4. MECLİS
Bu konuşma, pazar sabahı Ribât’ta yapıldı.
Konuşma tarihi: Hicrî, 10 Şevval 545, Milâdî 1150.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Hayra dair herhangi bir şeye kavuşan kimse, onu mutlu bilsin ve faydalanmaya baksın; çünkü onun ne zamana kadar açık kalacağını bilemez.”
* * *
Ey cemaat! Fırsatı kaçırmayın. Hayatı ganimet bilin ve ondan faydalanmaya bakın. Mademki bu hayat kapısı açık, bir şeyler elde etmeye koyulun. Yakında o kapı kapanır. Hayır işleri yapmaya güçlü olduğunuz müddetçe hayır yapın. Tevbe kapısı kapanmadan o kapıdan girin. Sonra kapanır, tevbeniz de makbul olmaz. Hâlen dua kapıları açıktır; dua edin, makbul olur. Aranızda iyiliği ile tanınan kimselere koşun. Onların hayır dualarını ve öğütlerini dinleyin; sonra kapılar kapanır, mahrum olursunuz.
* * *
Ey cemaat! Yıktığınızı yapın. Pislettiğinizi temizleyin. Kötülüğünüzü iyiliğe çevirin. Günahla kararan varlığınızı parlatın. Aldığınızı sahibine verin. Efendi’nizden kaçtınız, O’nun kulluğundan uzak düştünüz. Hemen O’na dönün ve tevbe edin.
* * *
Ey evlat! Şu varlık âleminde ve şurada, Hâlık Teâlâ’dan başka kimse yoktur; varlığını O’na bağlarsan kulu olursun. O’nu bırakır, halka koşarsan, onların kölesi olursun.
Sana söz hakkı yok; ta boşluk beyabanlarını ve otsuz tarlaları geçinceye kadar. Bunları geç. İç âleminde Hak’tan gayrı her ne ki var, onu kopar at. Ancak o zaman dilin açılır ve söz hakkın tanınır.
Bilmez misin, Hak arayıcısı her şeyden ayrıdır. Hak’tan başkasına yan çıktığı yoktur. O bilir ki, Hak’tan gayrı her ne ki var, Allah’la kendi arasında perde olur. Bu durumda neye bağlansın? Kime güvensin? Çünkü bağlandığı şeylerin kendisine zulmet getirdiğini tecrübe ile bilir.
* * *
Ey evlat! İnsanların önünde gezen birçok felaketler vardır. Her felaketin de kendine göre hayli dalları vardır. En büyük felaket, sonsuz saadetten mahrum olmaktır. En büyük saadet, ruh zenginliğine ermektir. Bunun için çok çalışmak ve tembel olmamak lazımdır. Tembellik insanı korkunç uçurumlara atar. Telafisi kabil olmayan kin ve düşmanlık tohumları saçar. Tembel olma. İşlerini sağlam yap ve çalışkan ol. Dünyayı çalışanlar kazanır. Âhireti çalışanlar kazanır.
Birçok büyükler, çalışkan ve dinç olmak için, Allah’a yalvardılar. Ebû Muhammed Acemî şu duayı yapardı:
“Allah’ım, bizi dinç ve çalışkan kıl!”
Bununla, “Bizi tembel etme!” demek isterdi. Bunun mânası yücedir. Dil, bunun mânasını tam ifade edemez. Kim ki tadar, hakikati ancak o anlar. İslâm dininin emri dâhilinde halkla iyi geçin. İslâm dini neye iyi derse o iyidir, mübarektir. İslâm dininin yüce emirleri zedelenmediği takdirde halkla geçimin tadı alınır ve hoşluk olur. Aksi olunca iyilik olmaz. Bilakis felâket gelir.
İyiler yapacakları işi bilirler, işlerini yerine ve zamanına göre düzenli tutarlar. Yapacağın işi onlara sor ve onlara danış.
* * *
Ey evlat! Dua bağına yapış. Rızaya yönel. Razı ol. Dilini kalbinden ayrı etme, kalbinle birleştir. Ağzından çıkan, kalbinde bulunan olmalı. Her ikisini de iyiye yönelt ki, hoş olasın.
