer yakınlarınızın çarşafa bürünmeleri için gayret edin. Diğer yaşlı ve genç kadınlara da çarşafı ulaştırmaya çalışın. Her fırsatta tüm çevremizi çarşaf giymeye teşvik edelim. Giymek isteyip de maddi imkanı olmayanlara çarşaf hediye edelim. Bu konuda maddi finans oluşturmaya çalışalım. 
Rabbim bizleri dinimizle namusla açlıkla imtihan eylemesin. Rabbim razı olduğu kıyafetlere bürünmeyi cümlemize nasip eylesin..
 

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. şeytanın hilesi çok zayıftır, yazık bu zayıf hileye kananlara :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet çok doğru ama insanlar o kadar gafil ki kolayca kanabiliyorlar..

      Sil