Son yayınlar

6/recent/ticker-posts

Mevcudatın Tertip ve Düzeni, ENVARUL AŞIKIN

 


Birinci Bab Mevcudatın Tertip ve Düzeni Beyanındadır 

Resul-i Ekrem bir hadis-i şerifte: 
«Allah Teala'nın onsekiz bin alemi var, sizin dünyanız bu alemlerden bir tanesidir» buyurmuştur. 
Ey Celâlinin nurunda hayretler içinde kalıp Cemalinin nurunda seyreden insan! Bilmiş ol ki, Allah Teala başlangıcı olmayan bir evvel ve sonu gelmeyen bir ahir'dir.
Her şey fani, yalnız O bakidir. Zahirdir, bütün eşyaya gaalibdir. Ayrıca her şey O'ndan sadır olmakla evvel, her şey O'nda son bulmakla ahir, kainatta sıfatları ile bilinmesi sebebiyle Zahir ve Zatı ile bilinmesi bakımından da Batındır. 
Burada şunu bilmek gerektir ki, vücud için iki itibar vardır. 
Birinci itibar, varlığı kendisinden olan, mutlak bir varlıktır. Bu, bizatihi nisbet ve taayyünden mücerreddir. Buna vücud ve mevcud demek, onu anlatmak içindir. 
İkinci itibar, alimdir. Alimdir, ilmi bütün eşyayı, hatta kendi zatını ve zatının lazımını da ihata eder. Halk ile Hak arasında Hakk'ın inayet ve yardımından başka bir nisbet yoktur. Halk için de cehaletten büyük engel ve perde yoktur. 
Birinci itibarla:كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ  «O'nun misli gibi (O'na benzer) hiçbir şey yoktur» (Şûra suresi 11.ayeti kerime)

İkinci itibarla da:وَهُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ 
«0, hakkıyle işitir, kemaliyle görür»(Şûra suresi 11.ayeti kerime) dür.
 
Bizatihi Gani ve her şeyden müstağnidir. Vücud ve bekasında, varlık ve devamında kimseye muhtaç değil, her şey O'na muhtaçtır, O'nsuz hiçbir şey olamaz. Yaratıklar için de iki itibar vardır. 
Birincisi halk (yaratıklar), kendine bakılırsa ma'dumdur. Yaratana nazarla mevcud ve vardır.

Gazali «Muhabbet Kitabı>>nda diyor ki: «Eğer Allah'ın fazlı kullarına erişmeseydi, beka ile vücuddan sonra kullar yine helak olurlardı. Allah Teala Zatı ile, diğerleri ise O'nunla kaaim ve mevcutturlar. Allah Teala'dan başka Zatı ile kaaim ve baki bir varlık olmayıp, diğerlerinin varlığı O'nun icadı ile olduğu delilleri ile sabittir.

Resul-i Ekrem, 
«Allah Teala bir kulunu sevdiği vakit onu kendine aşık eder de Şeriat ve hakikat üzerinde ona istikamet bahşeder. Bu sayede o kul, iyi hasletler ve güzel huylada bezenir ve nihayet kendisine lahut aleminin sırları tecelli ederek keramet mertebesine yükselmiş olur. Görülen alemi müşahede ettiği gibi, insanın hakikatını ve ruhlar alemini de temaşa eder», buyurmuştur. 

Demek ki zat, zat ile bilinir. Allah Teala bu halk'ı iki bölüm üzere yarattı. 
Birinci kısım, vasıllardan olmakla kemalden mahrum ve akılları sapıklık vadisinde şaşkın, ruhları ise cehalet alanında tereddüt ve şüphe içindedir. 
İkinci kısım, vicdan ehlidir. Bunlar nur alanına dalmış, ferdaniyyet ve teklik meydanında sesleri yükselmiş, bu vadide akılları hayretler içinde kalıp perde önünde duraklamışlar; Allah Teala onlara hüviyyet nuru ile tecelli edince, onlar da masivadan çekilip Allah'tan başkasına iltifat etmez olmuşlardır. 

Her şeyden yok olup fena mertebesine yükselmişlerdir. Nitekim kudsi bir hadisde 

Allah Teala: «Yer ve göklerim Beni İstiab etmedi, fakat mü'min kulumun kalbi Beni İstiab etti». 
Yani tecelli ile onun kalbine sığdım, buyurdu. 
Şems-i Tebriz !, «Allah Teala'nın tecelli ile sığdığı gönül, Resûl-i Ekrem'in gönlüdür», demiştir. 
Allah Teala insanın gönlünü her şeyden geniş olarak yarattığına göre, o gönüle Allah'dan başkası sığmaz. Madem ki bu ilahi tecelli insanda hasıl oldu, Allah'ı zikir de ibadetlerin efdali oldu. 
Nitekim ayet-i celilede:

وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ (Ankebût Suresi 45.ayeti kerime de)
«Allah'ı zikretmek elbette en büyük (ibadet)dir»buyurulmuştur. 