Bir gün kıyamet kopacak. İnsana yaptıkları hatırlatılacak. Dünyada yaptığı hayır ve şer önüne mendil gibi serilecek. Kötülüğü gören pişman olur. Ama fayda vermez. Hatayı anmak burada olmalı. Orada anış hayır getirmez. Temel olan iş, bu acı günü, ölmeden önce hatırlamak ve ona göre hazır olmaktır. Harman zamanı ekmeyi, tarlaya tohum saçmayı düşünmek neye yarar? Sonbaharda ekin işine yönelmeyene yaz günü ne hayır verir? Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Dünya, öbür âlemin ekim yeridir. Hayır eken sevinç biçer. Şer eken ise pişmanlık devşirir.”
Bir gün ölüm gelir, seni uyandırır. Bu uyanışın sana ne yararı olur? Uyan, uyan! Çabuk uyan!
Allah’ım, bizi gafil kişiler gibi uyumaktan koru. Seni bilmeyenlerin gafleti gibi senden ayrı kılma Allah’ım! Âmin!
* * *
Şerli adamlarla konuşma. Onlarla oturan bir gün gelir kötü olur. Önceleri iyiliğin devam etse de, sonunda onlar gibi olabilirsin. Ama yazık olur. Hayırlı olanlar, iyiliği arzu edenler bu hâlinde senden uzak dururlar. Seni kurtarmak isterler; ama onların iyi düşüncesini zedelemiş olursun.
Reklam
Kitâbullah’ın -Kur’ân-ı Kerîm’in- gölgesinde yürü, Sünnet-i Rasûlullah’a -Peygamber’in sünnetlerine- uy, felah bulur ve iflah olursun. Aksi hâlde kötü çukurları boylarsın.
* * *
Ey cemaat! Doğru olarak Allah’tan utanın. Gaflete düşmeyin. Allah’tan gafil olmayın. Ömrünüz geçmekte ve zamanınız tükenmekte. Hâlbuki bütün çabanız; yemeniz imkânsız olan malı toplamakta. Kavuşmanız ihtimali dahi olmayan nesneler düşünüyorsunuz. Yaptığınız binalara sağlığınızda oturmak belki size nasip olmayacak. Yapın, edin, eyleyin; ama, kalbinize sahip olun. Dışınız dünyayı yapsın, kalbiniz Allah ve âhiretle olsun. Kalbinizi dünyaya kaptırırsanız, Rabb’inizin yüce makamı perdeler arkasına girer, ruhanî hava tarafınıza esmez. Allah hem Azîz, hem de Celil’dir.
Allah’ı anma hâli, irfan sahiplerinin kalbinde hayme (çadır) kurar. Her yanını kaplar. Hak’tan gayri bütün düşünce izlerini siler, götürür. Bu ki tamam oldu, işte cennet orası olur. Peşin cennet bu olur, vaat olan cennet ise öbür âlemdedir. Peşin cennete razı olmak, kalbin Allah’a yakın olması demektir. Hak’la kul arasındaki perdelerin kalkmasına gelince, buna ruh âlemine geçiş manasını vermek yerinde olur.
Dünya cennetine kavuşan kula, perdeler açılır; Hak’la kendi arasında perde kalmaz. Kul, yalnız olduğu zaman ve her hâlinde O’nunla olur. Bu hâlin şekli yoktur; misal getirilemez. Çünkü “O’na benzeyen yoktur. Bizzat gören, işiten O’dur.” (eş-Şûrâ, 42/11)
Öbür âlemde vaat olan cennet vardır. Allah Teâlâ, onu inanmışlara hazırlamıştır; inanmışlar cennete girer, O’nun kerim yüzüne nazar ederler; bu nazarda perde yoktur.
Her şer, Allah’ı bırakmışlaradır; tersini ispat etmeye gücü yeten olmaz. Her kim ki Hakk’a yönelir, iyilik bulur. Her kim ki O’ndan döner, şerre düşer.
İnsanlar, istek ve arzuları kadar yücelirler. Yücelik, şahsî yararı bir yana atmaktır. Daima üstün ve iyi düşünmek hoş olur. İnsan, düşüncesine ve tuttuğu işe göre kıymet bulur. Buna göre, tuttuğun işte bir fayda umuyorsan o fayda kadar büyük olursun. Herkes himmetiyle ölçülür. Dünyalık isteyen dünyalık bulur ve değeri o kadar olur. Allah’ı isteyen Allah’ı bulur, kıymeti de o kadar büyük olur.
İşini karşılıksız tut. Yaptığın işten bir şey bekleme. Allah’ın rızasını gözet; başını o yola koy. Göreceksin ki mükâfatın büyük olmuştur. O’na bakmak, O’na yakın olmak ve O’nunla var olmaktan daha yüce ne olabilir? Artık bir garaza mebni iş tutma, tüm işlerini O’na bırak ve O’nunla yap. O’nun önünde, dünyalık nedir? Öbür âlemin işleri neye yarar? Aslında Allah’sız olmayan, fakat zatına varmaya birer perde olan ne iş görebilir; hepsini bir yana at. İyilik edeni gör. Nimeti, sahibinden önce görme. Bir yere taşınacağın zaman, oranın yerlisi senin için daha önemlidir; onlar kötü olunca neylersin? Her şeyden evvel, varlıkta yer tutan O’dur. Herkesten önce ve sonra yapan, yaptıran O’dur.
Ölümü düşün, afetlere sabırla karşı koy, Allah’a tevekkül et. Bütün hâlinde bu üç şeyi yap. Bunları yaparsan sana güzel huylar gelir; onlara sahip olur, iyilere katılırsın.
Ölümü düşünürsen hırsın yok olur. Sabırlı olursan her murada erersin. Rabb’in sana istediğini verir. Tevekkül yolunu tutar, Allah’a bağlanırsan fani şeyler kalbinden çıkar, dünya ve âhiretin derdi senden uzak olur. Siva -Mevlâ’nın zatından gayrisi- denen nesneler senden boşanır, rahata erersin. Her yan sana rahatlık olur. Herkes seni saklar ve esirger. Felâket sana yanaşamaz. Altı yönden Mevlâ sana bekçi olur. O, Aziz ve Celil’dir. Halk sana yol bulamaz. Halk kötülükle sana varamaz. Kötülerin sana yolu kapalı, şerrin kolu senin için bağlıdır. Şeytan, sana varamaz. Çünkü Allah Tealâ, şeytana buyurdu:
“Sen, benim kullarıma sultan olamazsın!” (el-Hicr, 15/42)
Halka gösteriş yapmayanlara şeytan gelebilir mi? İşi tevhid, gücü Allah olana kim yakın olabilir? Şeytan onlardan uzaktır. Çünkü Allah esirger.
Bu yol sükûtla başlar; ilki budur. Konuşmak sonradan gelir. Sus, taşma, içini doldur; sonra izni al, konuşmaya koyul. Hak yola girince bu hâl kendiliğinden olur.
İhlâs yolunu tut. En büyük şey odur. İhlâs sahibinin şahı ruhunda yaşar. Sultan sinesinde saklıdır. Dışa itibar edilmez. Geçici şeylere nazar neye yarar? Var mı aradığınız adam? İçini dışını bir eden? Dıştaki sultanla ruhtaki sultanı birleştiren zat görülür mü?
Hâlinde kal. Gizli dur. Sineni kimseye açma. Ta işin bitinceye kadar devam et. Kalbini efendisine teslim edinceye dek özüne varlık tanıma. Hakk’a ki vardın, işin tamamdır, üzülme. Olduğu gibi bırak; artık olacak olur.
Artık sen padişahsın, makama yerleştin. Mevlâ dilini çözdü.
Halk karşısında bir süvari bölüğü olsun. Saf saf dizili ve emrine hazır gör. Onların kötülemesi ve övmesi bir olsun. Ne kötüleyene darıl, ne de övünce sevinç duy. Onlar sana darılsa ne var? Yüz çevirip gitseler ne çıkar? Onları yapan, yıkan sensin. Onları yaratan sana el vermiştir. Yarattıkları üzerinde keyfine göre hüküm sürebilirsin. Ne var darılacak? Allah’ın izniyle onları bağlar, sonra çözersin. Hadiselerin oluşu, kalp eliyle olur. İşaretler sır dilinden çıkar. Bunlar olabilir; ama lâfla değil. Doğru olmaya bak. Doğru olanda her iyi şey kendiliğinden başlar. Akıllı ol!