Hz. Ali münacaatında, 
«İzzet ve ululuk bakımından Sana kul olmak, iftihar ve övünmek bakımından da Senin, benim Rabbim olman., bana yeter», demiştir. 

İmam Gazall (Aleyhi rahmetü'l-Bari), 
«Allah'a ulaşmaktan başka kurtuluş yolu yoktur. Muhabbet ve marifet ise sevgiliyi çok anmakla hasıl olur. Muhabbet ise o zevk içinde ölmek demektir. Marifet ise hayret içinde müşahededir. Zahir ulemasına göre Allah Teala'nın kulunu sevmesi, neticesi itibariyle mecazdır. Sevginin neticesi olan rahmeti ona bağışlaması demektir. Kulun Allah'ı sevmesi ise O'na bağlanıp ibadet etmesidir. Ehl-i tahkike göre Allah Teala'nın kulunu sevmesi, onun batınını dünyayı sevmekten temizlemesi, gönlünden perdeleri kaldırarak onu kendine yaklaştırması demektir. İşte kulun Allah'ı sevmesi, bu olgunluğa meyletmesi demektir» demiştir.

Ebu Talib-i Mekki,
«Bütün makamlara ancak sevgi ve muhabbet sayesinde erişilir. Bununla beraber muhabbet mevcud iken makamlara ulaşmamak zarar verdiği gibi, muhabbetsiz makamlar da bir fayda sağlamaz. Muhabbet esastır», demiştir. 

Ebu Bekr es-Sıddik (radıyallahu anh) 
«İlahi muhabbetin az bir kokusunu alan kimse, her şeyden ilgisini kesip o zevk ile meşgul olur», demiştir. 

O halde ahiret yolcusu için gerekli olan, her şeyden önce masivadan gönlünü temizlemektir. Zira berraklıkta gönül, bir ayna gibidir. Ancak mü'minin gönlüne Arş ve Kürsi perde olmaz. Belki bu perdelerden Rububiyyetin. Cemalini müşahede eder, bunlar engel olmazlar. Gönül, Hakk'ın marifetine bir taht ve ilahi Arş olduğuna ve ilahi tecellinin bir aynası bulunduğuna göre en şerefli bir yer olması icab eder. 

Bayezid-i Bistami gönül genişliğinden bahsederken, 
«Arş ve yüzbin alem, arifin gönlüne konsa da bundan haberi olmaz», demiştir. 

Cüneyd-i Bağdadi, «Bu manada bir yaratık, kadime mukarin olduğu vakit, o yaratıktan eser kalmaz. Allah Teala kulun isti'dadına göre ona tecelli eder. Kul: «YA HÜ » derse Allah Teala onun akıl ve ruhuna tecelli eder. Bu durumda kulun kalbine dehşet düşer ve ruhu hayretler içinde kalarak artık başkasına iltifat etmez hale gelir. Dilinde ve kalbinde yalnız «Hu»dan başka bir şey kalmaz» demiştir. 

Fahrüddin-i Razi, «La ilahe illallah» avamın, «La hüve illa hu» seçkin kişilerin tevhididir, demiştir ki, bundan, zikirlerin efdalinin«La hüve illa hu» olduğu anlaşılır. Denildi ki: «Allah Teala'nın dört bin ismi vardır. Bunların bin tanesi Kur'an'da, bin tanesi Tevrat'ta, bin tanesi İncil'de ve bin tanesi de Zebur'dadır. Fakat meşhur olan doksan dokuz Esrna-i Hüsna'sıdır. Bunların bir kısmı İsmi Zat, bir kısmı İsm-i Sıfat ve diğer bir kısmı da Esrna-i Ef'al'dir. Şüphesiz bütün ilimlerdeki gaye, Allah'ı bilmektir. Allah Teala ise bütün varlıklar yaratan bir tektir. Yaratana şahid ve delil olsun diye bütün yaratıklar ikişer ve çifttir. 
Arş ile Kürsi, ins ile cinn, Cennet ile Cehennem, yer ile gök, gece ile gündüz, kara ile deniz, levh ile kalem, ay ile güneş, sıhhat ile hastalık, farz ile vacib, helal ile haram, sünnet ile nafile, fasıl ile vasıl, hayır ile şer, kar ile zarar, aydınlık ile karanlık, hayat ile ölüm gibi her şey'i çift yaratmıştır. 
Nitekim şair: 
«Her şeyde O'nun birliğine delalet eden açık delil vardır», demiştir.

ENVARUL AŞIKIN
sa.19-20-21-22

Yorum Gönder

2 Yorumlar