Çocuklar gibi heves atına binme. Gözün görmüyor, seni yola iletecek birini ara. Görmeden yola çıkan, çukura yuvarlanabilir. Bilgin de yetersiz; öğren, cahil olma. Sana bilmediğini öğretecek birini bul. Bulunca yapış, bırakma. Ne derse kabul et. Görüşlerini müspet karşıla. Onun sözü ve hareketi senin delilin olmalı. Büyük insana kavuşunca, yanına otur. Bilgiyi alıncaya kadar orada dur. İrfanın tam oluncaya kadar onu bırakma.
Bunların sonunda, her yolunu şaşıran sana sığınır. Kimsesizlerin kabı olursun. Zavallılar himayene girer. Fakirler, derdine sende çareler bulur.
Kerem sahibi olmak için ilâhî ve kudsî sırları saklamak şarttır. Efendiliğin en güzel örneği, insanlarla iyi geçimdir. Allah’ın insana tevdi ettiği sırrı saklamasını bilmeyen, insanlarla iyi geçinmeyen efendi, çelebi değildir.
* * *
Neredesin? Hak böyle mi aranır? Başka şeyleri gönlünde taşı, sonra Hakk’ı bulacağım, diye uğraş. Hâlin nerede, Hakk’ı aramak nerede?
Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Sizden bir kısım, dünyayı; diğer bir kısım da âhireti ister.” (Âl-i İmrân, 3/152)
Diğer âyet-i kerimede ise şöyle anlatıldı:
“Yalnız O’nun vechini dilerler.” (el-Kehf, 18/28)
Bahtiyar olana kudret eli gelir; Hak’tan gayri bilinen bütün varlıktan onu kurtarır.
Ruhunu temiz tutmaya gayret et. O el, bir gün sana da gelir; kolundan tutar, velayet makamına yerleştirir. Yolculuğun biter, sülûkün sona erer. Bulacağını bulursun. Dünya sana koşar. Âhiret de onun peşinden… Her ikisi de sana hizmetçi olur. Hiç bir darlık bilmeden makamında kalırsın.
İnsan, biraz saflık bulunca bazı hatıralar duyar. Kalbine bazı şeyler gelir. Bunların doğruluğu kolay bilinmez. Bir defa o hatıralara kapılırsan sürüklenir gidersin. Bu sebeple Hakk’ın kapısında dur. Kapıya elinle vur. Himmet iste. Vermezlerse bekle. Hemen kaçıp gitme. Çünkü bilemezsin, her yer O’nun kapısıdır. Kaçarsan kötüye düşersin, çünkü O’nun kapısından kaçmış olursun. Oradan alacağın himmetle iyiyi, kötüyü bilirsin. Bir hatıra varit olunca, nefsin mi, şeytanın mı olduğunu bilebilirsin. Hakk’ın verdiği gayret duygusu sayesinde şeytanın, hevânın ve nefsin belasından azat olursun.
O kadar iyi bir hâle gelirsin ki; “Şu iyidir, şu da kötü. Şunu al, şunu bırak!” denir.
Açık açık duyar, yolunu düzeltir, Hak kapısında beklersin. Seni Hakk terbiye eder. Varlığına can katar. O oturtur ve kaldırır, emrini O’nun kitabından alır, yasakları yine O’nun emriyle öğrenirsin.
Ey cemaat! Fazla istemeyin. Azı da, “az” diye bir yana itmeyin. Önü, sonu bırakın. Çünkü kader, her birinizi tek tek kuşatmıştır. Ne lazımsa O bilir. Kabiliyetinize göre verir. Her biriniz için bir zaman ve her biriniz için geçmişe ait bir sayfa açılmıştır.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in şu derin manalı hadîs-i şerifi hâlimizi ne iyi anlatır:
“Rabbimiz, yaratma ve rızka dair işleri bitirdi. Her şey tamam oldu. Ölüm günleri bellidir. Kalem kurudu. Olacak şeyler sıra ile olur.”
Allah Teâlâ, geçmişte her şeyi yerli yerinde yaptı. Lâkin hüküm verilmedi. Bu yüzden hüküm ilân edilinceye kadar hepsinin üstüne bir perde çekti. Emri koydu. Yasakları getirdi. Bunlarla, her cins kader faslı kapalı kaldı. Hiç kimsenin kadere yüklenerek hak talep etmeye yetkisi yoktur. “Allah, istediğini yapar. Yaptığından sorumlu değildir. İnsanlar, hep yaptıkları işin hesabını vermeye mecburdurlar.” (el-Enbiyâ, 21/23)
* * *
Ey cemaat! Zahire göre işlerinizi yürütünüz. Sizin için en iyisi budur. Rahat bundadır. İç âleme aklınız ermez. İşte beyaz ve işte siyah! Hangisini seçersiniz, siz bilirsiniz. İç âleminiz gelişinceye dek devam edin. Dış hükümlere uyun. Bir zaman sonra ruhunuzdan perdeler açılır. İyiyi görürsünüz. Dış hükümleri bir yana atarsanız iç âleme geçmeniz kolay olmaz.
Dış hâlin iyileşince için nur dolar. Sırrına geçer, sonra kalbine akar. Sonra nefsine gider, sonra da diline gelir. İlk iş, dış cepheden başlar. İç âlemdeki duygulara gider. Tekrar dışa vurur. Hisler böylece süzülür; varlığın erir; halkın iyiliğini gözeten işler yapar, onlara önder olursun. Sen bir şey demeden, onlar koşarak sana gelirler.
Bunlara ermek ne kadar mübarektir. Hak yola girer, Hakk’ı sever ve sevdirirsen ne mutlu sana! İddiaya kapılırsan yazık olur. Perişan olursun. Allah sevgisinin birçok şartları vardır. Onların yerine gelmesi gerekir. Yalnız O’na uyman, sevginin gereklerindendir. Başka şeye bağlı olmamak ve yalnız O’nunla ünsiyet etmek de sevginin gereğidir. Hiç bir işe itiraz etme! O, sende istediği gibi tasarruf eder. Başkasında da aynı tasarrufu görürsün. Ses etme! Hakk’ın fiilleri seni korkutmasın. Her işte binlerce hikmet gizlidir.
Bir kulun kalbinde Allah sevgisi yer ederse, yalnız O’nu sever; başka uğraştırıcı işleri bir yana atar. Bunu yapamayan sevgi iddiasında bulunamaz.
Yalancı ve uydurma davadan dön. Bu yolda yapmacık hareket fayda getirmez. Bu yol, yersiz arzu ve boş temenni ile elde edilemez. Hele içi başka, dışı başka olan bir kimse bu yola hiç yaramaz. Bir de yalancılık peyda olursa, felâket o zaman başlar. Eğer sende bu hareketlerin az buçuğu varsa, hemen tevbe et. Tevbeni bozma. Tevbe etmek iş değil; asıl iş onu bozmamaktadır. Bir ağacı sadece dikmek marifet sayılmaz. Asıl marifet onu yetiştirip meyvesini almaktır. Bunu yapmaya çalış.
* * *
Hakk’a yapışın. Darlıkta O’na yalvarın. Genişliğe çıktığınız zaman da, O’nu hatırlayın. Hasta olduğunuzda Allah deyin. İyiliğe erdiğinizde O’nun yoluna koşun. Hayır-şer hep O’nun elindedir. Veren, alan O’dur. Sizin için kurtuluş, ancak Allah’a candan teslim olmaktadır. Ruh ilâcınız ancak bu olabilir. O’nun verdiği hüküm sizi titretmesin. O hüküm üzerine de münazaa etmeyin. O’nun verdiği hüküm için kullarına şikâyet etmeyin. Şikâyet ancak bela getirir; bunu bilin, sabırla bekleyin.
O’nun kudret eli altında bekleyin. Sessiz durun. Hele bir bakın; neler yapıyor, seyre dalın. O’nun, içinizde ve sizinle ne derin işleri oluyor. İşte bunu anlamaya bakın. O’nun yaptığı işlerde geniş olun. Yazar, bozar, hepsine uyun. Yapacağı işi siz değil, O bilir.
Allah’ım, bizi yüce varlığında Zat’ınla eyle. “Dünyada iyilik ver! Öbür âlemde de iyi kıl ve bizi ateşten koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!
Esseyyid Abdulkâdîr Geylâni (ks)
Fethu'r-Rabbânî
0 Yorumlar